Prof. Dr. Hüsniye CANBAY TATAR

Akademisyen

Mitolojiden Postmodernizme Yeni(den)leşme: Değişme ve Kadın

Sessiz Yığınların Konuşan Yüzleri


Öncelikle burada ifade edilenlerin şahıslardan değil, imajlardan hareketle ele alındığını ve kendisi ile ilgilenmenin dışına taşan ve kadını bir imaj, bir görüntü haline getiren makyajın kastedildiğini belirtmek isterim. Günümüzde kız çocuğu olmaktan yetişkinliğe geçişin göstergesi, daha çok kaşların inceltilmesi, makyaj yapmak ve topuklu ayakkabı giymek şeklinde belirmektedir. Belki bunlar çok sıradan gelecek ama gösterge bilimsel açıdan aşikâr ve sıradan olanda büyük anlamların yattığı ifade edilir.

Yüksek topuklu ayakkabı giymek, erkeklerin kadınlara zorla kabul ettirdiği bir fikir değildir ama kadınlar bunu giyerler. Böylece bir taraftan erkeklere cazip gelen veya onlarda bulunmayan vücutlarının bazı kısımlarını daha görünür kılar ve onların onay ve beğenisine sunarken; öte yandan yürürken onların yardımına müracaat veya yardımını kabul ederek, kendi başlarına yürüyemeyecek kadar zayıf ve pasif görünürken, erkeklerin de daha güçlü görünmesine yol açmaktadır. Aslında çıplak ayakları ile rahat yürüyen kadınlar, topuklu ayakkabılarla fizikî güç ve çevikliğini sınırlandırmakta, erkeğin yardımına muhtaç hale gelmekte veya öyle gösterilmektedir. Böylece erilliğin güçlü ve yardım edebilen, dişilliğin ise zayıf ve yardıma muhtaç görünmesini sağlayarak, kadının ikincil konumda bulunduğu anlayışları yeniden güçlendirmektedir. Böylece erkek onaylayan ve muktedir konuma yerleştirilirken, kadın onaylatan ve ikincil konumunu içselleştirmekte ve yaygınlaştırmaktadır.
Kozmetik de kadınların ikincil kabul edildiği anlayışı, yaygınlaştırma vasıtası olarak kullanılmaktadır. Bu şekilde kadınlar, göz ve dudağa yapılan aşırı vurgu ile nerdeyse göz ve dudaktan ibaret bir yüze indirgenmektedir. Göz hissiyatın, çocuksuluğun, endişe ve korkunun ifade edildiği bir organdır. Gözün üstünün ve altının abartılı çizilmesiyle yukarıdaki duygular veya bunları çağrıştıran görünüşle, akıl ve mantıktan ziyade sadece duygunun temsilcisi haline gelmektedir. Dudak ise gülmenin gerçekleştiği yer olması hasebiyle, bir taraftan yine duygusallığın altı çizilmekte, öte yandan yemeğe dolayısıyla yemeye işaret etmektedir. Aslında göz aşkın ışığını, dudak cinselliğin hararetini yansıtmaktadır. Göz üzerindeki abartılı müdahale aşkı gölgelerken, dudağa vurgu cinselliği ifşa etmektedir.
Erkek yüzünde ise ilk göze çarpan alın, burun ve çenedir. Çene, çizgi erkek kahramanlarda abartılı bir şekilde vurgulandığı gibi, gücün, iradenin, ne istediğini bilme ve bunu yapabilme kudretinin temsilcisi olarak görülür. Özellikle öne sarkmış ve yüzde hâkim konumda yer alan burun, irade beyan etme ve -her işe burnunu sokmak ifadesinde olduğu gibi- iş yapabilmenin göstergesidir. Alın ise, beynin yüzdeki temsilcisidir: felsefenin, ahlâkın, düşünmenin, epistemolojinin kısaca entellektüalitenin yüze yansıdığı aynasıdır.
Yukarıda bahsedilen bütün çağrışımlarıyla alnın altını çizen kaştır. Estetik anlayışın dışına taşacak şekilde kadınların kaşlarını inceltmesi, alnı önemsiz hale getirmektedir. Mona Liza tablosunda kaşların yokluğu, dönemin güzellik anlayışı ve o dönemdeki kadınların durumu dikkate alındığında, kaşın inceliği bir taraftan acziyetin ve yalnızca duygusallığın göstergesi haline getirilen göze daha geniş bir alan sağlamakta; öte yandan entelektüel kabiliyetin sahası olan alnın ihmal edilmesi ile sonuçlanmaktadır. Üstelik kaş çatmak, söze bile gerek bırakmayan bir tavır olduğundan, ortada çatılacak kaş kalmamakta, sözü güçlendiren ve hatta ona gerek bırakmayan bu tavırdan kadını ya mahrum ya da en azından cılız bırakmaktadır. Kaşın yok denecek kadar ince olması yetmiyormuş gibi, bazen de kadın cinsinin sembolü haline gelen uzun saçtan bir tutam alnı kapatmakta, hatta gözün üzerine düşerek, alnı ihmal edip, göze işaret eden bir ok haline gelmektedir.
Kozmetik yardımıyla, iyice görünür kılınan dudaklar, kâfi gelmiyormuş gibi, bir de silikon desteği ile yüzün hâkim unsuru haline getirilmektedir. Erkeklerde bıyık, iş yapmanın, dolayısıyla fail olmanın simgesi olan burnun altını çizmekte, böylece yaşamak için yemeyi hatırlatan dudağı önemsizleştirmekteyken; beri tarafta kadınlarda, yemek için yaşamayı çağrıştıran, inadına abartılmış, kontrol etmek ve hâkimiyet sağlamaktan zorluk çekilen silikonlu dudaklar önemle vurgulanmaktadır. Böylece bu tablo “fiilinin faili” olan “özne” erkeklerle, kendilerini başkalarının beğenisine sunan, onların iktidarını gönül rızası ile kabul eden ve yücelten “nesne” kadınlar şeklinde okunabilir. Sadelikten ve tabiilikten taraf olanlar da şeffaf makyaj malzemeleri ile tüketime dâhil edilerek, klasik kölelikten, tüketim köleliğine mahkûm edilmektedir. Tüketimin hedef kitlesi, ürünü ve misyoneri olan bu imaj, erkek hâkimiyetine ram olmanın albenisi bol makyajlı takdimidir. Bu durum demokratikleşme, kişisel tercih, kendine ve başkasına saygı ile ilişkilendirilerek, karşı konulamaz bir hale getirilmeye çalışılmaktadır. Üstelik ilahe, tanrıça, idol, starlık gibi nitelendirmelerle bu imaj model olarak sunulmakla hem içselleştirilmesine hem de yaygınlık kazanmasına ve doğal görünmesine zemin hazırlanmaktadır. Bahsedilenler çerçevesinde bu durumu, kadının ikincil konumunun yeni bir üslupla ve kendi rızalarıyla garanti altına alınması şeklinde okumak mümkündür. Benzeri bir şekilde, farklı bir zaman ve boyutta ama çok farklı olmayan bir tabloyu yunan mitolojisinde görebiliriz. Nitekim Campell’e göre Yunan mitolojisinde dişinin mükemmelliğini Hera, Athena ve Afrodit sembolize eder: Hera sadakati, Athena mükemmel erkekleri esinleme yeteneğini, Afrodit ise biçim güzelliğini vurgular. Bu arada ilk güzellik yarışmasının da Hile tanrısının yardımı ve Paris’in onayıyla Afrodit’in kazandığını belirtelim.

 

Devamı Gelecek Hafta