Mehmet Cemal ÇİFTÇİGÜZELİ

Gazeteci - Yazar

Kulüp Dizisi Deyip Geçmeyin veya Sefarad Yahudileri

İstanbul’da 20. Asrın başlarında Direklerarası diye bilinen zamanının, kültür, gezinti ve eğlence çeşitlerinin merkezi olduğu mekan Şehzadebaşı’ndaydı. Bu bölge özellikle Ramazan ayında kültür adamları, yazar ve yeniçerilerin tiryakisi olduğu kıraathanelerin, gezinti ve eğlencenin (meddah, hokkabaz, karagöz, kanto, tuluet vs) kaynaştığı canlı ve hareketli mekan olarak kitap ve hatıralarda kalmıştır. Osmanlı toplumundaki yaşayanların tümünün uğrak yeriydi burası. Sanatçıların önemli bölümü de gayrimüslim idi. Birlikte yaşamayı, birbirine tahammül etmeyi biliyorlardı.

Benim neslim 1960’lı yıllarda her Cumartesi günü bunun kırıntısı gibi olan Şehzadebaşı Kulüp Sinemasında filmden önce gerçekleştirilen Mavi Işıklar Orkestrasının konserini aynı keyifle izlemiş midir bilemiyorum. Filim konserden sonra oynatılırdı ve bilet fiyatları ikiye katlanırdı. Özellikle genç ve öğrenci izleyiciler mutlu olurlardı. Çünkü söz konusu yıllardaki Beyoğlu Maksim, Tepebaşı, Kazablanka, Taksim Belediye, Küçük Çiftlik, Aksaray’da Çakıl ve Gar Gazinolarına sabit gelirlilerin gitmesi mümkün değildi.

SİNEMA MAZİYİ BUGÜNE GETİRİYOR

Bütün bunları Netfliks’te izlediğim Kulüp adlı altı bölümlük dizi sonrası hatırladım. Çünkü mini Kulüp dizisi, bir dönem İstanbul’una (1950), o günün eğlence anlayış ve hayatına, İstanbul’da yaşayan Sefarat Yahudilerinin serüveniyle örtüştürerek ipuçları veriyor.

Kulüp Dizisinin senaryosunu Bizim İçin Şampiyon Filminin de senaryo yazarı Serkan Yörük kaleme almış. Buna göre; Yıl 1950..İstanbullu Yahudi bir anne cezaevinden çıkınca, yetimhanede hiç görmediği kızıyla iletişime geçerek onu kazanmaya çalışır. Dizide o günün politik atmosferi, varlık vergisi (1942) ve gayri Müslimlerin toplumsal hayattaki yeri konu ediliyor. Tabii konu işlenirken düne ve bugüne sık sık vurgu yapılıyor. Rejide İstanbullu Gelin’in rejisörü Zeynep Günay Tan bulunurken, günümüzün önde sanatçıları Gökçe Bahadır, Barış Arduç, Asude Kelebek, Salih Bademci, Metin Akdülger ve Fırat Tanış başarılı bir oyun sergiliyorlar.

Kulübün yuvaya dönüştürüldüğü filmde kostüm, kamera, müzik ile 1950’li yılları aynen yaşayabiliyorsunuz.

Yıllar önce de (1999) Tomris Giritlioğlu’nun yönetmenliğini yaptığı, Etyen Mahçupyan’ın senaristi olduğu, eski devlet bakanı ve politikacı Yılmaz Karakoyunlu’nun romanından filme çekilen Salkım Hanım’ın Taneleri gösterimi sırasında sağcı, solcu ve Kemalist çevrelerce çok eleştirilmişti. Kulüp’e ise henüz bir tepki yok. Acaba Türkiye’de iklim mi değişiyor? Artık yüzleşmeleri normal mi karşılanıyor? Yoksa günün şartları ne gerektiriyorsa onlar mı hayata geçiriliyor? Bekleyip göreceğiz.

HEM ALMAN, HEM SOVYET REJİMİNE BAKABİLMEK

İkinci Dünya Savaşı sırasında Yahudilere hayat hakkı tanımayan Hitler Trakya’da sınırımıza kadar dayanmıştı. Kuzeyimizde ve yanı başımızda Alman-SSCB cephesi açılmıştı. Ankara’da yönetim ise bir yandan “komünist” diye solcuları, öte yandan da “Turancı” diye milliyetçileri tutukluyordu. Böyle bir kararın alınması acaba bu gelişmeyle mi alakalı olabilirdi? Cumhurbaşkanı İsmet Paşa sürekli ilerleyen ve artık bize komşu olan Alman Nazileri kızdırmamaya mı çalışıyordu? Harp Akademisi Komutanı (1941) General Ali Fuad Erden Berlin’de bu yüzden mi temaslar yapıyordu? Türkiye’de de ve özellikle bürokraside o yıllarda Yahudi karşıtlığı giderek büyüyordu. Romanya’dan Struma gemisiyle kaçan Yahudilerin İstanbul’a yaklaşmasına bile müsaade edilmemiş, Karadeniz’e yeniden açılmasına ancak izin verilmişti. Struma’nın daha sonra batırıldığını Anadolu Ajansı haber olarak geçmişti.

MAHALLE BASKISI

O yıllarda gazeteler, dergiler azınlıkların ve özellikle Yahudi tiplemelerin karikatürün mutlaka yayınlıyorlardı. Ayrıca azınlıklara Rum, Ermeni, Yahudi olsun tümüne birden “harp zengini” gözüyle de bakılıyordu. Yani bugünkü iktidar zenginleri gibi algınabiliyordu. Varlık Vergisi hayata geçince bütün matbuaat bu verginin ne kadar faydalı olduğu konusunda kalem birliği etmişçesine değerlendirmeler yapıyorlardı. Varlık Vergisi (17 Eylül 1943) yürürlükten kaldırılana kadar bunun tahribatını kimse değerlendirmedi. 1950 yılında İktidar değişip Demokratlar hükümete geçince konu gündeme taşındı. İstanbul Defterdarı Faik Ökte Varlık Vergisi adlı kitabını ancak bu dönemde yazabildi. Konunun romanları ve filme alınması için yine yarım asır beklemek gerekiyordu. Belki ilerde bugünün de filmi çekilecek.

Çocukluğumdan hatırlıyorum; “Yahudiler Türk çocuklarını iğneli beşiğe yatırıyorlar” diye yaygın bir kanaat vardı. Bu nedenle çocuklar toplanıp Yahudi evlerini taşa tutardık. Oysa biri Ermeni ve diğeri Yahudi komşumuz vardı, bize şefkat gösterirlerdi. Kapılarını taşladığımız onların yüzüne bakamazdık utancımızdan. Ayrıca aileler iddialı oldukları mutfak kültürü örneklerini (turşu ve yerel yemekler gibi) birbirine gönderirlerdi. Azınlık esnafın halkı aldattığı hiç duyulmamıştı. Tam tersi ünlü helvacılarımız, manifatura esnafı hep Yahudi idi. İlk mektepteki sınıfımızda Yahudi arkadaşlarımız vardı. Hiç sorun yaşamadık. İsrail’e taşındı çoğu daha sonra. Bu eksiklik daha sonra hissedildi. Çünkü birlikte yaşamayı öğrenmiştik. Ama özellikle bir azınlık düşmanlığı başlatılmış ve her geçen gün artarak devam ediyordu. Birine kızıyorsak ona Yahudi, Ermeni veya Rum diyorduk. Azınlıklardan Türk’e ve Türk Yurduna ihanet eden olmadı mı? Elbette oldu. Ama bunu genelleme yanlıştı. Kurulan bir başka tuzağa düşmek olurdu.

BAKARA SURESİ 62. AYET

Rahmetli işadamı, Türk Ocaklı, hayırsever müteşebbis İdris Yamantürk’e röportaj için gitmiştim (2017). Ötüken’nin neşrettiği “Türk Milletine Borcumuz Var “adlı kitabını imzalayıp hediye etti. Keşke bu eseri özellikle işadamlarımız okuyabilse. Bir bölümü dikkatimi çekti. Musevi İşadamı Üzeyir Garih ile hem sınıf arkadaşı dost ve hem de rakip iki müteşebbisler. Üzeyir Garih bir gün İdris Yamantürk’e “Bakara Süresinin 62. Ayetini okudun mu?” demiş. O da “okudum, ama ezberden” demiş. Üzeyir Garih” O zaman yeniden oku da öyle gel, o zaman konuşalım “deyivermiş. Söz konusu ayet şöyle “Muhakkak ki, iman edenler, Yahudi olanlar, Hıristiyan ve sabii olanlar yok mu (onlardan) kim, Allah’a ve ahiret gününe iman edip salih bir amel işlerse, artık onların mükafatları Rablerinin katındadır. Onlara korku yoktur ve onlar mahzun da olmazlar”. Bir başka gün yine karşılaşmışlar. “Şimdi bana Bakara suresini okuduktan sonra hala bana gavur diyor musun?” diye sormuş Üzeyir Garih. İdris Bey özür dilemiş ve olay kapanmış.

DERS ÇIKARMAK

Sorgulama, araştırma böyle bir şey.

Zalimlik, adaletsizlik, ahlaksızlık, liyakatsizlik, kabalık, görgüsüzlük, hainlik, sahtekarlık herhangi bir din mensubuna ait bir şey olmayıp, görüşü ne olursa olsun herkese bulaşabilen bir virüstür. Göreceksiniz ülkemizde bulunun Suriyeli ve Afganlı göçmenlerin de draması bir gün yapılacaktır. Sonradan görme günümüz zenginlerinin de. Dilerim Kulüp dizisinin yeni bölümleri çekilir ve yayınlanarak günümüze kadar gelinir. Bu yaşananlardan ders çıkartırız.