Oğuz ÇETİNOĞLU

Ekonomist, Araştırmacı-Yazar

ocetinoglu1@gmail.com

Mâtürîdîlik

Seyhun ve Ceyhun ırmaklarında aldığı abdestin namazını Kosova ve Niğbolu’da kılan, Semerkand’da okuduğu ezanın sesi Adriyatik’te yankılanan kahraman Türk milletinin fertleri arasında büyük ilim adamları gibi İslâm âlimleri de yetişmiştir. İmam Mansur el Mâtürîdî, bu âlimlerden biridir. Aynı konudaki âlimlerden Arap kökenli Ebu’l Hasan el-Eşarî’nin kurduğu Eş’ariyye mezhebi mensupları, Kur’ân hükümlerine bağlı kalmakla birlikte akıldan ziyâde nakle ağırlık vermiştir. Mâtürîdî ise Kur’ân hükümlerine yine sıkı sıkıya bağlı olmakla birlikte, yoruma muhtaç hükümlerde akıl yürütmeyi tercih eder. Kur’ân-ı Kerim’de 200’e yakın yerde, ‘akıl’ kelimesi veya kelimenin türevleri kullanılır: ‘Aklınızı kullanın’, ‘Siz hiç aklınızı kullanmaz mısınız.’ Şeklinde aklın kullanılmasına yönlendiren âyetler vardır.

Mâtürîdîlik, Türk-İslâm kimliğinin temelini teşkil eden üç ana unsurdan biridir. Diğerleri; Hanefîlik ve Yesevîliktir. İmam Mansur el-Mâtürîdî, Temelleri İmam-ı Âzam Ebu Hanife tarafından atılan akılcı din anlayışının temsilcilerindendir. O, İslâm âleminin çalkantılı olduğu bir dönemde, aklın, dinin anlaşılmasında en uygun kaynak olduğu görüşüne sâhiptir. Fikirlerinin anlaşılması ve tatbik edilmesi; Türk dünyâsı ve İslâm âlemi için büyük kazançtır.

Günümüzde İslâm coğrafyasını kan gölü hâline getiren çatışmalarının çoğunun din adına yapıldığı iddia edilmektedir.  Mâtürîdî’ye göre savaşlar, ancak dinin değil, devletin varlığının devamı için lüzumlu görülebilir. Çünkü dinin çirkin gördüğü savaş, devletin varlığı için kaçınılmaz olabilir. Öte yandan, savaşı bizatihi çirkin olarak kabul eden âyet-i kerîmeden hareket ederek, çirkin bir araçla, dinin gayeleri arasında bir örtüşmenin olmayacağı açıktır. O’na göre savaş, küfrün/inkârın sebebi değil, zulmün sebebidir. Dünyâmızın bu medeniyet anlayışına ihtiyacı vardır.

İslâm âleminde yaşanan sıkıntıların bellibaşlı sebeplerinden bir kısmı, Kur’ân-ı Kerîm kaynaklı bir medeniyet inşa edilememiş olmasıdır. Bunun sebebi de İslâm’ı öğrenmeyen veya öğrendiklerini uygulamayan Müslümanlardan kaynaklanmaktadır. Kâbe’yi tavaf ederken Hakk’ın etrafından nasıl dönüyorsak ve bunun adı ‘ibâdet’ oluyorsa, hayatımız boyunca ve sâdece doğrunun etrafında döneceğiz. Hayatın tamamını ibâdet niyetiyle yaşamalıyız. Herkes kendi doğrusuna göre değil, Kur’ân-ı Kerîm’deki doğruya-doğrulara göre hareket etmeli. Önce okunacak, sonra da okunanlar hayata tatbik edilecek. Kurtuluş bundadır. Akıl, bunu gerektirir.