Ali ÇOŞKUN

Sanayi ve Ticaret e. Bakanı

Özbekistan'da Aksakal Süleyman Dedenin Anlattığı Hikaye...

Büyük İslâm alimi İsmail El-Buharî’nin kenti olan Buhara’yı ve diğer İslâm alimlerinin yetiştiği Semerkant şehirlerini ziyaretlerimizden büyük heyecan ve mutluluk yaşadık. Tarih ve kültür zenginlikleri ortamında Hz. İmam Mâturidi, Hz. Bahaeddin Nakşibendi ve büyük Türk İslâm hükümdarı Timur Han’ın türbeleri ile Sultan Uluğbey Medrese ve Rasathanesini ziyaret etme imkânı bulduk.

TOBB Başkanlığım dönemimde ve Sanayi ve Ticaret Bakanlığım dönemlerimde, Özbekistan ve diğer kardeş Türk Cumhuriyetleriyle ilişkilere çok önem vererek ikili ilişkilerin gelişmesine imkân sağlamaya çalıştık. Ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasi gelişmeler sonucu dost ve kardeş Özbekistan’ın ve diğer Türk Cumhuriyetlerinin bugünkü seviyelerine gelmesini gururla takip ediyoruz.

Bağımsız Türk Cumhuriyetlerinden biri olan dost kardeş Özbekistan’ın Sovyetler Birliği’nden 1991 yılında bağımsızlığını kazanmasının 29. Yıldönümünü gönülden kutlar, Özbek kardeşlerimize huzurlu, mutlu, başarılı yıllar dilerim.

Özbekistan ile ilk sıcak temasım World Electro-Technics Congress (WELC) toplantısının SSCB’de düzenlenme kararıyla başladı. II. Dünya Savaşı’yla SSCB’nin Batı ile kopan ilişkileri dünya siyasetindeki olumlu gelişmeler sonucunda yıllar sonra yeniden düzelmeye başlamış ve WELC Dünya Elektro-Teknik Kongresi’nin 21-25 Haziran 1977 tarihinde Moskova’da yapılması kararlaştırılmıştı.

Ülkemizi temsilen Süleyman Caner, Ömer Ünsal, Hüseyin Aksoy arkadaşlarımla birlikte bu toplantıda görevlendirilmiştik. Başarılı geçen toplantının sonunda delegelere ülke gezi programları düzenlenmişti. Biz ata-baba yadigarı Türk Bölgelerini ziyaret etmek istediğimizi bildirmiştik.

ÖZBEKİSTAN GEZİSİNE KATILMAMIZA İZİN ÇIKTI

Ancak uzun süre bizim için izin çıkmadı. Bizi Leningrad Bölgesi gezisine yazmışlardı. İtiraz ettik. Uzun münakaşalardan sonra, Alman, Avusturya, Amerika ve Kanada delegelerinin de direnmesiyle Özbekistan grubu gezisine katılmamıza izin çıktı.

Özbekistan’ın başkenti Taşkent’e askeri tip bir uçakla gittik. Resmi görüşmeleri takiben, bazı fabrikaları ve tarihi yöreleri ziyaret etmeye başladık.  Bizi en çok heyecanlandıran Türk-İslâm kültürünün ana merkezlerinden biri olan bölgeye gitmemiz oldu.

Büyük İslâm alimi İsmail El-Buharî’nin kenti olan Buhara’yı ve diğer İslâm alimlerinin yetiştiği Semerkant şehirlerini ziyaretlerimizden büyük heyecan ve mutluluk yaşadık.

Tarih ve kültür zenginlikleri ortamında Hz. İmam Mâturidi (853-944) , Hz. Bahaeddin Nakşibendi (1318-1389) ve büyük Türk İslâm hükümdarı Timur Han’ın (1336-1405) türbeleri ile Sultan Uluğbey Medrese ve Rasathanesini ve birçok tarihi bölgeleri ziyaret etme imkânı bulduk.

HALK BİZİMLE SERBEST KONUŞAMIYOR, KONUŞMAKTAN ÇEKİNİYORDU

Unutulmaz bir hatıramızı ise Taşkent’te yaşadık. Günlerden Cuma idi. Medrese ve camilerin çoğu kapalı olduğundan Cuma Namazı kılınan cami olup olmadığını ve gitmemize izin verilip verilmeyeceğini öğrenmeye çalıştık. Ancak rehberimiz bize “gezi programımızda yok” şeklinde cevaplar verdi.

Halk ise bizimle serbest konuşamıyor, konuşmaktan çekiniyordu. Bir şey sorunca ya cevap vermiyorlar ya da sırtlarını dönerek kısa konuşuyorlardı. Nihayet otel personelinden Taşkent’te tek bir camide namaz kılınabildiğini öğrendik.

Adresi ve nasıl gidileceğinin tarifini aldık. Heyet geziye çıkınca biz Süleyman Caner arkadaşımla birlikte gizlice heyetten ayrılarak zorlukla camiye gidebildik.

Anlatıldığı gibi cami önünde ve etrafında askeri araçlar ve silahlı askerler vardı. Kıyafetimizden yabancı olduğumuzu anladılar, pasaportlarımızı inceleyip cami bahçesine girmemize izin verdiler. Cami binası küçük, bahçede cemaat kalabalıktı.

AHISKA TÜRKÜ SÜLEYMAN DEDE İLE KARŞILAŞMAM

Yaşlı bir aksakal bize “Türk müsünüz” diye sordu. “Evet Türküz” deyince duyduğu sevinci ileten titreyen sesiyle “Hoş geldiniz, şeref verdiniz” diye cevapladı. Gözleri buğulanmıştı. Korkuyla etrafına baktı ve belinden kuşağını çıkararak bize seccade olarak yere serdi.

Namaz bittiğinde cemaatin çıkmasını fırsat bilerek benim elimden tutup yanımızdaki büyük çınarın oyuk gövdesine çekerek ağlamaklı bir sesle boynuma sarıldı. Evladına kavuşmuş bir baba heyecanıyla sarılıyor, yüzümü, gözümü öpüyordu.

Bize Ahıska Türkü olduğunu ve genç yaşta sürgüne gönderildiğini anlattı. Komünizmin özellikle dini konulardaki baskısını adeta çok kısa cümlelerle özetlemeye çalışıyordu. Özgürlüklerimizin kıymetini bilmemizi, şükretmemizi ve kendilerine dua etmemizi söyledi. “Gençlerinize sahip çıkın, bu rejimde evlatlar yükselmek için babalarını, atalarını ihbar ediyorlar, iftira atıyorlar” diyerek tekrar etrafa baktı, cami cemaatinin bahçeden çıkışı asker kontrolünde devam ediyordu. Kısa süren sohbetimiz sırasında birde anlamlı bir hikâye anlattı:

YAŞLI ÇINARIN AĞLAMASININ NEDENİ…

“Baltanın Sapı: Köylünün biri çınar ağacını balta ile kökünden kesmeye çalışıyormuş. Baltayı her vuruşunda çınar inliyormuş, köylü baltayı vurdukça çınarın inlemesi hıçkırıklara dönüşmüş. Köylü etkilenmiş, “Çınar niye inliyorsun, ağlıyorsun? Ben görevimi yapıyorum, bu çınarı kes dediler baltayla kesiyorum” deyince çınar hikâye bu ya dile gelmiş. “Ey köylü kardeş, ben sana kızmıyorum, sen görevini yapıyorsun. Elindeki baltanın çelikten yapılmış kesen kısmına da kızmıyorum. Benim inlememin sebebi o baltanın sapını birkaç gün önce benim dallarımdan yaptılar. Şimdi benim dallarımdan yapılan baltayla beni kesiyorsun; inlememin, ağlamamın sebebi budur” demiş.

Hikâyeyi ilk defa Ahıska Türkü Aksakal Süleyman Dede’den dinlemiştim. Hakikaten çok duygulandık. Bu hikayeye ülkemize gelince bir çok konferansımda, makalemde yer verdim. Bu vesileyle Ahıskalı Süleyman Dede’yi rahmetle anıyorum. Ölmüşse ruhu şad olsun.

ÖZBEKİSTAN  VE DİĞER KARDEŞ TÜRK CUMHURİYETLERLE İLİŞKİLERE ÇOK ÖNEM VERDİK

Yıllar geçti Özbekistan’la olan ilişkim SSBC’nin dağılmasından sonra Başkırdistan Eyaleti Müftüsü ve Rusya Şeyhülislamı Talat Tacettin Efendi’nin daveti üzerine Türkiye’yi temsilen katıldığımız İdil Nehri kenarında Yarçallı Kentinde yeni yapılan ‘Allah’a Tövbe Camisi’nin açılış merasiminde tanışma imkânı bulduğumuz Özbekistan Namagan Şehri Müftüsü Arifan Hoca ile tanışmamızla oldu. Bu tanışma vesilesiyle Namagan’da yapılmakta olan bir camiye rahmetli kızım Ayşe Bibi adına yardım etme imkânı bulduk.

Türkiye Odalar Borsalar Başkanlığım dönemimde (1986-1990) ve Sanayi ve Ticaret Bakanlığım dönemlerimde (2002-2007)  Özbekistan Cumhuriyeti ve diğer kardeş Türk Cumhuriyetleriyle ilişkilere çok önem vererek ikili ilişkilerin gelişmesine imkân sağlamaya çalıştık.

Özbekistan Cumhuriyetimizdeki ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasi gelişmeler sonucu dost ve kardeş Özbekistan’ın ve diğer Türk Cumhuriyetlerinin bugünkü seviyelerine gelmesini gururla takip ediyoruz.

Daha güçlü bir kardeş Türk Dünyasının oluşması dualarımızla, bizleri bu günlere kavuşturan Yüce Allah’a hamdolsun.