Oğuz ÇETİNOĞLU

Ekonomist, Araştırmacı-Yazar

[email protected]

Türkçemiz ve Uydurmacılık

Dil sevgisi; vatan sevgisi, ana sevgisi gibidir. Sınırsızdır, her türlü fedakârlığı gerektirecek kadar engindir. Bundan dolayıdır ki Yahya Kemal Beyatlı şöyle söylemiştir:

Bu dil ağzımda annemin sütüdür.’

Helâl süt emenler vatanı da dili de her şeyden üstün tutarlar. Sütü bozuk olanlar ancak dili bozmağa kalkışırlar.

Bugün dilimiz, yazık ki, bozulmaktadır. Aşırı öztürkçeleştirme ve devrim nöbetine tutulanlar, dil ormanında ağaç bırakmamak üzere baltalarını rastgele sallıyorlar. Bu katliâmdan dili mutlaka kurtarmak gerekir.

Türkçemizin sayılı edebiyat târihi ve dil uzmanlarından olan Prof. Dr. Faruk Kadri Timurtaş’ın, (1925-1982) yazdığı, 2008 yılanda ikinci baskısı yapılan ‘Türkçemiz ve Uydurmacılık’ isimli 235 sayfalık kitabı, dil hassasiyeti olan herkesin başucu kitabıdır. Mektup veya masal, makale veya deneme, roman veya hikâye, şiir veya destan… hatta şarkı sözü (!?) veya senaryo, komedi veya trajedi… Türkçe bir metin yazmayı tasarlayan herkesin, mutlaka ve mutlaka okunması gereken çok kıymetli bir eserdir.

Böylece kültürümüze en iyi hizmeti verme imkânını elde ederler. Yaptıkları hizmet, kendilerinden sonra ve nesiller boyu devam eder. Diğer taraftan da Türkçemizi yozlaştırmak, öğütüp ufalamak isteyenlerin değirmenine su taşımamış olurlar.

 

İKTİBAS   

        TÜRK DÜNYÂSI:                                                                                  
       ESÂRETTEN BAĞIMSIZLIĞA,                                                       

BAĞIMSIZLIKTAN TÜRK BİRLİĞİ’NE 2

(BİRİNCİ BÖLÜM 11 Şubat 2024 TÂRİHİNDE YAYINLANDI)

Prof. Dr. MEHMET MAKSUDOĞLU


Yapılması gereken çok iş var:

1-Her şeyden önce, Anadolu Türkçemizi, aslî yörüngesine oturtmalıyız. Diğer Türk lehçelerinde de kullanılan Arapça, Farsça kökenli kelimeleri atıp Batı’dan kelime alma sapkınlığından âcilen vaz geçmeliyiz. (Bu konuda, Süleyman Demirel’in, Âzerbaycan’da yaşadığı şaşkınlığı ve uyandığı konuyu hatırlamalıyız: Türk Dil Kurumu Sekreterinin dediğine kapılıp tuttuğu yolun yanlışlığını Âzerbaycan’da görmüş olduğu, dilimizden attığımız kelimelerin orada kullanılmakta olduğunu gördüğü olay, çok çarpıcı ve düşündürücüdür.) Diğer Türk devletlerinin lehçelerine, Rusça’dan girmiş kelimeler yanında, bir de bizim vâsıtamızla Avrupa kökenli kelimeleri sokuşturmak, gülünç, acıklı, mânâsız, saçma sapan bir iş olur.

2-Kendi yerli, yerleşmiş, 1000 yıllık kültürümüzdeki (î) yerine (sözgelimi ‘siyâsî’ yerine) temelinde gizli aşşşşşşşağılık duygusu yatan -sel, -sal (siyâsal, gibi) eklerini, diğer Türk lehçelerine de musallat etmekten dikkatle, titizlikle kaçınmalıyız.

3-Osmanlılar devrinde kullanılan Türkçenin sâdeleştirilmesi gerekiyordu, Genç Kalemler’in tuttuğu yol isâbetli idi: Kitap, Türkçeleşmiştir, artık, ‘bitik’ demeğe çalışmak, olmaz, fakat ‘kütüp’ değil, ‘kitaplar’ demeliyiz. (Zâten Kazaklar da ‘kitaptar’ diyorlar.) Kısacası, kuşa çevrilmiş Türkçe değil, 1910’ların Türkçesinde karar kılmalıyız. Herkesin anladığı ‘iktisad’ varken, bu bilimi öğreten fakülteler bu adı taşırken, ‘ekonomi’ demenin manâsızlığı ortadadır. Türkçemizdeki güzelim ‘ölçü’ sözü dururken, bâzı bilinçsiz ve dikkatsiz öğretim üyelerinin yaptığı gibi ‘kriter’ demenin, daha bilgili, yetişmiş olmakla ilgisinin olmadığı, birilerine benzemek zavallılığı olduğu gerçeği,  gözden kaçmamalıdır.

4-Lehçeler arası kelime nakli yapılmalıdır. Sözgelimi; ‘lider’ karşılığı, ‘Tatarca’ denilen Kuzey lehçemizde ‘Yolbaşı’ sözü vardır, pek âlâ kullanılabilir.

5-İlkokul, ortaokul ve liselerde, Türk devletlerinin hepsinde İslâm esasları, ayrıntılara kaçmadan kısaca öğretilmelidir. Namaz, oruç gibi ibâdetleri yerine getirip getirmemek, öğrencinin kendine bırakılır; fakat İslâmı bilmeyen Türk, iki ayaklı karikatür olarak kalır. Gayrımüslim yurttaşlarımızın çocukları, İslâm’ı öğrenmek mecbûriyetinde olmazlar, din dersinden sorumlu olmazlar. (Kendi okullarından, kendi dinlerini öğrenmiş olduklarını bildiren bir belge getirmeleri yeter.) Ayrıca belirtmenin gereksiz olduğu bir konu da: Bütün Türk devletlerindeki Müslüman öğrenciler, İlkokulda Kur’ân okumasını öğrenmelidirler. (Kur’ân Meâli okusunlar, demek, tutarsızdır; böyle diyen düşünce özürlüler, zâten ‘meâl’ denilmesindeki inceliğin, hassasiyetin de farkında değildirler, ‘tercüme’ derler. O sapkın yolun yolcuları ‘ezan Türkçe olmalı’ derler: sanki öyle olunca câmiye gideceklerdir. ‘Namaz Türkçe olmalı’ da derler: öyle olunca, namaza hemen başlayacaklarmış gibi. Öyle diyenler gelsinler, ben onlara Türkçe namaz kıldırayım, sözüm söz; yeter ki kılsınlar!   Hele ayakları yere değsin, ‘galiba olmuyor’ diyerek aslî şekilde ibâdet edeceklerdir. İşin gevezeliğinde olan diploma hamalları başka, onlar zâten ÜMİTSİZ vâkıadır.)