Prof. Dr. Hacı DURAN

Akademisyen

duranhaci@gmail.com

Kovid 19 ve Öğretmenler Günü

24 Kasım her yıl Türkiye’de öğretmenler günü olarak kutlanır. Birleşmiş Milletlere bağlı UNESCO ise 5 Ekim’i öğretmenler günü olarak saptamış. Öğretmenler günü olarak seçilen her iki gün de tarihi bir vakıanın seçilerek metafora dönüştürülmesidir. Yaklaşık bir yüzyıldır bu günü kutlama geleneği, dünyada ve ülkemizde bütün okullarda sürdürülmektedir.

Ancak bu yıl, Kovid19 salgını bu günün kutlanmasını da sanal ortamlara taşıdı. Muhtemelen “Öğretmenler Günü”, okul ve eğitimin yapısında meydana gelen değişmelerle birlikte belki de zamanla bir daha geri dönmeyecektir. 

Öğrencileriyle buluşamayan öğretmenlerin Öğretmenler Gününü kutluyoruz. Umuyoruz ki bu son olsun. Ama eğim teknolojileri ve sanal öğrenme ortamları, eğitim, okul, öğretmen ve öğrenci kavramları hakkındaki klasik algımızı da değiştirdi. Belki de Kovid19 eğitim alanında olması gerekene hepimizi mecbur bırakıyor.

Okullar bilindiği gibi salgının dünyamızı etkisine aldığı ilk günlerden bu yana sanal ortamda eğitim veriyor. Sanal ortam, ders kitabını, sınıfı, sınıf sıralarını, sınıf tahtalarını, ders saatlerinde sınıfa girme çıkma uygulamalarını, okuldaki sınıf kademelerinin birbirleriyle kademe farkı bilinci ile yüzleşmelerini ortadan kaldırdı. Öğrencilerin defter kullanmalarını, kalemle yazı yazmalarını, kitap sayfalarını çevirmelerini, defterlerin kenarlarını sıkıcı derslerde karalamaları işlemlerini de bertaraf etti. Bu liste uzatılabilir.

Benzer bir durum, öğretmen öğrenci rollerinde çok daha çarpıcı bir tarzda yaşanıyor. Şüphesizdir ki öğretmenler, bir yıl önce sınıfta ders anlatırken öğrencilerin bilmedikleri birçok şey anlatıyorlardı. Onlardan daha güzel yazı yazıyorlardı, Tahta kullanıyorlardı. Ders başlıklarını mantıki bir tarzda sıralıyorlardı. Zihni beceriyi geliştiren problemleri tahtaya yazıp öğrencileri meraklandırıyorlardı. Bu liste de uzatılabilir. Salgın, öğretmenlerin bu görevleri yapmalarını işlevsiz kıldı. Okulu, okul programını, mekanlarını sihirli bir tarzda yapı bozumuna uğrattı. 

Milli Eğitim Bakanlığı, Okul yönetimleri, öğretmenler, salgın öncesi dönemin rollerine ve sorumluluklarına bağlı söylemlerle eleştiriliyor. Çocuklar iyi eğitim görmüyor. Bakanlık görevini yapamıyor diye her taraftan sesler yükseliyor. 

Ama aslında Kovid19 salgını bize gösterdi ki, yeni eğitim teknolojileri 150 yıldır dünyamızda egemen olan eğitim anlayışını yıktı. Bütün eğitimcilerin üzerinde oturdukları halıyı onlara çaktırmadan çekip aldı. Ve yepyeni bir durumla bütün eğitim öğretim camiasını yüzleştirdi. 

Mesleki disiplini yüksek olanlar, her zaman ki gibi, mevcut geleneğe tutunmayı sürdürecekler. Ama eğitim teknolojileri, okulların, öğretmenlerin, müfredat programlarının, ansiklopedilerin, kitapların eğitim öğretim süreçlerini tekellerinde bulundurmalarını fiilen ortadan kaldırmış bulunmaktadır. 

Çünkü çocuklar doğal öğrenme becerileriyle eğitim teknolojilerinin en önemli aracı olan, cep telefonlarını, sosyal medya ağlarını, bilgi arşivlerini, doküman yönetimlerini ve sunumlarını, yaparak yaşayarak öğreniyorlar. Böylece eğitim teknolojileri, birer araç olmaktan çıkıyor, aynı zamanda öğreten, öğrenen birer amaç haline geliyor. 

Eğitim alanında Kovid19’la devrim tamamlandı. Artık geriye dönüş zor görünüyor. Bu durumla ilgili olarak, 2009 yılında “Eğitim Okul ve Şirket” başlığıyla bir araştırma yapmıştım. O yıllarda yayınlamıştım. Makalenin konumuzla ilgili olan bölümünü değiştirmeden olduğu gibi buraya ekliyorum(Duran, H. 2009:16-19). Önümüzdeki dönemde, eğitim araçlarında meydana gelen değişmeleri,  eğitim kurumlarının yönetimi ve mülkiyeti alanında ortaya çıkan yenilikleri göz önünde bulundurmuştum. Öyle sanıyorum ki, Öğretmenler günü, her zamanki günlerden birisi olmaya başlamıştır.

Eğitim araçları ve eğitim yönetimi alanındaki değişmelerin İlki, enformasyon teknolojilerinin, eğitimin en önemli araçları haline gelmesidir. Bilgi toplumunun iletişim araçlarının başında bilgisayar ve bilgisayar sistemine bağlı olarak geliştirilen, internet, çift ve tek yönlü kablo sistemleri, telekominikasyon uyduları, telekonferans sistemleri,  kapalı bilgisayar şebekeleri ve bilgi aktarımında renk, grafik, ses, görsel efekt, müzik, yazı ve benzeri iletişim efektlerini birleştirerek sunuma hazırlayan multimedya/çoklu ortam sistemleri gelmektedir. Bunlar birey odaklı teknolojilerdir. Bu araçlarla herkesin herkesle bağlantı kuracağı küresel ağlar oluşmaktadır. Bu araçların kullanımı merkezi değil, bireyseldir(Naisbitt J.,1994:37-38)  

Ancak multimedya teknolojilerinin yönetimi ve mülkiyeti bireysel değildir. Ulusal da değildir. Bu aygıtlar, çok uluslu şirketlerin her yönüyle üzerinde hakimiyet kurduğu teknolojilerdir. Bunlar aracılığı ile şirketin yönetimine giren eğitim, çok uluslu şirketlerce yönetilebilir duruma gelmektedir. Bu iletişim teknolojilerine bağlı olarak bilgi bankaları ve çeşitli yazılım programları hazırlayan kültür sanayicileri( Attali J. 1999: 283) olarak tanımlanan gruplar da ortaya çıkmıştır. 

Artık klasik eğitim sisteminde kullanılan eğitim araçlarının yerini, zaman içinde bu yeni iletişim teknolojileri alacaktır. Zaten sözü edilen iletişim teknolojileri şimdiden ilköğretim düzeyinde yoğun bir şekilde kullanılmaktadır. 

 İkincisi eğitim ve okul yönetiminin devletin örgütsel yapısının bir parçası olmaktan çıkması ve şirketlerin örgütsel yapılarına eklenmesidir. Eğitim araçlarının değişmesine bağlı olarak eğitimi yönlendiren, şekillendiren, eğitim çalışanlarının ve öğrencilerin niteliklerini belirleyen güçler de değişmektedir.  

Yeni eğitim teknolojilerine bağlı olarak ortaya çıkan eğitim yöneticisi güçler, yazılım programı hazırlayanlar, iletişim teknolojileri üretenler, bilgi bankası oluşturanlar, bilgisayar destekli eğitim programı yapanlar, sanal animatörler ve bilgisayar okur-yazarı geniş kitlelerdir. 

Bu ürünlerin kullanımı için okul gibi özel binaların yapımına, sınıflardaki sıralara, ders kitaplarına ve öğretmeyi hedef edinen öğretmene ihtiyaç kalmamaktadır. İnsanlar uzun mesafeler kat ederek, bürokratik olarak planlanmış geniş çalışma gruplarına katılmadan bulundukları yerde ve kendi denetimlerindeki zaman diliminde, sadece sanal olarak tanıdıkları ve sözleştikleri iş sahipleriyle anlaşarak kendi evlerinde çalışabileceklerdir(Naisbitt J.,1994: 67-70) .

Üçünsüsü, “tam zamanlı okul” eğitimine iş çevrelerinin öteden beri duydukları güvensizlik. Modern okula iş çevrelerinin yönelttikleri eleştirileri yukarıda belirtmiştik. Okulun vasıflı eleman yetiştiremediğini dile getiren bu çevreler, aynı zamanda okul eğitimi maliyetinin de çok yüksek olduğundan yakınmaktadırlar. Soruna ekonomik çıkarları açısından yaklaşan bu kesimler, okulun soyut bilgilerle gereksiz bir şekilde büyüdüğünü varsayarak, alternatif eğitim uygulamaları arayışına girmiş bulunmaktadırlar. 

Dördüncüsü, üretim ve hizmet teknolojilerinde meydana gelen hızlı yeniliklerden dolayı şirketler elemanlarını sürekli olarak hizmet içi eğitime almak zorundadırlar. Okuldan öğrenilen bilgiler ve edinilen yetenekler, yeni teknolojileri kullanmak için yeterli olamıyor. Bundan dolayı, şirketler bünyelerinde sürekli olarak eğitim veren, bir eğitim merkezi kurmak zorunda kalmaktadırlar. Bu durum eğitimin ağırlık merkezinin okuldan şirkete kaymasına neden olmaktadır. Eğitim aygıtı kısmen öyle bir örgütleniyor ki nihayetinde özneleri, araştırma programları ve taahhütleriyle teknik/işletme odaklı bilginin üretimi için başat bir alan sağlıyor. Ekonomi ve devletteki en güçlü çıkarlar, bu bilgiyi bir kültürel sermaye biçimi olarak metalaştırmakta ve biriktirmekte Böylesi bir kültürel sermayenin aldığı biçim ve kullanımı, yeni küçük burjuvazinin sermaye tarafından hem sürekli istihdam için kullanılmasını hem de denetimini sağlar(Apple Maschael 2006:213).

Beşincisi, Modern dönemde sosyal bütünleşme ve milli birlik için okulu yöneten merkezi yönetim bu işlevini yerine getirmekte zorlanmakta. Eğitim tamamen ekonomik bir metaya dönüştüğü için, eğitimden de ekonomik çıkarlar beklenmekte. İnsanlar ve vatandaşlar ekonomi politikalarının bir aracı olacak şekilde sosyal sermaye olarak tanımlanmakta. Bir üretim girdisi olarak görülmekte.  Bu durum önce okulların özelleşmesi ve şirket yönetimi gibi yönetilmesi sürecini başlattı. Ardından, eğitimin okuldan alınıp, doğrudan doğruya birer ekonomik kuruluş olan şirketlerin, kurumsal yapılarının bir parçası olmasına yol açtı. Bu durum ise, şirket amaçları doğrultusunda örgütlenen okulu, etik, eşitlik, demokrasi, vatandaşlık ve adalet duygularından bağımsız bir alan haline getirdi. Şirketin ideolojisine(Gıroux Henry A, 2007:79) ve çıkarlarına göre davranan ve düşünen bir yapının oluşmasına neden olmaktadır.

Altıncısı, Sürekli eğitim, ömür boyu eğitim ve hizmet içi eğitim gibi, eğitim uygulamaları ise doğrudan doğruya özel şirketler tarafından örgütlenen ve düzenlenen eğitimlerdir. Eğitimi yöneten ve örgütleyen bu şirketler ise her şeyden önce ekonomik kuruluşlardır. Milli çapta örgütlenmiş olan siyasi toplumun örgütsel kuruluşları değildir. Anlaşılacağı gibi, eğitim yönetimi; sürekli eğitim, ömür boyu eğitim ve hizmet içi eğitim uygulamalarının önem kazanması ile birlikte bu ekonomik kuruluşların denetimine girmektedir.

Yedincisi, Şirketler teknolojik yenilik için, araştırma geliştirme faaliyetlerini arttırmak zorundalar. Bilgi üretimi ve işletimi bu çabadan dolayı doğrudan doğruya şirketin kurumsal yapısı ve yönetimi altına girmektedir. Bu gün birçok işletmenin laboratuarları ve araştırma geliştirme birimleri, üniversitelerin laboratuarlarından ve araştırma merkezlerinden çok daha iyi durumdadır. Şirketlerin araştırma merkezleri akademik birimler olarak hizmet üretmektedir. Mevcut okulların şirketlerin kapasitesine ulaşma imkanı nerdeyse kalmamıştır. Şirketler okullarda çalışan yetişmiş elemanları da yüksek ücretler ödeyerek kendi kuruluşlarına kazandırmaktadırlar.

Sekizincisi, Çalışma ortamında kullanılan araçlarla, eğitim ortamında kullanılan araçlar, arasındaki fark ortadan kalkmaktadır. Teknolojik yenilik ve iletişim teknolojileri çalışma alanı ile öğrenme alanını birleştirmektedir. Bu durum şirketlerin eğitimi kendi örgütsel yapılarına almalarına yol açmaktadır. Yani kendisiyle eğitim gördüğümüz bilgisayar programlarıyla aynı zamanda çalışmaktayız. Bunun anlamı; klasik eğitim sistemi/okul eğitim ortamı ile çalışma ortamının farklılığı ortadan kalkmaktadır. Hatırlanacağı gibi klasik eğitim sisteminde okul çalışma ortamının dışındadır ve belli bir eğitim aldıktan sonra kişiler çalışma hayatına katılabilmektedir. Şimdi ise çalışma, ikamet ve eğitim ortamı birleştirilmiş olmaktadır. 

Kaynaklar

Attali J., 21. Yüzyı Sözlüğü, çev. Saroğlu K., güncel yay. İstanbul 1999

Apple Mschael W., Eğitim ve İktidar, çev. Ergin Bulut, Kalkedon yay. İstanbul 2006

Duran H., “Eğitim, Okul ve Şirket” Sosyoloji Konferansları, sayı 40, İstanbul Üniversitesi, İstanbul 2009

Duran H., https://www.researchgate.net/publication/344583261_Egitim_Okul_ve_Sirket

Gıroux Henry A., Eleştirel Pedegoji ve Neoliberalizm, çev. Barış Baysal, Kalkedon yay.İstanbul 2007,

Naisbitt J., Global Paradoks, çev. Sinem Gül, sabah yay. İstanbul 1994