(BEŞİNCİ BÖLÜM)
İnsanın iç benliğini, okyanus kadar büyük bir denize benzetebiliriz. Bazı insanlar, bu iç denizin çeşitli yerlerinde daha çok yüzmekte, boğulmamaya çalışmakta, oradaki olumlu ve olumsuz enerjilerden, yararlanmaktadır. Bilginler, bilgeler ve sanatkârlar, iç denizden yararlanarak edindiklerini, paylaşılması gereken bilgilere ve eserlere dönüştürmektedirler. İç benliğin oluşum ve gelişim süreçlerinde, öncelikle mizacın ve onun etkilerini de taşıyan zekânın on iki bölümüne ait kayıt ve tepki merkezlerinin çok etkili olduğu açıktır. İçimizdeki okyanus, çok farklı etkilere bağlı olarak birçok açıdan değişimler yaşamakta ve yaşatmaktadır. İç benlik, duyguyu, hayali, bunlara bağlı ilhâmı, sezgiyi ve tefekkürü öne çıkaran enerji yansıtmalarıdır. İç denizi, dış benlik -kimlik yansıtma çabalarının ve içgüdülerinin atıklarıyla kirleten de insanın kendisidir. İç denizi kirleten haset, hırs, kibir ve ikiyüzlülük ile sapıklık adlı zehirli atıklardır. İç benlik, bu zehir saçıcı enerjilerle kirletildiğinde beden ve ruhtaki sağlık ve istikrar bozulmaktadır. Bu yapı bozulmaları, sahipleri çoğaldıkça, özellikle de yetki ve erk kullanmada öne geçtikçe, toplumdaki ve yeryüzündeki adalet, barış, istikrar ve mutluluk ile güvenli hayat azalmaktadır.
Dış benlik ve kimlik akıllı, zekî, becerikli, başarılı olmak özelliğinin belirlediği istek, beklenti ve çabalara bağlı enerjileri yansıtıyor. Dış beni ve/veya kimliğiyle konum, makam (statü) ve görev, unvan (rol) kapmış bulunan, aslında yetersiz ve yeteneksiz insanların sayısı çoktur. Bilgi, birikim, dürüstlük ve çalışkanlık yerine, diploma veya yaslandıkları ile ayakta kalanlar ise -ne yazık ki- ilgi de görürler. Onlar, dış benlikleri ile kazandıkları unvan ve yetki kullanımıyla her türden yolsuzluk ve usulsüzlüğü yapar, sonra dayandıkları güç odakları onları kurtarırlar, hattâ ödüllendirirler.
İç benlik öncelikle psikolojik, sonra fizyolojik, en sonra da sosyolojik durumlar, benimsemeler ve yansıtmalar alanıdır. Hiç görmeyen birinin -mesela bilge şair Âşık Veysel’in- yahut işitmesini kaybetmiş bir bestekâr sanatkârın -mesela 5. senfoniyi yazdığında Bethoven’ın- ‘kendi olma’ okyanusundan, kendi iç denizinden yararlanmayı nasıl eserleştirdiklerini kavrayabilmek, ortaya konulmuş olanları çözümleyip hükme bağlamak isteyenler, dikkatli ve birikimli olmak gerektiğini bilirler.
İnsanlaşmanın artması, iç benliğin dış benlik aracılığıyla yansıtmalara dönüştürülmesinde sağduyunun işlerlik kazandırılmasına bağlıdır. Sağduyu, iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan, güzeli çirkinden, ahlâkîyi ahlâksızdan, bilimlik olanı safsatadan ayırt etme bilincine dayalı zekâ ışıklarıdır. Şarlatanlık, sahtekârlık, ideolojik militanlık, inanca dayalı fanatiklik gibi ayar bozukluklarının sağduyunun işletilmesini, işlevinin belirginleşmesini önledikleri görülür. İlk insan kuşaklarından bugüne kadar, iç benliği kıvam bozulmalarıyla çirkinleştiren kadınlara erkeklere bolca rastlamaktadır. Sağduyuyu körleten, iç benlik enerjisini kirleten haset, kin ve kibir insanın öz kıvamını bozduğu oranda aldatmacılık ile nifak üreticilik, öne çıkıyor; toplumdaki kirlenme artıyor.
Ben adlı enerji odağının muhatap olduğu iç ve dış sarsıntıları paylaşma ihtiyacıyla varlık kazanan yansıtmaların bir kısmı edebiyattan sayılır. Sağduyunun bediî/estetik işlevi ortaya çıktığı oranda, ifade kendine özgü bir yapı kazanır. Ben’in başka benlerle ilişkilenmesi sırasında, söz ögesini güzel kullanma bilinciyle biçimlendirilmesi edebiyattan sayılan metinleri var etmektedir. Edebiyattan sayılanlar, özel olarak da şiir, insandaki ‘iç ben’ ile başkalarınca tanınan ‘dış ben ve kimlik’ adlı enerji alanlarındaki yansıtmaların duygunun belirlediği depremsilerin sözle ifadesidir.
Yansıtma, sözlü veya yazılı yahut işaretlerle gerçekleşen iki ifade yolu’ndan biri ile yapılır: Nesir, nazım. Mizaç ve birikim ögelerinin yapılandırdığı iç ben’in ve dış ben’in gerek kendisiyle gerekse başkalarıyla bağlantılanmasının, ilişkiye geçmesinin göstergeleri, kullanılan kelimelerdir, seçilen ifade yoludur. Malzemeye hâkim olmayı öğrenenler nazım veya nesir yolundan birini tercih ederek, güzeli, etkiliyi var ederler.
Nazım (ağıt, türkü, nefes, ilâhi, destan, taşlama vb.) söyleyen, nakleden; şiir yazan, okuyan her iki hâlde de paylaşma ihtiyacını mecburiyet, mahkûmiyet sayanın ortaya koyduğunun ana duygusu (ana tema) ve onu ören duygu ve hayaller nedir? Bu sorunun cevabı çok yönlü olup hem kavram bilgisini hem çözümleme işlemlerini bilmeyi gerektirir.
İç benlik içindeki enerjilenmeleleri, farklı mizaç ve birikimdeki insanlar farklı yansıtmaktadır: Bilginler, pratik zekâlı tüccar ve siyasetçiler ile bilgeler başta olmak üzere çok farklı, yansıtmalar bulunmaktadır. İç benlik’in bilgelikten divaneliğe kadar, farklılık ögesinin öne çıktığı bir yansımalar dünyası var. Bu dünyayı verdikleri eserlerle yaşatanlar ozan, nâzım, şair, âşık, saz şairi, yırçı, aydımçı, unvanlarını taşıyan insanlardır.
Şair, mizacının ve doğuştan kazanımlı olduğu yeteneğinin gerektirdiği sosyal ve kültürel imkânları arayan, bulunca cesaretle paylaşan insandır. Dilin inceliklerini, etkileme gücünü öğrenme konusunda çaba göstererek yeteneğini paylaşır kılmak, şiire ilgi ve sevgi duyan bir çevrenin takdir ve teşviklerini kazanmak şair olmanın önde gelen özelliklerindendir.
Duygu ve hayalin fikirden önce ve öncelikli olması şartıyla, mısra/dize adlı söz gruplarının satırlarda kümelenerek bir kompozisyon oluşturan güzel ve etkili söyleyişler, şiirdir. Allah’ı en yüce sevgili, insanı O’na âşık bir sevdalı, tabiattaki diğer varlıkları da bu konudaki sevgi bağlarının ifadesine şahitler sayan bir anlayış düşünülsün; bu anlayışa dayanan her şiir, yalnız insanların değil, meleklerin de hoşlandığı şiirdir. İç benlik arındıkça, sevmelerin arınması, özlemlerin dilek ve isteklerin durulanması, bunlara bağlı üzüntülerin çilelerin, acıların ve çaresizliklerin isyan değil tevekküle, rızaya/kabullenmeye dönüşmesi, şiir ikliminin yaşadığı ve yaşatıldığı gönül ülkesidir.
(DEVAMI YARIN YAYINLANACAKTIR)