(ÜÇÜNCÜ BÖLÜM)
Edebiyat Kavramının Kapısında
Farklı estetik ve işlev beklentilerini karşılamak üzere farklı malzemelerden en uygun ölçü, oran, biçim ve renk kullanılarak bir eser var edilmektedir. Bir işlemin inceliklerini edinerek uygulamaya konulup ‘eser var etme’ başarısı, söze dayalı olanlar gibi, mûsıki, mimari, resim, heykel için de geçerlidir. Sanat, Rabb’in yarattığı malzemeyi, mevcut modellerden yararlanarak estetik heyecanlar adına oluşturulan ve yeni sayılan bütünlüklerdir.
Dil adlı araç, Rabb ile insan; insan ile diğer insanlar ve yaratılmışlar arasında bağ ve bağlantılar kurmayı sağlamaktadır. Dil adlı özel servetin malzemesi, anlam yükü taşıyan ses ögeli kelimelerdir. Her dil, bağlı olduğu dil ailesindeki kelime kök ve gövdelerinin ek sistemlerinin var ettiği bir sonuç olmak üzere isim veya fiil işlevli kelimelerin önde olduğu bir sözlük’e sahip oluyor. Sözlük adlı kaynaktaki kelimeler, insan olmanın, iletişim ve haberleşme kurmanın, toplu yaşamanın, bir kültür oluşturmanın göstergeleri olan çok özel malzemelerdir.
Dilin, iletişim kurmada en özel en güzel ve derinliği, genişliği bütün zamanları kucaklama güç ve işlevliği ile en üste bulunanı, vahiy olan ifadedir. Vahiy olanın altında beyan[1] sayılan ifade birlikleri, onun da altında günlük iletişimi kurmaya dayalı sadeliği, kısalığı esas alan ifadeler yer alır. Günlük iletişimi kuran ifadelerdeki kelime sayısı ve çeşidi azdır. Dilin vahiy dışındaki yansımaları olan beyanların ve özellikle günlük dile ait derinlik kurma niyetli ifadelerin çok önemli yanlarından biri, deyimlerdir. Deyim kavramına giren kalıplaşmış ifadelerde mecaz, teşbih, istiare ve telmih ile kinaye başta olmak üzere anlam ve ses oyunlarına bağlı zekâ yansımaları yer alır.
Edebiyat eserinin ve özellikle de nazmın var edilme incelikleri pamuk, yapağı, deri, toprak, taş, ağaç ve metal olan malzemenin işlenerek bütünlük oluşturulmasına benzer; kelime adlı ham malzemenin beyanın parçası kılınması, bütünlüğe dönüştürülmesi işlemleri edebiyattan sayılanları oluşturmaktadır. Kelimelerin seçimi, çok özel bağlantılandırmalarla bütünleştirilmesi sözlüğün damıtılması değil midir? Damıtılmış ifadenin en özlü, en kısa hükümlere dönüşmüş hâli, ata sözleridir. Atasözleri hem edebî zevkin hem millî felsefenin yansıma alanı olan ifade birlikleridir.
İnsanlar arasındaki bağ ve bağlantıları kuran ifâde bütünlüklerinden bir kısmı, edebiyattan sayılan eserlerdir. Sözün güzel olmak ve etkili sayılmak özelliklerini taşıdığı için beğenilen ifade bütünlüklerine edebiyat eseri diyoruz. Gelenekli tahkiyeli eserler ve seyirlik sanatlar ile halk tabakalarının nazım ihtiyacını karşılayan metinler, edebiyattan sayılan metinlerdir. Roman, hikâye, kısa hikâye, piyes, fıkra/latife, senaryo ve genel olarak nazım, özel olarak şiir ile insan olma, insan kalma süreçlerindeki olumlu ve olumsuz yansımalar ortaya konulmaktadır.
Her halkın kendisine, başka halklara, diğer varlıklara ve kutsal kavramına bağlı uyarılara yaklaşımı ve görüşü farklıdır. Halkların farklılıklarının yansıdığı en önemli göstergeler alanı, dil adlı servettir. Her dilin kendine özgü bir yapısı ve zevk anlayışı, kelime üretim ve kullanma sistemi vardır. İfade imkânına açık, yeni kavram üretmeye yatkın olan diller, bilginlerin, bilgelerin ve sanatçıların ihtiyacını duyup var ettiği kavramlarla zenginleşmesini sürdürür. Deneme, sohbet adı verilen son iki yüz yıllık metinler de edebiyat eserleridir. Edebiyattan sayılanlar metinler, dilin hem estetik hem tefekkür yanının göstergeleridir.
Edebiyattan sayılmanın ölçütü, eserlerin var edildiği zaman, mekân ve sosyal tabaka ve kuşaklara göre değişmektedir. Edebiyattan sayılmayı, süslü ve/veya abartılı sözlerden oluşan kompozisyonlar olarak anlayanlar, şâirane ile şiiriyeti karıştıranlar dâima var olageldi.
Edebiyat, samimiyetsiz, zevksiz veya süslü, abartılı, yapmacıkla dolu kompozisyonlar değildir. Edebiyat eseri müstehcenliğin, her türden beden ve/veya ruh sapıklığının yansıma alanı değildir. Edebiyat eseri sayılan nazımlar, güfteler, basitliğe hattâ bayağılığa dayanan bir bencilliğin sahnesi veya aracı değildir. Edebiyat eseri, madde bağımlı hastaların pazarı veya vitrini yahut maskesi değildir. Edebiyat eseri, bir şahsın veya ailenin aklanmasını veya karalanmasını sebep ve sonuç hâline getirmiş hizmet temsilciliği yapma hakkına sahip değildir. Bir kişiye, bir zaman dilimine, bir mesleğe, bir tabakaya övgü ve/veya sövgü nitelikli söz bütünlükleri -ne kadar etkili yazılmış olursa olsun-, edebî değer kavramına saygısızlık etmiş olurlar. Söz ikliminin bataklığı olan hiciv (sövgü) ve basit, bayağı mizah ile müstehcenlik bulaşıklı metinler, edebiyattan sayılamazlar.
Edebiyat iklimini, dramatik, trajik ve traji-komik olanın nazım veya nesir yoluyla anlatma ihtiyacı oluşturmaktadır. Edebî değerin ışıklı, özgün ve kalıcı nitelik taşıyanları, mizaha teslim olmadan traji-komik, trajik ve/veya dramatik sayılanları gerçeğimsileştirmeyi başarmış olandır. Kelimelerin iyisi kötüsü, doğrusu yanlışı, güzeli çirkini olmaz; onları yan yana getirenin iç aynasının yansıması olduğundan şair ve yazar ölçütüne aykırılık gerçekleşmiştir. İnsanların niyeti kelimelere yansırken bağlam, konteks denilen yapı ögesi, anlam ve çağrışım halkaları hâlinde ifadeye yansır.[2] Bu yansıma hem dilin inceliklerinin hem de kullananın ustalığının göstergeleridir.
Sanatın bütün dallarında ve edebiyatta eser verenlerin hem özgün ve özel olmalarını hem çok kalıcı ve şahsiyete bağlı/etiketli olmayı sağlayan iki özellik bulunmaktadır: Aynı sanat dalında eser verenlerin aralarında hüner’de üstünlük, bilgi ve ilhâm’da üstünlük farkı bulunmaktadır.
(DEVAMI YARIN YAYINLANACAKTIR)
[1] BEYAN kavramını dilin bilimlik, bilgelik ve bediî tefekkür özelliği taşıyan, edebiyattan sayılan iletişim ögesi hâline getirilmiş ifade bütünlüğü anlamında kullanıyorum. Beyan nitelikli özel ifade, sözlü, yazılı işaretlerle ve /veya mûsıki eşliğinde gerçekleşebilir. Yüksek iletişim anlamındaki beyan ‘beliğ’ olmalıdır. Beyanın en üst derecesi vahiydir. Rahman Sûresinde (4. Âyet) ‘beyan’ı yaratanın Allah olduğu açıkça belirtilmiştir. Beyan bilimlik ve bilgelik dili olan yansımaları bakımından özel bir kavram, edebiyat metinlerini çözümlemek bakımından da özel bir terimdir. Beyan, belâgat adlı söz iklimini çözümleme yorumlama ve değerlendirme alanının üç alt alanından (Meâni, Beyan, Bediî) biridir. Bu konuda bak. Kaya Bilgegil, Edebiyat Bilgi ve Teorileri -I- Belâgat, Ank. 1980; Hikmet Akdemir, Belâgat Terimleri Ansiklopedisi, İzmir 1999; Kâzım Yetiş, Belâgattan Retoriğe, İst. 2006.
[2] Kelimelerden bazıları, çirkin, iğrenç, ayıp sayılan durum ve varlıkların adı ve niteliği olma işlevi taşır. Edep sahipleri, sövme ve ilenme (küfür-beddua) niyetli ifadelerdeki kelimeleri kullanmaktan kaçınırlar. Günlük dilde kullanmaktan çekinilecek bazı kelimeleri, hem divan, hem de halk şairlerinin, şiddetli duyguların ifadesini nakletmede kullanıldığı konusunda yüzlerce örnek vardır. Kelimeleri müstehcene veya bayağı mizaha, edepsiz hicve teslim olmadan kullanabilmek zordur. Faruk Nafiz’in “FİRARİ” şiirindeki bazı kelimelerin heyecana aracılık etmedeki kullanım başarısı hatırlanmalıdır: “Kahbelendin de garez bağladım ahlâka bile… Dinin gibi küfrün de mukaddesti senin”