Mehmet Cemal ÇİFTÇİGÜZELİ

Gazeteci - Yazar

Batı İnanılırlığını Kaybediyor

Soykırımcı İsrail Yönetimine İran’dan fırlatılan füzeler Kıbrıs’tan izlendiğini anlattı arkadaşlar. Sosyal medya ve gazeteler resimlerini yerleştirdi sahifelerine. Güney Kıbrıs ile de İsrail flört ediyor. Al takke ver külah çok samimiler. Üstelik Ada’da Rum kesimine sadece İngilizler değil silah ve mühimmat yığan; ABD de öyle. Fransa uçakları saldırmak için hazır bekletiliyor. Doğu Akdeniz’de füzelerle donatılmış batılı uçak gemileri fır dönüyor ve alarmda.

Bunları niçin anlattım; bölgedeki başta soykırımcı İsrail-İran Savaşı büyür ve bölgeye yayılırsa bundan sadece Türkiye değil, Kıbrıs Adası da etkilenecek. Üstelik Güney Kıbrıs Rum Yönetimi fırsat bu fırsat deyip boş durmuyor mülkiyet konusunda bir saldırı başlattı Türk kesimine.

Dünya kamuoyu ve bölge diplomatlarınca da biliniyor ki Türk tarafı hiçbir zaman müzakere masasını deviren taraf olmadı. Peki bu saldırı neden başladı ve hızlandırılıyor Rum kesimince? KKTC Başbakanı Ünal Üstel’e göre, daha önce ekonomik yetersizlik üzerinde anlaşma sağlanabileceğini savunan Rum yönetimi, şimdi KKTC’nin ekonomik gücünden çekiniyor. Rum Lider Nikos Hristodulidis’in yönlendirmesiyle KKTC’deki yatırımcılara yönelik mülkiyet konusunda başlatılan saldırının da bu endişeden kaynaklandığını belirtiyor ve tutuklamalar kadar gidildiğini örnek gösteriyor.

KIBRIS’TA NELER OLUYOR?

Rumlar her zaman olduğu gibi, biraz da Avrupa Birliği’ne güvenerek çifte standart uyguluyor. Eski Başbakan Hakkı Atuna göre; Rumlar Güneyde Türk mallarını tepe tepe kullanıyor. Rum Basınına göre de Hristodulidis  KKTC’deki yatırımcılara tutuklamalarla göz dağı vermesi, süreci bilinçli olarak sabote ediyor. Uluslararası hukuk uzmanı Emete Gözügüzelli ise Güney Kıbrıs’ın mülkiyet meselesini siyahi bir silah olarak kullandığını bildiriyor. Çünkü iki devlet siyasi Rumlara zaman kaybettiriyor. Rumların zemin kaymasına neden oluyor. Dolayısıyla tek egemenlik anlayışını Kuzeye yayma çabasındalar. Güney Kıbrıs bu tür adımlarla KKTC Halkı arasında korku, endişe ve güvensizlik yaratmayı amaçlıyor. Psikolojik savaş yapıyor. Bu yaklaşım uluslararası hukuka da aykırı.

Öte yandan Taşınmaz Mal Komisyonu Rumları çaresiz bıraktı.  Gönyeli-Alayköy Belediye Başkanı Hüseyin Amcaoğlu da açıklamasında Kıbrıs Türk Ticaret Odası gibi, KKTC Belediyeler Birliği de sürekli Brüksel’de AB Karar Birliği mekanizmalarıyla temas kurabileceği bir ofis kurulabileceğini, böylece belediyelerin görünürlüğü artırabilmek ve AB Fonlarından daha fazla yararlanmak için çalışmalar yapılabileceğini hatırlattı.

Politikada ve uluslararası ilişkilerde bazı gelişmeler beklenenin tersine de gerçekleşebiliyor. Rum kesiminin gayretkeşliği sanki böyle olabilecek gibi.

İZOLASYON BİR İNSANLIK SUÇUDUR

Kurban Bayramı’nda Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, yeni Cumhuriyet Yerleşkesinde ilk kez bayramlaşma gerçekleştirdi, burasının “milletin evi, halkımızın evidir” diye hatırlatarak vatandaşları burada sık sık görmek istediğini söyledi. Böylece yeni hizmete giren Cumhuriyet Yerleşkesi ilk defa halka kapılarını açtı. Doğrusu ben de bir gazeteci olarak Cumhuriyet Yerleşkesine giderek bu külliyeyi daha yakında tanımak istiyorum. Zaten halk ile yönetimin örtüşmesi de böyle bir şey.

Bölgedeki bütün gelişmeleri anlık takip ettiklerini belirten Cumhurbaşkanı Tatar yapılan kamuoyu araştırmalarıyla Türk Halkı arasındaki birlik ve beraberliğin de altını çiziyor. Bölgede gerilim yükseliyor, İsrail İran arasındaki çatımalar artarken Lefkoşa Concorde Otel’de “Kıbrıs’ta Çözümün Anahtarı: Eşit Egemen İki Devlet” konulu bir panel yapıldı. Burada yapılan konuşmalarda Türkiye’nin KKTC Büyükelçisi Ali Murat Başçeri özetle“Kıbrıs’ta Barış Gücü 1964’te tesis edilse de adada barış ancak 1974 Barış Harekatıyla hayata geçirilebilmiştir. Kıbrıs Türkü’nün 50 yıldır izolasyonlara maruz kalması da artık bir insanlık suçuna dönüşmüştür. Bölgemiz güç çekişmelerinin değil, karşılıklı saygı ve iş birliğinin yeşerdiği, devletlerin birbirine tahakküm değil; barış ve diyalog eli uzattığı bir ortak geleceğin coğrafyası olmak zorundadır” şeklindeki açıklaması dikkat çekti.

Hatırlanırsa KKTC Budapeşte’de düzenlenen Türk Devletleri Topluluğu gayriresmi zirvesinde Türk Dünyasının ayrılmaz bir parçası olduğu vurgulanmıştı. KKTC İslam İş birliği Teşkilatı gibi Türk Devletleri Topluluğunun da gözlemci üyesidir. Her toplantıda olduğu gibi Concorde’deki çalışmada da medya haberlerine göre, KKTC Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denkteş ve Dr. Fazıl Küçük’ün “Kıbrıs Türk Halkının egemen eşitliğe dayalı yeni siyasetin bir tercih değil tarihsel bir zorunluluk olduğu, tanısalar da tanımasalar da Kıbrıs’ta 2 ayrı devlet gerçeği vardır” hatırlatması da yeniden gündeme geldi.

BÖLGEDE İSRAİL ÇIBAN BAŞI

KKTC Cumhurbaşkanı Tatar; Kıbrıs Türk toplumunu içerden bölmek, gençleri ekonomik vaatlerle kandırmak ve halkı kendi tarihinden uzaklaştırmak ve bir maceraya sürükleyerek varlığını riske atma tuzaklarına düşülmeyeceğini dikkat çekiyor. Ersin Tatar’ın dikkat çektiği bir önemli konu da şöyle; “KKTC’nn yalnız kara değil, deniz yetki alanlarında da egemen haklara sahiptir. Doğu Akdeniz’de, Mavi Vatan politikası içerisinde karasularımız, münhasır ekonomik bölgemiz, hava sahamız bizimdir. Bunlar uluslararası hukuk çerçevesinde tartışılmayacak egemenlik haklarımızdır. Bunlar hayati önemdedir” demesi toplumun yüreğini rahatlattı.

Çünkü bu coğrafya gittikçe kritik bir hal alıyor. Dolayısıyla KKTC’nin stratejik, politik ve jeopolitik önemi katbekat artıyor. Zaten devlet aklı coğrafyayı hiçbir zaman kulak arkası etmez, göz ardı etmez. Zaten Cumhurbaşkanı Tatar da bir politikacı gibi değil de bir devlet adamı gibi konuştu; Devlet kurduk ve bu devleti yaşatacağız. Bu bir duygu söylemi değil; tarihi bir hak ve kararlı bir duruştur.

Önce Filistin ve Gazze’de terörist devlet İsrail’in soy kırım uygulaması, sonra bunu Lübnan’a sıçratması, Suriye’de toprak kazanmak amacıyla Şam yakınlarına kadar askeri örgütlenmeyi tamamlaması ve nihayet İran’a saldırması yeni bir cihan harbi başlatır mı henüz kesin değil ama terörist devlet İsrail ile bölgede en kutlu savaşı sanırım İran yönetimi yapacak. Bölgedeki Müslüman diğer devletlerin (Mısır, Ürdün, Suriye, Irak, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Katar, Bahreyn, Kuveyt) böyle bir meselesi ve endişesi olmadığı gibi Amerika, İngiltere ve AB ülkeleri gibi güçlüye sadakatları yapılan testlerde ortaya çıktı. Güney Kıbrıs’ta Rum yönetimi bölgedeki kriz dolayısıyla güvenlik önlemlerini artırdı, artırıyor.

Trump, Türkiye ile Rusya’yı ve Putin’i, İran’da rejimi değiştirirse Tahran ile de sürekli büyüyen, gelişen Çin’i kontrol etmeye çalışacak. Bunda ne kadar başarılı olur henüz belli değil. Çünkü savaş bu, maliyeti hiç de küçük değil. Batılının canı, doğuludaki gibi kıymetsiz hiç değil. Kiralık devlet gibi, kiralık asker de bulunmazsa yandı mı keten helva. Tuzakları fark etmek gerek. İsrail neden Tahran’ta Üniversite gibi bir ilim yuvasına füze yağdırdı acaba?

Bütün gelişmeler gösteriyor ki Türkiye ve KKTC’nin bölgede önemi daha da artacak.

Batı, artık Amerika’nın Irak’ı kimyasal madde bulundurduğu iddiasıyla işgal edip, bir milyon masum insanı şehit ettikten sonra, Diktatör Saddam’ı kastederek “bölgeye demokrasi, insan hakları, hukuk getireceğiz” açıklamasının akabinde inandırıcılığını yitirdi, yitirmeye de devam ediyor. Bölge halkı Saddam’ı arar hale geldi.

ÇILDIRMIŞLIKTA HUDUT YOK

Libya’da da öyle. Ülkesi birkaç yönetim elinde bulunan Libyalılar Fransız istihbaratınca katledilerek vahşice öldürülüp şehit edilen Muammer Kaddafi’yi de minnetle, şükranla yad ediyor. Suriye’de vaziyet meçhul gibi görünse de madem işin içine başta ABD, İngiltere ve Fransa olmak üzere batılı ülkeler girdiğine göre dilerim; Diktatör Esat aranır hale gelinmez.

Filistin ve Gazze’de ABD ve İngiltere destekli terörist İsrail Yönetimince yapılan katliam hala taptaze ve devam ediyor. 60 bin şehit 500 binden fazla yaralı. Açlık ve ilaç yokluğu had safhada. Sağlam kalan okul, hastane ve kamu binası bile yok. Başkan Trump Gazze Sahiline turistik tesisler yaptıracağını açıkladı utanmadan.

Yine terörist İsrail Yönetimi günlerdir İran’a saldırıyor. Tahran da Telaviv’e. İki ülke halkı da perişan. Trump Tahran halkına “başkenti terk edin” çağrısı yapıyor çıldırmışçasına. Kanada’daki G-7 toplantısında ülkenin başbakanını azarlıyor, Fransa Cumhurbaşkanına fırça çekiyor. Tam bir despotluk örneği, emperyalist ülke gerçeği.

Hani hep diyorum da “dünya kötü idare ediliyor”

Türkiye’de bundan nasibini alıyor veya alacak, KKTC de, Rum kesimi de.

Ancak kesin bir gerçek ortaya çıktı batı kurumlarıyla birlikte inanırlığını hızla kaybediyor.

Milliyetçilik yükselecek, yükseliyor.