(ÜÇÜNCÜ -SON BÖLÜM)
Eserdeki üçüncü hikâye kitaba isim olmuştur: ‘Kiziroğlu Mustafa’
Kiziroğlu Mustafa Bey türküsü, Köroğlu’nundur… Ve türküde geçen Kizir, Kars’ın Susuz kazasına bağlı bir köydür. Kizir halk yöneticisi demektir. Bir nevi muhtar.
Anadolu insanları arasında yaygın olan bir destana göre Köroğlu’nun yolu, Kiziroğlu’nun köyüne uğrar. Köyde birbirinden uzak 20-25 kadar ev vardır. Bir ev de Köroğlu yaptırır. Darda ve zorda kalan köy halkının yardımına koşar, haksızlık yapanları cezalandırır.
Uzak diyarlarda olan Kiziroğlu, köyüne dönünce Köroğlu’nun karşısına dikilir, sertçe çıkışır: ‘Sen kim olasın ki benim yurdumda saltanat süresin?’
O zamanın adâletine göre iki yiğit dövüşür, galip gelen diğerini öldürüp savaşı kazanırmış. Köroğlu ve Kiziroğlu günlerce at üstünde kavga etmişlerse de yenişememişler. Kılıç kavgasında ve güreşte de yenişememişler. Mustafa Bey’in atı Ala Paça da Köroğlu'nun atı Kırat’la güreşmektedir. Mustafa Bey şöyle bir geri bakmış ki ne görsün atı Ala Paça Köroğlu’nun atını alt etmiş duruyor. ‘Ola benim atım Köroğlu'nun atını alt etmiş, ben Köroğlu'nu alt etmezsem halim nice olur?’ deyip gayrete gelmişse de hava iyice kararıncaya kadar yenişememişler. Kiziroğlu ev sâhibi olduğu için teklifte bulunmuş: ‘Yarın devam edelim.’ Ertesi gün Kiziroğlu, güreşe devam etmek için Köroğlu’nun evine gider. Evin kapısı açıktır ve Köroğlu sazıyla ve sözüyle hanımına Türkü söylemektedir:
Bir hışım ile geldi geçti peh peh peh peh
Kiziroğlu Mustafa Bey hey hey hey
Hışmı dağı deldi geçti
Ağam kim Paşam kim Nigâr kim
Gözüm kim Hanım kim Kim, kim
Kiziroğlu Mustafa Bey
Bir Bey'in oğlu Zor Bey'in oğlu
Kiziroğlu Mustafa Bey
Vay ben ona eş olaydım peh peh peh peh
Anadan on beş olaydım hey hey hey
Keşke onunla kardeş olaydım
Bir atı var Ala Paça peh peh peh peh
Mecel vermez kırat kaça hey hey hey
Az kaldım ortamdan biçe
Hay eden de hayâ teper peh peh peh peh
Huy eden de huya teper hey hey hey
Köroğlu'nu suya teper
Kiziroğlu kapı aralığından türküyü duyunca duygulanır, kapıyı tıktıklayıp izin ister ve içeri girer. İki rakip bir müddet bakışır. İkisi de aynı anda hareket ederek kucaklaşır. İlk Kiziroğlu konuşur: ‘Sen benden daha yiğitsin Köroğlu’ der. Köroğlu da ‘Senin gibi mert ve yiğit biri varken burada bana ihtiyaç yoktur’ der ve tekrar kucaklaştıktan sonra vedâlaşıp köyü terk eder, geldiği yere döner.
Kiziroğlu destanı tepeden inmemiştir, böyle bir yiğit yaşamış ve şöhret sâhibi olmuştur. Halk da bu destanla mert ve yiğit iki kahramanı saygı ve sevgiyle anmaktadır.
***
Eserin yazarı, 1980 öncesinin öğrenci hareketlerine, bir grubun içerisinde ve ön saflarda yer alarak dâhil olan gence verilen ‘Kiziroğlu Mustafa’ ismi, hikâyesinin başkahramanına isim olarak vermeyi uygun görmüştür. Hikâyenin bir yerindeki telmihten bu hükme varmak mümkündür. Hikâyenin başrolündeki şahıs destandaki Kiziroğlu gibi duygulu ve mert, yeri geldiğinde de serttir.
Günün birinde, aynı sokakta oturduğu ‘Şefkat Teyze’ olarak anılan yaşlı bir kadınla tanışır. O da Şefkat Teyze gibi kedilere ciğer verir. Biri kendisine ‘anne’ diyebileceği mükemmel bir insan, diğeri, 10 yıl önce 20 yaşında öğrenci hareketleri sırasında kalleş bir kurşunla hayattan koparılan evlâdının boşluğunu doldurabilecek bir düzgün insan.
Teyze, bir gün sorar: ‘Sen ne iş yapıyorsun?’ ‘İşsizim’ diyemez, o an aklanı geliverdiği gibi, ‘Otopark işletmecisiyim’ deyiverir.
Gece başını yastığa koyunca, yalan söylediği için kendi kendisini ayıplar ve kendisine tâlimat verir: Öğrencilik yıllarında birlikte hareket ettiği iki arkadaşından biri oto galerisi sâhibi, diğer ikisi belediye meclisi üyesidir. O arkadaşlarını bulacak ve söylediği yalanı gerçeğe dönüştürecektir.
Dediğini yapar. Para kazanır, ‘Şefkat ana’sı ile güzel günler yaşarlar. Aralarında geçen konuşmadan bunu anlamak mümkün:
-Hayvanları sevmeyen insanları da sevmez, sen iyi birine benziyorsun, iyilik yapmayı seviyorsun... Bazıları kedilerin nankör olduğunu söyler. Bana göre hiç de değiller. Karınlarını doyuruyoruz diye karşımızda el pençe divan durmuyorlar o kadar. Hem iyilik dediğin şey karşılık almak için yapılmaz ki. –
-Öyle Şefkat teyze, bu evde oturduğum süre ve... Ve fırsat buldukça (param oldukça demek istemişti) ben de yiyecek vermek istiyorum onlara...
-Bak bu iyi, bazı havalarda romatizmalarım pek sızı veriyor, yürüyemiyorum, buraya bile gelemiyorum. Bağrışıp duruyorlar o zaman, aklım onlarda kalıyor. İşte öyle günlerde ‘beni bir destekleyen olsa’ diyordum. Ne güzel, siz çıktınız karşıma…
ÖTÜKEN NEŞRİYAT A. Ş.
İstiklal Caddesi, Ankara Han Nu: 63/3 Beyoğlu 34433 İstanbul Telefon: 0.212- 251 03 50
Belgegeçer: 0.212-251 00 12 e-Posta: [email protected] www.otuken.com.tr