Sultan Mehmed Vahideddin Han ve Mustafa Kemal Paşa... İlköğretimden üniversiteye kadar okullarda okutulan bütün ders kitaplarında ve devletin resmî görüşüne uygun olarak hazırlanan târih kitaplarında; biri hâin, diğeri kurtarıcı olarak tanıtılır. Bu tür kaynaklardaki bilgilerle yetişenler geçmişin sağırı, geleceğin körü olur. Körü körüne Osmanlı taraftarı olmakla, kayıtsız şartsız Cumhuriyet hayranı olmak, fikrî yapı ve söylem itibariyle farklı olsa bile yöntem itibariyle aynıdır. İkisi de gerçeklerden ve İlmî olmaktan uzaktır. Önce şu hususu belirtmekte fayda var: 1902 - 1908 arasında devlet, millet ve ordu hizmetine girenler, şerefli ve soylu bir misyonun sâhibidirler. Onlar; gençliklerinin heyecanını yaşama fırsatı bulamadan Galiçya’da, Yemen’de, Balkanlarda, Kafkasya’da ve Anadolu’da gül bahçesine girercesine girdikleri cephelerde, hayatla ölüm arasında kalmanın heyecanı ile karşı karşıya gelmişlerdir. Diğer taraftan Osmanlı Hânedânı, ahlâk, fazilet, dürüstlük, millete hizmet ve I’lâ-yi Kelime-t-ullah bakımından bütün hânedânlara örnek olacak mertebe ve asâlettedir.
Sultan Mehmed Vahideddin Han, 600 yıllık bir imparatorluğun enkazını toparlayabilecek ve mukadder akıbeti önleyecek güce sâhip değildi. Çâresiz ve bitkindi. ‘Acz içerisindeydi’ de denilebilir. Fakat hâin değildi.
Mustafa Kemal Paşa’ya gelince: Şartları kullanmasını bilen, vatanın kurtuluşu için azimli güçleri toparlamayı beceren muktedir bir insandı. Birincisini yıkışılın tek sorumlusu olarak görmek kadar İkincisini kurtuluşun ve kuruluşun şanına ve şerefine tek başına sâhip olarak göstermek hakkaniyetle bağdaşmaz.
Târih şuuruna mensup insanların, birini yüceltmek için diğerini batırmak gibi seviyesizliklere tevessül etmemeleri gerekir.
* * *
Birinci Dünyâ Savaşı'ndan sonra Alman İmparatoru, İstanbul'a gelmiş, Osmanlı Devleti'ni resmen ziyâret etmişti. Milletlerarası teamüle göre Osmanlı Pâdişâhı Sultan Mehmed Reşad Han'ın, iade-i ziyârette bulunması gerekiyordu. Fakat yaşlı ve rahatsızdı. Yaban ellerde geçecek uzun ve meşakkatli bir yolculuğu göze alamadı. Kardeşi ve Osmanlı’nın kendisinden sonraki padişahı olacak olan veliaht Mehmet Vahideddin Efendi'yi görevlendirdi. Veliahta refâkat edecek heyette, Çanakkale Savaşlarının muzaffer komutanı, Sultan'ın yâveri sıfatı ile Mustafa Kemal Paşa da vardı. Sultan ile Paşa'nın ilk karşılaşması ve tanışması bu gezide ve Sultan'ın kompartımanında oldu.
Sultan Mehmed Reşad Han, 3 Temmuz 1918'de vefât edince, önceden belirlendiği gibi veliaht Mehmed Vahideddin Efendi, Altıncı Mehmed olarak pâdişâh oldu. Bu esnada Mustafa Kemal Paşa yurt dışında tedâvide idi. Vaktiyle kendisine yâverlik ettiği kişinin tahta çıkışı sebebiyle pâdişâhın başmabeyincisine şu yazılı mesajı gönderdi:
-Efendimizin tahta cülûsarı bendenizde vatanımızın saadet ve selâmeti açısından fevkalâde ümitler oluşturdu. Beş on güne kadar İstanbul'a döneceğim. Saygılarımın zat-ı şâhâneye arzını rica eder, zat-ı âlinize de saygılarımı sunarım. Ordu Komutanı Mustafa Kemal.
İki gün sonra Mustafa Kemal Paşa bir telgraf alır. Telgrafta, ‘İstanbul'a erken dünseniz iyi otur.’ Denilmektedir. İmza, yeni pâdişâhın yâveri İzzet Paşa'ya aittir. İzzet Paşa telgrafı kendi inisiyatifi ile mi göndermiştir, yoksa pâdişâhın emri ile mi? Bu konu netliğe kavuşmamıştır.
Mustafa Kemal Paşa’nın yeni Osmanlı Pâdişâhı Sultan Mehmed Vahideddin Han’a refakat etmiş olması sebebiyle ‘Fahri Yâver-i Hazreti Şehriyari Mustafa Kemal Paşa’ unvanı ile de anıldı.