Ali DEMİREL

Yazar - Ziraat Mühendisi

Adlar Üzerinden Tarihi Yok Etmeye Çalışanlar

Tarihler boyunca yeryüzünde, on binlerce yıllık tarihi yok edilmeye çalışılan, Türklerden başka bir ulus yoktur. Aslında o kadar uzun tarihi olan başka bir ulus da yok.

Türk (Turan) tarihini yok etmeye yönelik yöntemlerden biri de Türkçe adları değiştirmek olmuştur. Özellikle Türk budunlarının, kentlerinin ve yerleşim yerlerinin adlarını değiştirme yoluna gitmişlerdir. Ayrıca Türkçeye (Türkçe karşılığı olanları bile…), yabancı dillerden sözcük eklenmektedir. Dahası Türk çocuklarına Türkçe olmayan adlar konulması gibi pek çok alanda yabancı ad kullanılması /kullandırılması çabası, yabancılar ve HAMAGAlar tarafından günümüzde bile inatla ve de düşmanca sürdürülmektedir.

Ne yazık ki Türk’e yağı olanların bu sonu gelmez çabaları çoğu kez sonuç vermiştir. O kadar ki bizim kendi insanlarımız, dahası tarihçi ve bilim insanlarımız bile uydurma adları kullanmakta, okullarımızda çocuklarımıza okutulan kitaplarda bu uydurma adlar öğretilmektedir. Pekiyi, onlar sonradan sahte tarih yazmışlar da biz Türkler gerçekleri yazmamış mıyız? Atalarımız kesinlikle yazmışlar. Tanrı Dağları'nın bir kolu olan Aladağ'da ortalama 3.500 rakımda bulunan ‘Saymalıtaş’ adlı bir bölge var. Burada 10 bin kaya üzerine (Türk uygarlığına ait) yaklaşık 100 bin resim-yazı çizildiği tespit edilmiştir. Bu resimlerin ne zaman ve nasıl çizildiği bilinemiyor. Kayaların bulunduğu alan çok soğuk ve yıl içinde aşırı ısı farkı olmayan hava atmosferine sahip olduğu için yazılar fazla aşınmamışlar. Dolayısıyla bu resimler fazla bir değişikliğe uğramadan kalmıştır. Üzerlerinde tarihlendirme yapılamıyor fakat M.Ö. 5.000 li yıllarda (günümüzden 7.000-yedi bin yıl önce) yazılmış olabileceği sanılıyor. Burada anlaşılmayacak bir durum yok! Atalarımız tarihimizi yazıyor-çiziyor-belgeliyorlardı. O kadar yükseğe (oradaki doğa koşullarından ötürü yazdıklarının bozulmadan binlerce yıl kalacağını bilerek) yazan atalarımız elbette kitaplar da yazmış olmalılar. Bu kitaplar nerede diye sormayın, şunları düşünün: Atalarımız çeşitli uzak ülkelere göç ettiklerinde; Çinlilerin, Hintlilerin, Arapların, Perslerin ve batılı barbarların, Türk inancını, Türk dilini, Türk yazısını ve Türk Töresini nasıl yok etmeye çalıştıklarını, büyük bir kısmını ise nasıl bozup, bizden olmayan hale getirdikleri değerlerimizi bir düşünün!.. O atalarımız kitap yazmamış olamazlar ama yazdıklarının hepsinin /kaya, mağara, piramit ve kurganlarda kalanların dışında/ yok edildikleri artık bilinen bir gerçek…

Belirttiğim gibi bu konudaki sistemli yağı çalışmaları o kadar çok ve yoğundur ki, hepsini bu yazıda, uydurma adların ve gerçek olanları şeklinde sıralasam bile sayfalar yetmez. Bu yazıda, sadece uydurulan adlardan birkaçı ele alınacak. Yapılan dalaverelerin nasıl ve neden yapıldıkları irdelenerek; uydurma adların gerçek ve doğru olanları serimlenecektir.

UYDURMA ADLARDAN 1) Sözde, ‘HUN İMPARATORLUĞU’ ‘HUN’ diye bir ulus (millet) yoktur, hiç olmamıştır. Ticari amaçlarla Türk İllerine sürekli girip çıkan Çinli tüccarlar zamanla Çin devlet yöneticilerinin çaşıtları haline gelmekteydi. Türk illerini egemenlikleri altına alabilmek için yaptıkları bu çalışmalar Türkler tarafından fark edilip karşı çıkılınca Türk Ulusuna yağı olmuşlardır… Bilindiği kadarıyla 17 bin yıl öncesinden beri Konfederasyon halinde birleşerek (imparatorluk) devlet kuran Türkler; söz konusu olan çağlarda her gerektiğinde Çine saldırmış, işgal etmiş ve haklarını almışlardır. Bazı durumda da bir kısım Türk boyu Çin’de kalarak (ÇU hanedanı gibi…) asırlarca Çinlileri insanca uygarlaştırmak için yönetmişlerdir. Gelin görün ki hemen her seferinde Türklere yenilen ve (kendi anlayışlarına göre) köle haline gelen Çinliler yine her seferinde hile yaparak, efendilerine (Türklere) olabildiğince uysal davranarak ama bu arada Türk birliğini bozmak için her türlü ahlaksızca girişimi de yaparak eski durumlarına dönmüşlerdir… İşte bu Çinliler o atalarımıza şöyle adlar veriyorlardı: ‘Hiung-nu’ yani ‘köle’, ‘Hiün-yü’ yani bulgur yiyen, ‘Çüan-Jung’ yani ‘köpek barbarlar’ Vd. Bunların içinden en çok kullandıkları ‘Hiung-nu’ dur, tarihlerine böyle yazmışlar. Günümüzde bu ad ‘HUN’ şekline dönüşmüş. Ne yazık ki biz de atalarımıza ve de kendimize HUN, (Hiung-nu) yani köle diyoruz, okullarımızda çocuklarımıza böyle öğretiyoruz… Pek çok kez Türklere yenilmişler, asırlarca Türkler tarafından yönetilmişler, günümüzdeki uygarlıklarını bile Türklere borçlular, kendi dillerinde bize verdikleri ada bakın!.. Türklerin yönetiminde/emrinde yaşamamak için 8.851 (sekiz bin sekiz yüz elli bir) km. (günümüzde 2.500 km si ayaktadır) set yapan (çin seddi) Çinliler, kendilerine efendilik yapan Türklere ‘köle’ diyor!.. Bu konuda Çinliler yalnız değil daha başka zavallılar da Türklere köle dediler-yazdılar, onlardan birine de aşağıda değinilecek… Çinlilerin ‘Hiung-nu’ vb. dedikleri O çağdaki Türk Konfederasyonunun adı; ‘TÜRÜK BİL’ Konfederasyonudur. İ.Ö. 879 – İ.S. 575 olmak üzere toplam 1.454 yıl… O çağda Türklerin adı (her ne kadar çeşitli boy adları ile anılsalar da) ‘UYGUR’ lar idi. James Churchward’ın araştırmaları göz önüne alındığında, yaklaşık 17.000 -20.000 yıl öncesinden beri biz Türklerin ulus adı UYGUR/UYGAR’ dır…

2) Sözde, ‘HİTİT İMPARATORLUĞU’ ‘Hitit’ diye bir ulus yoktur dolayısıyla ‘Hititler’ de yoktur, tarihte böyle bir budun olmadığı gibi ‘Hitit Devleti/Hitit İmparatorluğu’ diye bir devlet de hiç olmamıştır… Yabancı tarihçilerin ve onlara uyan yerli tarihçilerin inatla ‘Hitit’ dedikleri o budun, kendilerine ‘NEŞİLİ’ diyorlardı. Kurdukları devletin adı da ‘NEŞİLİ DEVLETİ’ idi. Onlar kendilerine hiçbir zaman ‘Hitit’ demediler. Pekiyi bu ‘Hitit’ nereden çıktı? Söz konusu devlet İ.Ö. 2.000 (günümüzden 4.000 yıl önce) yıllarında kuruldu. Bu devlet imparatorluk haline geldi. Büyük bir uygarlık haline gelen imparatorluk; yenilmez sanılan Mısır ordusunu yendi. Dünyada bilinen ilk devletlerarası anlaşmayı yaptılar… Her devlet gibi yaklaşık bin yıl sonra (günümüzden 3.000 yıl önce) devlet dağıldı. Devletin yerine, yine Neşili hanedanlığından tiginler tarafından küçük beylikler oluştu. Bu beyliklerden birine Yahudiler ‘Hetoğulları’ dediler - yazdılar. Batılı/haçlı tarihçiler bu durumu kullanarak koca Neşili İmparatorluğuna ‘Hititler’ dediler! Neden? Özellikle Boğazköy arşivlerinin bulunmasıyla o budun; kendilerini ‘NEŞİLİ’, konuştukları dili de ‘NEŞİCE’ olarak yazmışlar. Şimdi; bazı bilim/tarih kişilerinin yazdıklarına bakalım: Gene D. Matlock şöyle yazmış; “…Iraklılar, Sümerliler, Hititler, Hattiler, Kassitler de Türk’türler Keldaniler de Sümerlilerin Torunlarıdır…” İskender Azatoğlu, ‘Homer Anadolu Dili İle Konuşuyordu’ adlı kitabında şöyle yazmış; “Bilindiği gibi günümüz Arnavut Ulusu, kökenlerini Pelakslar’a dayandırmakta ve aynı pelakslar, Türklerin de atası sayılmaktadır. Hatti/Hitit/Lui dilleri de en çok Kosova Türkçesi ve Arnavutçasına (Gega) benzemektedir.” Çeşitli kıtalara ve geniş ülkelere yayılan Türk Ulusu’nun konuştuğu dil; binlerce yıl içinde, doğaldır ki çeşitli şive, ağız söylenişlerine evrilmiş ve yerel dillerle karışmış olmalıdır. Böyle iken bile ‘neşili’ sözcüğünün Turan dillerine özgü olduğunu anlamak için dil bilgini olmaya gerek yok sanırım…

Yabancı ve de Haçlı zihniyetli tarihçiler ile yerli bendeleri, gerçek Türkçe adları değiştirseler de, bir zaman gelir öz kendini gösterir. Hatta kurulan devlet ve imparatorluklar, daha başından ‘Türk’ sözcüğü ile adlandırılmasalar bile durum değişmez. Macar Tarihçisi Laszlo Rasonyı bakın ne diyor; “Yazılı tarihlerden binlerce yıl önce Çin’de, Mezopotamya’da, Anadolu’da ve Orta Asya’da öyle kültür unsurlarına rastlanır ki, bunların başlangıcını Bozkır Kültürlerinde aramak gerekir. Ancak o zamanlarda onlara Türk denmiyordu.” Batılı ve Haçlı zihniyetinde olan sözde tarihçi/bilim kişisi olanlar ile onların yerli uyduları, neden ‘Neşili’ diyemiyorlar?..

3) Sözde, ‘BİZANS İMPARATORLUĞU’ ‘Bizans’ herhangi bir ulusun adı değildir. Tarihte ‘Bizans Devleti’ veya ‘Bizans İmparatorluğu’ adında herhangi bir devlet de yoktur… Bilindiği gibi büyük Roma İmparatorluğu; Türklerin (Etrüksler) önderliğinde, İtalya’nın yerli halkları (Latinler) ile birlikte kurup yönettikleri bir devlettir… Söz konusu İmparatorluk Doğu ve Batı olmak üzere ikiye bölünmüş… Doğu Roma Devleti de, tıpkı Batı Roma İmparatorluğunda olduğu gibi Türklerin ağırlıklı etkisi olan bir devlet idi. Şöyle ki: Doğu Roma devletinde, Büyük Roma İmparatorluğundan dolayı zaten bir Türk etkinliği vardı. Avrupa Türük Bil İmparatoru Atilla Doğu Roma Devletini, Avrupalı barbar kavimlerden koruma karşılığı her yıl yüklü miktarda (altın) vergi alıyordu. Denilebilir ki Doğu Roma Devleti bu kadar zayıf mıydı? Evet zayıftı. Büyük budunlara göre küçük bir Türk boyu olan Peçenekler; Karadeniz’in kuzeyinden gelip Balkanlardan Doğu Roma’ya saldırdığında, bu saldırıya karşı koyamadılar, pek çok tavizler vererek kurtuldular. Bu arada Doğu Romalı Yöneticiler Peçenekleri içlerine alarak özellikle askeri yönden güçlendiler. Sırası gelmişken belirteyim; Doğu Roma’nın başkentinde (o zaman ki adıyla ‘Kontantinapol’) hatırı sayılır miktarda Türk nüfuz vardı ve bunların hemen hepsi zaman içinde Ortodoks inancına geçtiler. Bizim sonraları Rum dediğimiz insanlar bunlardır. Sadece başkentte değil Anadolu içlerinde de İslamiyet’ten önce Hıristiyan/Ortodoks inancını benimseyen pek çok Türk vardı. Bunlardan ilk akla gelenler; Konya ve çevresindeki Karaman Türkleridir. Bilindiği gibi Ortodoks Karaman Türklerini, Türkçeden başka dil bilmeyen bu kardeşlerimizi mübadele ile gönderdik!.Adalardakiler de aynı!..

Doğu Roma Devletine bir diğer Türk etkisi, Hazar İmparatorluğu’dur. Hazarlar Doğu Roma Devletini çeşitli şekillerde etki altına almışlardır. O kadar ki; Doğu Roma’ya kimin İmparator olacağını dahi dikte etmeye kadar işlerine karışır olmuşlardır. Böylesi amaçlar için Hazar Sarayından bazı banuların Doğu Roma sarayına gelin gönderildiği bilinmektedir, bunların en ünlüsü de Çiçek Hatun’dur… Doğu Roma Devleti de, büyük bir güç olan Türk Hazar İmparatorluğundan yararlanma yoluna gitmiştir. Örneğin, kendilerini Arap Emevi saldırılarından korumak için Hazarlarla savunma anlaşmaları yapmışlardır… Bütün bunları yazarken amaç; Doğu Roma Devletinin özellikle askeri alandaki zayıflığını ortaya koymaktan çok, devletin Türklerle ne denli içli dışlı olduğunu vurgulamaktır. Ayrıntılar incelendiğinde, Doğu Roma İmparatorluğunun iç ve dış Türklerle hayat bulduğu anlaşılacaktır. Fatih Sultan Mehmet Han Doğu Roma İmparatorluğunu İ.S. 1453 yılında ortadan kaldırdı. Bu durumda soru şu: Doğu Roma Devletinin ortadan kalmasının üzerinden yüzyıldan daha fazla zaman geçtikten sonra neden ‘bizans’ adı uyduruldu? "Bizans denilen imparatorluk gerçekte Doğu Roma İmparatorluğu'dur. Bizans ismini o imparatorluğun insanları hiçbir zaman kullanmadılar.

Bizans adı 16. yüzyılda Alman âlimlerden Jeronimus Wolf'ün uydurduğu bir isimdir. İmparatorluğa Bizans, bu şehre Bizans ve bu ülkenin insanlarına Bizanslılar demek 16. asrın Batı Avrupa’sının uydurmasıdır. Arkasında siyasi bir misyon yatmaktadır" Prof. Dr. İlber Ortaylı. Bence başkaca söze gerek yok…

4) Sözde, ‘MISIR MEMLÛK EVLETİ’ Aynı durumu yinelemek istemiyorum ama HAMAGA ların anlaması için yinelemek zorundayım: ‘mısır memlûk devleti’ adında bir devlet hiç olmamıştır. ‘mısır memlûkleri adlı bir millet de hiç olmamıştır. O devleti kuranlar kendilerine ‘TÜRK’ diyorlardı. Kurdukları devletin adı da; ‘ED-DEVLETÜ’T – TÜRKİYYE’ = ‘TÜRKİYE DEVLETİ’. İşte devletin adı budur. Devleti kuranlar, devletlerine bu adı vermişler. Pekiyi bu ‘memlûk’ nereden çıktı?.. Nasıl ki Çinliler aşağılık duygusuna kapılarak Türklere ve Türklerin kurduğu İmparatorluğa, Çince ‘köle’ anlamına gelen ad takıp bütün dünya tarihine böyle soktular ise Mısırdaki ‘Türkiye Devleti’ için de Arap tarihçiler, gelecekte bile Arapların aşağılık duygularını tatmin etmek amacıyla ‘memlûk devleti’ yani ‘köle devleti’ adını takmışlar. Ve bu uydurma adı bütün dünya tarihlerine sokmayı başarmışlar. Bu ‘memlûk’ sözünü, bazı Orta Asya Devletleri - insanları için bile uydurarak kendi yalanlarını pekiştirme yoluna gitmişlerdir. Bizim sözde HAMAGA (HAin-MAnkurt-GüdükAkıllı) tarihçilerimiz ise; söz konusu uydurma ve yalanların önünü kesip gerçekleri dünyanın gözünün önüne serimlememişlerdir. Tamamen aksine Türk’e yağı olanların dediklerini demişlerdir. Dahası bu uyduruk adlara Türkleri de inandırmak için, akıllarınca Türkçe olarak ‘Kölemen Devleti’ demişler ve yazmışlar. Ahmaklığın bu kadarına PES!!! Sanırım bu ahmaklık da değil düpedüz hamagalık… Bilindiği gibi Türk Ulusunda hatta bütün Turan uluslarında kölelik ve efendilik gibi toplumca sınıflandırma yoktur. Bu kölelik ve efendilik benzeri insanlık dışı toplumsal sınıflamalar, ilkel ve henüz uygarlaşamamış milletlere özgüdür.

Şimdi onların kafasına göre düşünün: Mısır Türkiye Devleti’nin ünlü başbuğlarından Sultan BAYBARS, atıyla saraydan çıktığında, Mısır’ın yerlileri, Baybars’ın atının bastığı yerleri öpüyorlardı. Bu durumda kim köle kim efendi?.. Yukarıda verdiğim dört örnek, devede kulak bile değil. Adlar üzerinden özümüzün yozlaştırılmasına yönelik saldırılar; doğulusundan batılısından, dinlisinden dinsizinden, her yönden üzerimize çullanmış durumdadır. Hele çocuklarımıza verilen yabancı adlar tam bir cahillik örneği. Bu adların bazılarının anlamları ise gerçekten iğrenç, ahlâk dışı hatta insanlık dışı!.. Devletin bu duruma el atması kaçınılamaz duruma gelmiştir…

Not: Bu yazının oluşturulmasında faydalanılan kaynaklar.

1) Yrd. Doç.Dr. Meltem DOĞAN ALPARSLAN (Anadolu Ün.)

2) ‘METEHAN’ BİLGEOĞUZ Yayınları, Oğuzhan CENGİZ, İst. 2017