Naci KARA

Avukat

Kölelik Sendromu

Kafalarını kuma gömen ve her olumsuzluğu dış güçlere, daha doğrusu, dış güçlerin Cumhurbaşkanı karşıtlığına bağlayanların, bu gün gelinen noktadaki işlevleridir  “kölelik sendromu…”

Kölelik sendromu, köle edilenlerin kendilerini köle edinen kişiye, duygusal anlamda bağlanması, köleliklerini kabullenerek, akitsiz ve de nakitsiz hizmet etmeyi doğuştan gelen kutsal bir görev olarak algılayanların psikolojik durumudur.  

Kölelik sendromu yaşayanların, önemli bir çoğunluğa ulaşması halinde, “köle edinen” büyük güç sahibi olma imkanı elde edebilmektedir. 

Osmanlı'da kölelik, 1847 yılında, Sultan Abdülmecid döneminde bir fermanla yasaklanmış olmasına rağmen, Cumhuriyet Türkiye’sinde, “modern dünya köleliği” bir sendrom olarak gündemde yerini almıştır. 

Kölelik sendromu ne yazık ki, dini inançları yüksek olan kesimin daha ziyade kaderi olarak ortaya çıkıyor. Kölelere “bir lokma bir hırka” ile yetinme, yani fakirliği kader olarak benimseme fikri, hadislerle aşılanırken, köle edinenlere ise, “devletin malını deniz” belleme yeteneği kazandırılmaktadır… 

Sonuç mu?

Sonuçta, IQ’suna bakılmaksızın her meşrep ve meslekten  insanın kölelik kuyruğunda devamdan yana olduğu acı bir gerçek… 

IQ’sü yüksek köleler, menfaatleri için, IQ’sü düşük olanlar ise inanç tatmini için yaşarlar. Bunca, inanç tatmini yaşamaya aday insanın olduğu dünyada, kullanılacak en iyi argüman da elbette kutsallarımız… 

Kutsallarımızın kullanılmasına engel olmayı başardığımız takdirde, kölelik sendromunu yenmek imkanına sahip oluruz ki, işte o zaman “eşit vatandaşlar” olma şansını elde edebiliriz. Demokrasinin eşitlik kuramı böylece gerçekleşir. 

Aksi takdirde; Dolar’da, Euro’da, altın da artar!..