(İKİNCİ BÖLÜM)
Refik Özdek’in ‘Kiziroğlu Mustafa’ isimli kitabının ikinci hikâyesi ‘Şâkir’den Al Haberi’ adını taşıyor ve 44-79 sayfaların okunmasını mecbûurî hâle getiriyor.
Hikâyedeki olaylar bir kahvehânede yaşanmaktadır. Kahvehânenin müdâvimleri dostluk bağlarına rağmen sağcılar, solcular, tutucular, devrimciler, ilericiler, gericiler ve benzeri gruplar olarak isimlendirilir. Her grup, kendi aralarında da gruplara bölünmüştür. Hepsi görgülü ve kültürlü insanlardır. Her grubun gayesi ‘Vatanı kurtarmak!’tır. Ve her grup için ‘Vatanı batıranlar’ karşı gruptan olanlardı. Böyle de olsa, her grup her akşam aynı kahvehanede toplanıyordu. Yıllar gelip geçmiş, kahvehanenin gediklileri eksilmemiş, değişmemişti. Görüş ayrılıkları düşmanlığa, dalaşmalara dönüşmemişti.
Hikâyenin baş ismi Şâkir hangi gruptandı? Her grup onu kendinden sayıyordu. Çünkü her masaya uğruyor, kendine göre günün önemli haberlerini duyurmaya devam ediyordu. Onun felsefesine göre ‘birlik, dirlik için’di. Maksat, ‘doğrulukta birleşmek’ti. Toplumun güçlü olması için toplumu teşkil eden insanlar hür / bağımsız olmalıydı. Fakat toplumun gücü toplumu meydana getiren insanların bağımsızlığına, insanların bağımsızlığı da topluma zarar vermemeliydi. Kendisine düşen görevi yapmayanın çevresindekilerin yardımına koşmayanların, vatanı kurtarma nutukları çekmeye hakları yoktu...
Şâkir’in ilgi çekici düşünceleri vardır: Bir sohbetinde, masada yalnız oturan bir gediklinin yanına oturup şunları söylemişti:
-Bir futbol maçında oyunculardan biri güzel çalımlarla ve büyük bir ustalıkla bir gol atsa, gol yiyen takımı tutan seyirciler belki onu alkışlamazlar ama koro halinde yuh çekip küfür de etmezler. Oysa burada, 'eğriye doğru, doğruya eğri' demek moda oldu... Bir kıraathane idi, şimdi bir baruthane oldu. Bâbil Kulesi'ne çıkıp aya, yıldızlara ok atmak isteyenler de var, bunları alkışlayanlar da.
Yanındaki gedikli, onu yatıştırmak ve konuyu değiştirmek için başka bir söylentinin aslını sordu ona:
-Yahu, diyorlar ki filân ünlünün güzel karısı falanla kırıştırıyormuş, böyle bir şey duydun mu?
Bu soru karşısında Şâkir iyice afalladı, yüzünü ekşitti. ‘Bırak Allah'ını seversen, dedikodu muhabiri miyim ben’ deyip, elinin tersini ona doğru salladı ve hışımla kalkıp gitti…’
Gedikliler arasında gazeteciler de vardı. Bunların hiçbiri Şâkir'in haberini yalanlamaya cesaret edemezdi. Çünkü o haberler, bir gün sonra olmasa bile birkaç gün sonra gazetelerde de yer alırdı.
Hikâye, topluluğu meydana getirenler hakkındaki bilgilerle ve konuşmalarıyla devam eder.
Son paragrafta okuyucuyu bir sürpriz bekliyor…
REFİK ÖZDEK Soy târihi, Köstence akıncı Türklerine kadar uzanan Refik Özdek, Elif Hanım ile Şevki Bey’in çocuğu olarak Romanya’nın liman şehri Köstence’de dünyaya geldi. Balkanlardaki siyâsî baskıların bir sonucu olarak İstanbul’a göç etmek mecbûriyetinde kaldı. Türkiye’ye geldikten sonra Galatasaray Lisesi'nden mezun oldu ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde yükseköğrenime başladı. Bu fakültedeki öğrenimine bir süre devam ettikten sonra Çapa Eğitim Enstitüsü'nü bitirdi. 1959’da Yeni İstanbul gazetesinde gazeteciliğe başladı. Tercüman, Bugün, Yeni Haber, Bâbıâli’de Sabah, Büyük Doğu, Tercüman Çocuk Dergisi ve Mavi Kırlangıç gibi dergi ve gazetelerde çeşitli görevler aldı, yazılar yazdı. Gazeteciliğin yanı sıra mezunu olduğu Galatasaray Lisesi'nde bir süre Fransızca öğretmenliği de yaptı. 1968’de Uzay Yayınevi’ni kurdu ve bu yayınevinden ‘Hazreti Peygamber Geliyor’ isimli şiir kitabını yayımladı. Roman, hikâye, şiir gibi edebî türlerde telif eserler veren Refik Özdek, aynı zamanda Fransızcadan pek çok kitap çevirdi. Kırgız yazar Cengiz Aytmatov’un eserlerini Türkiye Türkçesine kazandırdı. Yeni İstanbul ve Tercüman gazeteleri için hazırladığı ansiklopedi ve kitapların yanı sıra seyahat notları, çocuk kitapları ve siyâsî tahlilleri içeren kitaplar kaleme aldı. Yazı ve şiirlerinde Refik Şevki ve Gaffaroğlu imzalarını da kullandı. Basın Şeref Kartı sâhibi olan Refik Özdek, aynı zamanda Türk Edebiyatı Vakfı Üyeliği de yaptı. Mekân tasvirleri aracılığı ile kahramanların kişilik dünyasını belirlemeye ihtimam gösteren Refik Özdek, roman ve hikâyelerinde çoğunlukla sosyal konuları ele alarak insan gerçekliğini ortaya çıkarmaya çalışır. Tabiat sevgisi, teknolojinin kötüye kullanılmasının eleştirisi, aşk, milliyetçilik, eğitim, insan psikolojisini etkileyen korkular, köy-kent çatışması, göç, sürgün ve geri kalmışlık gibi konuları mitik unsurları da kullanarak işler. Hikâyelerinde çoğunlukla metinlerarası ilişkiler kuran yazar; metin ekleme, metin dönüştürme ve hatırlatıcı göndermelerde bulunma ögelerinden yararlanırken kendi eserleri arasında da bir bütünlük ve ilişkiler ağı kurmaya ihtimam gösterir. Refik Özdek 1928 yılında bugün Romanya sınırları içerisinde kalan Köstence’de doğmuştur. Gazetecilikten kitap tercümesine ve yazarlığa uzanan geniş bir edebî kariyere sâhip bir kültür insanı olan Özdek'in gazeteciliğe başladığı yıl 1959’dur. Özellikle Cengiz Aytmatov'un eserlerini Türkçeye kazandırarak kitap tercümanı olarak tanınmış, bu eserlerle geniş bir okuyucu kitlesine ulaşmıştır. Ayrıca roman, hikâye ve şiir gibi türlerde de önemli eserler vermiş, arı ve duru Türkçesiyle takdir toplamıştır. Hem telif hem de tercüme alanındaki çalışmalarıyla Türk edebiyatına ve kültürüne büyük katkılar sunmuş, 28 Ağustos 1995 târihinde vefat etmiştir. |
(DEVAM EDECEK)