Prof. Dr. Sadık Kemal TURAL

Akademisyen

[email protected]

Prof. Dr. Sâdık K. Tural ‘Anlatmak’ Kelimesinin Engin ve Derin Mânâlarını Anlattı

(BİRİNCİ BÖLÜM)

Oğuz Çetinoğlu: ‘Anlatmak’ kelimesinin kökeninden başlayabilir miyiz Hocam?

Prof. Dr. Sâdık K. Tural: Türk dilinin en eski kelimelerinden birisi ANG kökünden üretilen ang -la-mak fiilidir; ANG (damak n’si) kökünden doğan anlamak kelimesinin uyandırdıkları zengindir: Bu kökten, öğrenmek, bilmek, ilgilenmek kavramak, bir konu etrafında duygusunu düşüncesini yoğunlaştırmak, sezmek, merak etmek anlamlarına gelen kelimeler türetilmektedir.  Ang-la-dığını başkalarına an-lat-mak ve an-la-ş-mak kelimeleri aynı kökün türevlerindendir.

Çetinoğlu: Sizin târifleriniz farklı, zengin ve renkli oluyor. Anlamak’ kelimesinin ifâde ettiği mânâyı da lütfeder misiniz?

Prof. Tural: Anlamak aklın, sezginin, ilhamın, hayal kurmanın, duygulanmanın, fikir yürütmenin, bilinçli olarak değerlendirebilmenin işlerliği ile oluşan bir sonuçtur.

Anlamak fiili, beş duyu ve diğer özelliklerin işlerliğe geçerek merakların giderilmesi, karşılaşılanın tanınıp, kavranıp değerlendirilmesi (hükme bağlanması) işlemidir.

Ang kökünden türeyen kelimelerden biri -anlam vermek- anlam’dır. Kavrayarak bildiğimiz, kesin saydığımız hüküm (yargı) nitelikli bilgiler anlam (Arapça, ma’na) sayılır. Bilgi, anlama yoluyla kazanılanlardan oluşan ve bedenî ve ruhî tepkileri biçimlendiren hükümlerdir. Bil- kökünden türetilmiş bilgi,  anlama işleminin tamamlanmasıyla oluşmaktadır. Bilgilerin hem her biri, hem de tamamı, adlandırma, anlamlandırma, benzerliği, ayrılığı ve karşıtlığı kavrayabilme, hükümler verebilme gücü ve yetkisi kazandırmaktadır.

Arap dilinden alıp kullandığımız ilk üçü fehim (mefhum) zekâ, (tezkiye), idrak(müdrike) kelimelerinden türeyen en az on beş kelimenin karşılığı olmak üzere ang kökünden bir çok kelime üretilebilirdi.  Türkçenin kelime yapma imkânlarının kullanılmamış ve medrese ve enderun baskısının Türkçeye verdiği zararların karşısında durulmamış olması çok üzücüdür. Kaşgarlı Mahmut’u, Ali Şir Nevâî’yi, Vankulu sözlüğünün var edicisi Vankulu Mehmed Efendi’yi, ansiklopedik bir eser yazan Ahmet Vefik Paşa’yı, Şemseddin Sâmi’yi ve bu konudaki bilgi ve bilincini Geometri terimleri konulu sözlüğü ile örneklendirip Dil Kurumu’nu kuran Mustafa Kemal Atatürk’ü rahmetle minnetle anmayanlar, hem bilgisiz, hem bilinçsizdir. Bu bilinç anıtlarına Gökalp’ı, Ömer Seyfeddin’i, Gaspıralı İsmail ile Mirza Fethali Ahundzade’yi eklemeliyiz. 

Dil bilgisi bilgileri aktarmak yerine bir küçük hatıramla konunun başka bir yanına işaret edeceğim:

Kırıkkale’de ilkokulun 4. sınıfına başlayacaktım; okulların açılmasına iki hafta kala, babaannemin ‘emri’ üzerine, annem beni götürüp onlara bırakmıştı.

Merhum babam, iki ortalı ( 2 forma, 32 sayfa demek) sayfaları çizgisiz, saman sarısı bir defter almış ve “Mektep açılınca tahrir dersinde, öğretmen, ‘yaz aylarında ne yaptığınızı anlatın’ diyecektir, hazırlığın olsun. Her gün ne olduysa, ne duyduysan bu deftere yaz.” demişti.

Babaannemde olduğum günlerden bir öğle üzeri olanları defterime yazmıştım. Babaannem 1900 (?) doğumluymuş; ondan 3-4 yaş daha büyük olduğunu sandığım bir hanım, ‘misafirliğe’ gelmişti. O hanım babaanneme adıyla hitap ediyordu. Hanım avluyu geçip eve girdikten sonra oturur oturmaz,  sert bir ses tonuyla ile önce halamdan ayran istedi, sonra, babaanneme,

Gel hele bacım, ne duyduysan sen ağnat diğneyim, ne bellediyisen söyle belleyim. Ağnat ki haberim ossun.’ dedi. Bu cümleleri defterime nasıl bir imlâ kullanarak kaydettiğimi hatırlamıyorum; ama kulaklarımda duruyor.  Halam yetişkin kadınlar için elbise dikerdi. Gençler, orta veya yaşlı hanımlar gelirler bir şeyler anlatırlardı. Yaşlı teyze babaannemin duyduklarından, gördüklerinden, işittiklerinden söylenmesi gerekenlerin kendisine anlatılmasını bekliyor olmalıydı. Babaannem cevap vermeyince ‘Ağnatırsan ağnarım, kele ağnat’ diye tekrarladı. Babaannem de -O  da sert bir kadındı- ‘Hele hoş geldin, soluhlan da ben soruyum. Sen daha çok geziyon; kele ağnat biz diğniyek. diye karşılık vermişti.

Babaannem ile misafir kadın arasındaki konuşmaların anlamı, edinilmiş bilgilerin aktarılmasını, bu yolla da ortaklıkların sürdürülmesini sağlamak değil midir? Eve gelince merhum babama o sayfaları okumuştum.

Çetinoğlu: Unutmamışsınız, bütün teferruatıyla hâfızanızda…

Prof Tural: Önceki nesillerden dinleyerek kazandığım bilgiler benim servetimin önemli bir kısmını oluşturuyor.                                                                                                      (DEVAM EDECEK)