Doç. Dr. Süleyman COŞKUNER

Kaliteli Yaşam Uzmanı

suleymancoskuner@hotmail.com

Yemen Türküsü Muş mu? Yoksa Huş mu?

Son günlerde sosyal medyada bir resim dolaşıyor. İnce, taştan bir köprü ve karşı tarafında da, yokuş yukarı bir at arabası yolu.

Ekindeki yazıda da diyor ki: 

"Yemen türkümüze konu olan Huş yokuşu. Askerlerimizin hepsi burada şehit oldular Allah rahmet eylesin".

Askerlerimizin büyük çoğunluğu şehit olmuşlardı. Özellikle İngiliz ve Fransızların desteğini alarak, isyan çıkaran güya İmam Yahya ile, başkent Sana'da yapılan çarpışmalarda çok büyük kayıplar verilmişti. 

Ayrıca Yemen'e giderken yollarda açlıktan ve susuzluktan şehit olan askerlerimiz vardı. Osmanlı İmparatorluğunun en zayıf ve Mondros Mütarekesine doğru giden 1905'li yıllarda Yemen'e isyan bastırmak üzere gönderilen askerlerimiz, her türlü yardım ve destekten mahrum kalmışlardı.

Hepimizin severek söyleyip, dinlediği Yemen Türkümüzün özünü teşkil eden ağıt, Yemen'deki Huş'ta değil, doğudaki güzel ilimiz Muş'ta söylenmiştir.

Redif asker taburları diye adlandırılan, 5 yıl askerlik yaptıktan sonra, Yemen için askere tekrar alınan hepsi evli ve çocuklu 30'unu aşmış askerlerimiz, makul bir sürede dönemeyince bu ağıt söylenmiştir.

Ağıtı yakan kişinin kimliği tam olarak  belli değildir. 

Kocası dönemeyen bir asker eşi olabileceği gibi, belki de konuya hassas ve acılar çekmiş bir erkek de olabilir.

Askerlerimiz dönemeyince cenaze evlerine gönderilmek üzere, meydanlarda yakılan kocaman ateşler üzerine konan büyük kazanlarla yemekler pişirilir. Bu esnada gökyüzünü kesif bir duman kaplar. İşte bu sırada ağıtlar yakılır:

"Havada bulut yok bu ne dumandır

Mahlede ölü yok bu ne figandır" diye başlar.

Nakaratta da:

"Burası Muş'tur yolu yokuştur

Giden gelmiyor acep ne iştir".

Yani Muş'tan Yemen'e gidenler gelememiştir.

Bu ağıtı yakan üzüntülü insanların Yemen'deki kayalıklar  üzerine kurulu, küçük bir Türk Kalesi olan Huş'tan haberleri bile yoktur. 

Hem de, Huş'dan giden kimse yoktur ki geri gelemesin. Zira Askerlerimizin bir kısmının şehit olduğu yerdir Huş.

Bu nedenle ağıtın yakıldığı yer kesinlikle Muş ilimizdir. Muş'ta yokuş yok diyenler için ise; Muş'ta ilk yerleşim ovada değil, dağlık bölgededir ve ağıta konu olan yokuşlar vardır.

Ağıt, 1960 lı yıllarda Üstad Muzaffer SARISÖZEN tarafından Duriye KESKİN adlı bir derlemeciden alınarak, türkü yapılmış ve TRT repertuvarına alınmıştır. (Ağıtı yakan Duriye KESKİN değildir. O sadece derlemecidir ve SARISÖZEN  hocamıza ulaştırmıştır). 

Aradan yıllar geçmiş, türkü çok sevilmiş ve birçok kişi tarafından okunmuştur. Türküler notaya alınırken ağıta sadık kalınmayabilir. 

Zira ağıtçı, edebiyatçı değildir. 

Bu bakımdan ağıt, bestelenirken ve ilerleyen yıllarda çeşitli sanatçılar tarafından okunurken makul değişikliklere uğrayabilir.

Merhum Barış MANÇO, seyyahlık yıllarında Yemen programı sırasında Huş kalesini ziyaret etmiş ve seyircilere tanıtmıştır. Bundan sonra bazı sanatçılar okurken Muş'u, Huş'a çevirmişlerdir.

Ağıt, türkü yapılıp okunduktan sonra yapılan değişiklikler ve fikir yürütmeler, ağıtın özüne asla helal getiremez.

Elazığlılar da, türküde geçen kışlanın kendilerinde olduğu ve Elazizden de birçok askerin Yemen'e gittiğini gerekçe göstererek, türküyü sahiplenmişlerdir. Yemen'e sadece Muş ve Elaziz'den değil, daha birçok ilimizden de askerimiz gitmiştir.

Yemen Türküsü artık Yüce Türk Milletinindir. Dileyen sahiplenebilir. Ancak ağıt, güzel ve kadim ilimiz Muş'ta  doğmuş ve söylenmiştir. 

Yemen'e acılar içinde gönderilen ve geri gelemeyip üzücü bir şekilde şehadet şerbeti içen şehitlerimizin hatırına, adına YEMEN TÜRKÜSÜ denmiştir. 

Huş kalesi ile yakından uzaktan hiçbir alakası yoktur.

 

Selam, sevgi ve dualarımla.

Yüceler Yücesine emanet olalım.