(İKİNCİ BÖLÜM)
Oğuz Çetinoğlu: Taraflardan birinde anlatma, diğerinde bilgi edinme ihtiyacı varsa uyum sağlanır. Fakat anlatılanlar, doğru bilgi olmayabilir…
Prof. Dr. Sâdık K. Tural: Târih toplumların birbirini sindirmek, baş eğdirmek üzere yaptığı mücâdeleler ile üstünlük sağlayıcı bilgi ve teknoloji üretim yarışlarını anlatan bilgi kaynağıdır. Târihte yaşamış toplumların birbiriyle dostluklarının veya düşmanlıklarının kaynağında, ‘benim anlattığım gibi anla, düşün, yaşa, anladığım gibi anla’ tezi yer almaktadır. Toplumlar arasındaki soğuk ve sıcak savaşların arkasında, ‘üstün’ akıl, bilgi, gelir, mülk ve silah sâhibi olanların anlatma ve dinletme hakkına ilişkin dayatmalar bulunmaktadır. Anlatma hak ve yetkisi birikim’e dayanmaktadır; kişi veya toplumdaki bilgi ve tenoloji birikimine ait azlık, ilkellik ise, yoksulluğun, güçsüzlüğün sebebi olmaktadır.
İnsan bilgi öğrenmeye mecburdur. Bilgi, yanlış adlandırma ve yorumlamayı önlemekte, hatâ yapmayı veya yanlışı, zararlıyı tercih etmeyi azaltmakta, engellemektedir. Bedenini, aklını, emeğini, malını, mülkünü, diğer insanlardan ve varlıklardan korumak için bilgi öğrenmek en önemli ihtiyaçtır. Bilgi, kendi için en iyi olanı seçmeye, güvende olmaya ilgi ve itibar görmeye yol açan hüküm nitelikli cümleler toplamıdır. Bilgisizlik, bilgi yetersizliği, tehlikelere ve sömürülmeye açık olmaktır. Bilgi kendine özgü bir güç olup konum (statü) ve işlev (rol, fonksiyon) belirleyici bir servettir. Bilginin değerlisi ve beğenilir olanı, seviyeli meraklarla bulunanıdır. Seviyeli bilgi edinip hayatını düzenleme konusundaki yetersizlikler, kişilerin ve toplumların başkaları tarafından beden ve zihin bakımından sömürülmesini kaçınılmazlaştırmaktadır.
Kazanılmış bilgilere dayalı maddî ve manevî tepkiler ile basit refleksleri birbirine karıştırmamak gerekir. Çeşitli kaynaklardan gelen çok çeşitli uyarımların bilgiye dayalı olarak değerlendirilip tepki verilmesi kendi olma gerçeğinin temel göstergelerindendir. Bilgi, kendine gelmeyi, kendini bulmayı, kendi olmayı sağlamaktadır. İnsan, iyi ile kötüyü, yararlı ile zararlıyı, ahlâklı ile ahlâksızı, güvenli ile tehlikeliyi, güzel ile çirkini ayırt edemediği zaman kendinde değildir. Kendinde olmayanlar bilmenin var ettiği beklentileri, yeterliliği gösteremezler. Kendinde olanlar, hem kendini güçlü ve yeterli kılan bilgiye dayanan konumlanma ve tepkilerde bulunmakta, hem de başkaları için kendilik ve benzeşirlik ile ötekilik alanlarının sınırlarını kurmaktadır. Bilgi nitelikli hükümlerin bir bölüğü yaşanmışlıklara bağlı tecrübe veya gözlemlerden, bir kısmı okuyarak veya dinleyerek elde edilmektedir. Bilgi sayılanların derinliği, genişliği, özgünlüğü ve zenginliği, hem anlatma ihtiyacı duyana özgüven duygusu veriyor, hem de, anlatılana paydaş olanların ilgisini ve sayısını artırıyor.
Allah, her varlığı, ömür ve kader ve yaratma sebebi ile var etmiştir. Her varlığın bir işlevi ve bir başka varlıkla mutlaka bağ ve bağlantısı olduğu bir evrenin içindeki zerreleriz. Halık (var eden) olan Allah varlıkları ömür, işlev ve işlerlik ölçütleriyle yazılımlı (kaderli) kılmıştır. Bu yazılı ait en önemli incelik her varlığın her parçasının birbirine ve başka varlıklara bağlı, bağlantılı ve muhtaç olmalarıdır.
Çetinoğlu. Taraflar arasında sizin tâbirinizle ‘benzeşirlik’ yoksa…
Prof. Tural: Genel olarak varlıkların, özel olarak insanın ömür, işlev, kader, işlerlik ve bağlantılanma zincirine ait bilgi toplamına fıtrat deniliyor. İnsanın fıtratı, varlıklar âleminin en özel yapılarından biridir. Fıtrat adlı öz-enerji ve onun yansıma alanı olan iç ben/ iç ayna Allah’ın insana verdiği bir armağandır. Fıtrat adlı öz-enerji, iyilik, dürüstlük, yararlılık ve güzellik ölçütleri ile bezenmiş bir yapı hâlinde yansımalara dönüştüğünde öz-güven oluşuyor. Öz-güven bilgiyi mutlak ihtiyaç saydığı oranda sapma ve sapıtmalardan korunuyor.
İnsanın fıtratında tıyn(et)inde sınavdan geçirilerek arıtılması gereken dört mutlak olumsuz enerji var: Hırs, haset, kibir ve riya... İnsan bu dört enerjinin etkilerinde kurtulduğu oranda, huzur (dinginlik) ve mutluluk kazanıyor. İnsanın öz-yazılımı fıtratını arıtma konusunda duyarsız ise eğilimleriyle bozduğunu bilmeyen yoktur. Güvenli bilgiden, bilgilenme ihtiyacından uzak insanların ihtiyaç anlayışları kirlenmeye başlıyor. İyilik, dürüstlük, güzellik ve yararlılık kazandırıp artıran bilgilere ihtiyaç duymayanlar öncelikle yetersizliğin sonra insan fıtratına aykırılığın içine düşüyorlar. Hırs, haset, kibir ve riya adlı dört kanser benzeri virüsten uzaklaştırıcı bilgilere yönelenler, bedenini, canını ve ruhunu korumuş oluyor. Bu dört virüsten uzaklaştırıcı bilgiler ve yaşantılar, öz-enerjinin işlevli ve işler konumda olmasına yol açıyor. Öz-enerjinin işlevli ve işler olmasının kılınmasını sağlayanlar edindikleri bilgileri anlatma ihtiyacı duyuyorlar. Allah’ın armağanı olan fıtrat adlı öz-yazılımın, öz-enerjinin yansımalara dönüşmesi bilgi ile doğru orantılıdır. İç-ben fıtratın yansıtılmasına aracılık eden bir özel yapıdır. İç beni hırs, haset ve riya ile kirletenler akıllı görünümlü hastalıklılardır. Onlar huzur (dinginlik) tatmin (doygunluk) ve sekinet (iç denge) ile mutluğun kırıntılarına veya sahtelerine teslim olmuş açgözlülerdir. Onların sevgilerindeki hastalıklı durum, şefkat, merhamet ve yardımseverliği bir vitrin malzemesi hâlinde yaşamalarına yol açmaktadır. Hırs, haset, riya sâhipleri, sevmenin derecelerini ve tiplerini birer maske ve rol malzemesi olarak kullanmaktadırlar.
Bir kadını, bir erkeği, bir çocuğu sadece ve sadece kendisi için sevenler, kendisi için isteyenler, bunu hırs hâline getirenler, iç aynası kirli yaratıklardır. Sevmek, ne köleleştirmek, ne de köleleşmektir. Sevmek derinlerdeki gerekçeyi bilme ölçüsünde enerji aktarımlarına yol açan, sadakat, fedakârlık ve sabır adlı besleyicilerin var ettiği iklimdeki an’ların tadına varmaktır.
İnsan Allah ile bağlantı kurma hakkı verilmiş cüz’i olmakla birlikte değiştirme dönüştürme yetki ve yeterliliği taşıyan irâde(ler) adlı bir enerji türüne sâhiptir. O, fıtratındaki bu enerji türlerinden birini yansıtabilmek için kendini bilmeyi ve sevmeyi öğrenecektir. Rabb’ın yakınlığını istemek niyeti ve gayretiyle, kendisini Yaratan adına sevmek kendi olma için bir zorlu basamaktır. Bu bilgi ve anlayışla da bir başkasını -kendisinden çok fazla etkilendiği için- Allah için sevmek muhabbet denilen hâldir. Hakk’ın istediği gibi olmak şartı ile kendini sevmek iç aynanın, iç ben’in hırs, haset, kibir ve riyâdan kurtulması oranında bir haktır. Bu şartı hangi oranda olursa olsun yerine getirmek bedenî ve rûhî depremlerden kurtulmayı veya sarsıntıların şiddetini azaltmayı sağlamaktadır.
(DEVAM EDECEK)