Oğuz ÇETİNOĞLU

Ekonomist, Araştırmacı-Yazar

[email protected]

Koca Dutun Altı - 3

(ÜÇÜNCÜ BÖLÜM)

 

O ilk karşılaşmada, Döndü bir keklik ürkekliği ile birden sıçrayıp elindeki çomağı sıkıca kavramış, vuracak gibi kaldırmış havaya. Yanındaki çomar hırlamış durmuş uzun uzun. Döndü zor zaptetmiş itini. Hiç konuşmamışlar. Sonra... İbraam atının başını çevirmiş, dönmüş, topuklamış gerisin geriye.

Bana baktığı an gözlerinden üzerime dağ ceylanları sökün etti sandım’ demiş İbraam.

İbraam'ın kıza ne düğün yapacak ne kızı geçindirecek parası var. Ne davar var elde ne ovada tarla. Zâten istemeye de niyeti yok. Eşkıyaya kim kız verir, verse nerede oturtur? Peşinde jandarma varken konacak yer mi bulunur? Eşkıya adama ancak kızı alıp kaçırmak yakışır.

Dağ tepe elinde tüfekle dolaşan Deli İbraam, güvendiği arkadaşları ile Döndü’nün babasına haber gönderdi:

Kızını kaçıracağım. Karşıma çıkma, yoksa 'Kaynatam olacak filan demem vururum’

Çişarlı Hüseyin'in kızını vermeye gönlü de niyeti de yoktu, Döndü de kaçmaya gönüllü değildi. Hüseyin, ‘Kızımı vermem.’ demeye ve onu korumaya gücünün yetmeyeceğini biliyordu. Biliyordu da ne yapacağını bilmiyordu. Tek bildiği dağda tüfeğin kanun olduğuydu, onu da daha çocuk yaşta öğrenmişti.

Çişarlı Hüseyin düşündü, taşındı. Hemen toparlanıp ovaya inse orada da bulur eşkıya. Burada kalsa ya ölecek ya kız bir gece yarısı alınıp çadırdan götürülecek. Namus da beş paralık olacak. Döndü'ye de yazık. Bir eşkıyanın atının terkisinde dağ bayır perişan olacak. Ya üç gün sonra hevesi geçer, Döndü'sünü ayak bağı olarak görüp de geri gönderirse ne olacak?

Döndü'yü birkaç gün çıkarmadı kara kıl çadırdan dışarı. Doluya koydu almadı, boşa koydu dolmadı. Ne Savrun'un şırıltısı rahatlattı onu ne çamların tepesinden esen mis kokulu rüzgârlar... Çam tepelerinden rüzgâr estikçe duyulan ‘Hu, hu’ seslerini duydukça onları da kendi gibi ağıt yakıyor belledi anası. Bir kenarda sessiz sessiz ağladı. Öteki çocuklar sarıldı ablalarına, koklaştılar uzun uzun. Hepsi birer kınalı kuzu… Bir kurda nasıl teslim etsin kuzusunu. Uykusuz geceler geçirdi.

Döndü'nün anası ne edeceğini bilemez oldu. Hırsından eline ne geçerse alıp Savrun'un kenarına varıyor, tokacı kaldırıp kaldırıp taşın üstüne yığdığı çamaşırlara vuruyor, her vurduğunda sanki bir eşkıyayı dövüyordu.

İnme insin elinize,
 Ağ otursun gözünüze     
Ceylan sekişli Döndü'me                   
 İlişenler çom olsun.

Ağlaştı, dizini dövdü, eşkıyaya ilendikçe ilendi.  Çişarlı Hüseyin sabah olunca Döndü'yü aldı atının üstüne, kendi tuttu yularını. Terkisine de Döndü’nün bohçasını koydu, gitti yayladan. Daha hava tam aydınlanmamış, çocuklar uykusundan tam kalkamamıştı. Kenarda köşede ocaklara ateş sürülmüş, sabah sağılan sütlerin kimisi kazanlarla üstlerine oturtulmuş, süt kokusu yavaştan ortalığı sarmaya başlamıştı. Bir yaşlı kadın çıktı önüne Hüseyin'in. İki yufka uzattı, içine peynir koyulmuştu. ‘Yolunuz uzaktır belki. Allah önünüzü açsın.’ dedi. Ne o ne başkası bir şey sordu. Olur da öğrenirlerse gittiği yeri, Deli İbraam gelip yaylayı bastığında biri ağzından kaçırırsa... Bu günaha ortak olmak istemedi kimse. Arkalarından duâ edip herkes işinin, ocağının, ateşinin başına döndü, davarının peşinden seyirtti.

Kızını ancak Omar Hoca korur. Hem yüreği geniş hem ağa... Belki bu deli oğlan ağayı dinler. Getirdi kızını Omar Hoca'nın yanına.

Omar Hoca koca dutun altındaki bahçede mısır ve fasulyelerin dibine çapa yaparken gördü Hüseyin ve atını. Çapaya dayanıp bir süre seyretti onları. Gelişlerinden bir şeyler olduğu belliydi. Atın terkisindeki bohça da çok şey anlatıyordu zâten. İleri yaşına rağmen hâlâ dinç olan Omar Hoca kısacık beyaz sakalını sıvazladı:

-Gel bakalım Hüseyin, bir soluklan şurada.

-Ben değil ama iznin olursa Döndü soluklansın bundan sonra yanında. Emâneti senindir.

Soğuk ayranını içerken sırtını dayadığı dut ağacının gövdesinde, gözü yerde, sıra sıra gidip gelen karıncalara dikili vaziyette olanları anlattı:

-Ben onlarla baş edemem. Sen ağasın. Belki seni dinlerler ağam. Etrafın da kalabalık. Belki de senden çekinip hiç gelmezler.

Gözünden bir damla yaş, dizine koyup eliyle habire eğip büktüğü kasketinin üstüne düştü:

-Anlıyacağın Hoca'm... Ağustos’ta zemheriyi yaşadık anasıyla beraber.

-Bundan sonrası Allah kerim. Senin emanetin artık benimdir, o da artık benim kendi kızımdır. dedi Omar Hoca.                                                                                             (DEVAM EDECEK)