(ONBİRİNCİ BÖLÜM)
Oğuz Çetinoğlu: Anlatma ihtiyacının nesirli bir edebî dille gerçekleştiği yapılarda (kısa hikâye, hikâye, roman, piyes) hangi ögeler aslî ve hangileri yardımcıdır veya az etkilidir?
Prof. Dr. Sâdık K. Tural: Öncelikle ileten üzerinde duralım:
İleten, bilgisi görgüsü birikimi sezgisi ve dile olan hâkimiyeti bakımdan kendisini yeterli sayanlar tahkiyeli eser var etmektedirler. Roman, hikâye, piyes veya senaryo yazarları kendilerinin gözlemlediği bizzat yaşadığı, duyduğu ama içinde başka insanların da duymasını gereken incelikler bilgiler davranışlar ve değerler bulunduğuna inandığı halleri bir vakanın üzerinden anlatmak istiyorlar. Bunu anlatan insanların mizaçları çok önemli. O mizacın yanı başında, okumaya işitmeye ve yaşamış olmaya dayalı birikimleri çok önemli.
Öncelikle çok yakın çevresinden duydukları, bizzat yaşadıkları, gözlemledikleri ve okudukları bilgilerden bir kısmını, mizacının süzgecinden geçirerek vak’aya dayanarak anlatmaya ihtiyacını duyanlar özel bir gruptur. Edebî eser yaratanların mizaçları, şahsiyet gelişimleri ve sosyal-kültürel yapıları üzerinde çok fazla ileri geri söz edilmiştir, genellemeler yapılmıştır. Her edebî şahsiyet kendine mahsustur, ayrı ve özel bir dünyâdır bağımsız olarak ele alınabilir. Eserden yazarın biyografisine gidilebileceği gibi hayat hikâyesinin inceliklerinden eserlerine de gidilebilir: Eseri var edenin, İLETEN’in benlik ve kimlik bilgileri oluşturulabilir.
Tahkiyeli eserlerdeki İLETİ’nin birincil veya ana ögelerini öncelikle, sonra da ikincil saydığımız tamamlayıcı, zenginleştirici ögelerini aramak, bulmak değerlendirmek, metnin benzerlerine göre konumunu hükme bağlamak edebiyat biliminin görevidir. İnsana, insanı, zamanla, mekânla ve diğer insanlarla kurduğu ilişkileri olay(cık)lara bağlı olarak anlatmak ihtiyacının kalbi, ana omurgası, beyni İLETİ’dir. İletinin muhatabı olan İLETİYİ yansıtan, anlatımı oluşturan, metnin harcı olan kelimelerin tamamını bilmiyorsa anlaması mümkün olmayacak, yeteri kadar etkilenmeyecektir. Her metin, okuyan, dinleyen veya seyreden bediî tefekkür özellikli iletiye muhatap olan, kendi birikimine göre anlatılanla ilgi ve ilişki kurmaktadır.
Tahkiyeli eserlerin İLETİLEN adını verdiğimiz okuyucu, dinleyici, seyirci unvanlı, nitelikli insanlar, yaşlarına, cinsiyetlerine, mensup oldukları kültür tabakalarına göre gruplandırılabilir. Okuyucu, dinleyici, seyirci ögesi yanında, eserin basım ve duyurulması, tanıtım ve eleştirilmesi, satılması da İLETİLEN’le ilgi meraklar dizisindendir.
Edebiyatı bir bağımsız araştırma alanı sayanlar için en önemli çalışma ve incelemeler ise İLETİ ögesi üzerindendir; çünkü, bu değerlendirmeler edebiyat Târihine girecek eserlerin sicil bilgisidir. Tahkiyeli eserler birer bediî tefekkür örneğidirler. Tahkiyeli eserlerdeki bediî tefekküre aracılık eden İLETİ ögesi nelerden oluşuyor, niçin oluşturuluyor ve nasıl anlatılıyor ana soruları edebiyat bilimcilerin meselesidir.
İletilen bir karakol veya mahkeme tutanağı yahut bir hekiminin hasta hakkındaki kayıtları değildir. Anlatılmak, iletilmek istenen mizaç denilen büyük imbikten geçirilerek bediî tefekkür sayılan bir yapı oluşturulmuştur. Tefekkür, fikir yürütme dediğimiz zihin işlemleri, düşüncenin hayalin sezginin ilhamın yeni hükümlere yol açmasıdır. Edebiyat metinlerinin anlatmaya dayalı olanlarının tamamı -çok örtülü metinler olan şiirler de dahil- bediî tefekkür mahsulleridir. (DEVAM EDECEK)