M. Halistin KUKUL

Şair - Yazar

[email protected]

Bir Başka Bakışla Yeni Türk Sosyolojisi

T(ı)ramvaya veya belediye otobüsüne binmemişseniz; kahvehânelerin buram buram duman püskürten havasını seyredip ve ne olduğu belirsiz gürültüsünü duymamışsanız, ‘bir başka bakışla yeni Türk sosyolojisi’ni çözmeniz mümkün değildir.

Mevcuduna göre, çok az sayıda öğrenci bulunan üniversite kütüphânelerini ve belli imtihan dönemleri hâriç şehir kütüphânelerini gezip görmemişseniz, ‘bir başka cepheden ve bir başka bakışla yeni Türk sosyolojisi’ni idrâk etmeniz mümkün değildir.

Düzensiz parklarda, çocuğunun eline telefonunu verip, kendisi etrafı temaşa eden anneleri görmemiş ve onların ruh hâllerine nüfûz edememişseniz, ‘bir başka bakışla yeni Türk sosyolojisi’ni yazmanız mümkün değildir.

Hastahâne koridorlarında, bilmem kaç kilometre uzaktan gelip de bir röntgen filmi çektirebilmek için kıvrananları ve hasta yakınlarının yılgın ve perişan hâlini görerek empati kuramamışsanız, “bir başka bakışla yeni Türk sosyolojisi”ndeki vahameti anlayamazsınız.

Tâmirat adı altında, târihî eserlerimizin tahribatına yol açan mes’ullerin ve bu rezâletleri görmeyen okumuş(!)ların kibirli hâllerine bir mâna verememişseniz, ‘bir başka bakışla yeni Türk sosyolojisi’nin zerresine dâir görüş ileri süremezsiniz.

Feysbukta, kendini şâir, yazar ve araştırmacı diye takdim ve ilân eden tahsilli-tahsilsiz bir sürü insanın yazdıklarını okuyup, dedikodu ve demagoji ile, sanatın ve ilmin başka şeyler olduğunu, herbirine kendi cihetinden bakıp, temkinle yaklaşmıyorsanız, ‘bir başka bakışla yeni Türk sosyolojisi’nin çökmüşlüğünü sezemezsiniz.

İlim adına, başka milletlerin hayat tarzlarını ele alıp işleyen makalelere atıfta bulunarak, kendinden habersiz bir şekilde kalem kullanmaya kalkışanları gördükçe, ‘bir başka bakışla yeni Türk sosyolojisi’ni inşâ ettiğini sananlara kanarsanız, gaflet batağında boğulursunuz.

‘Müşterek insanlık sosyolojisi’ ile, ‘ayrı/farklı/değişik kültür dâireleri’nin sosyolojileri içinde, Türk sosyolojisi’ne, kendi iç dinamikleri açısından bakamıyor ve onları, kendi tarihî muhtevaları içinde değerlendiremiyorsanız, ‘bir başka bakışla yeni Türk sosyolojisi’ni, en başta, ‘usûlbilim/metodoloji’ cihetinden bilmiyor ve inkâr ediyorsunuz demektir.

Farklı iklim hususiyetlerinde farklı mahsuller yetiştiren köylülerimizle muhatap olmaz/olamazsanız, dert ve sıkıntılarını birebir sorup öğrenip çare bulamazsanız, ‘bir başka bakışla yeni Türk sosyolojisi’nin kapısını dahi aralayamazsınız.

Yirmi birinci yüzyılın şartlarında; köylü çocuğun, köylü ananın-babanın, köylü genç kızın/delikanlının, köylü dedenin-ninenin üretimden istirahatından, tahsilinden iş sahibi olmasına, eğlenmesine ve tatiline kadar, meselelerini ‘yerinde’ tespit ve teşhis edemezseniz; siz, ‘bir başka bakışla yeni Türk sosyolojisi’ hakkında boşa konuşuyor ve meseleyi istismar ediyorsunuz demektir.

İlkokuldan üniversite bitimine kadar, çocuklarımızın ve gençlerimizin, kültürel, s(ı)portif ve bilhassa iktisâdî zorluklarına şahitlik etmemişseniz/edememişseniz, ‘bir başka bakışla yeni Türk sosyolojisi’nin geleceğine dâir hüküm veremezsiniz.

Çocuklarının istikbâlini çöp kutularında arayanların endişelerinden habersiz iseniz, zâten insanlıktan uzak ve mahrumsunuz demektir ki, bu durumda, ‘bir başka bakışla yeni Türk sosyolojisi’ cihetinden, bataklıktasınız demektir.

Ramazan ayından ramazan ayına ‘sevap kazanmak için’ yâni ‘şahsî sevap menfaati için’ hayır yapmaya çalışanların ve kurban bayramlarında yine aynı sevap düşüncesiyle hararetle ‘et’ ikramına kalkışanların, yılın kalan ay-hafta ve günlerini aynı şuurla idrâk edemeyişlerine ait bir düşünce kırıntısına sahip olmayanların, ‘bir başka bakışla yeni Türk sosyolojisi’ni incelemeleri mümkün değildir.

Şehit annelerinin-babalarının ve çocuklarının ruh hâllerine bürünemeden değil, onların yakınından bile geçip bu muhteşem hisleri yaşayamayanların “bir başka bakışla yani Türk sosyolojine’ temas etmeleri kat’iyyen düşünülebilir değildir.

Eskiden, okullarımızda “Millî Güvenlik” dersi vardı. Subaylar tarafından okutulurdu ve kız-erkek her öğrenciye apayrı bir p(i)sikolojik değer katar, heyecan verirdi. Bu dersi kaldıranların, ‘bir başka bakışla yeni Türk sosyolojisi’ne bakmaları mümkün olabilir mi?

Matematikte, fizikte, kimyada, biyolojide, astronomide, edebiyatta, estetikte, mîmârîde, ’varlar listesi’nde yok iseniz, “bir başka bakışla yeni Türk sosyolojisi’ni inşâ ve ihyâ etmeniz kat’iyyen mümkün olamaz!..

Yukarda söylediğim, t(ı)ramvayda veya belediye otobüsünde, iki büklüm olmuş yaşlılara, bacak bacak üstüne atmış, onları görmemezlikten gelerek telefonlarına bakan gençliğin zavallılığını (çok azını tenzih ederim) göremeyenlerin ve onların umursamaz, vurdumduymaz, nemelâzımcı, bananeci vaziyetlerine göz yumanların, ‘bir başka bakışla yeni Türk sosyolojisi’ne müspet ışık yakmaları mümkün değildir.

Sosyologlarımız; üniversite hocalarının, millî eğitim ve diyânet mensuplarının, hukukçuların, askerlerin veya  mühendislerin, halk nezdindeki itibarlarını tahlil edebilecek bir sosyolojiyi hâlâ inşâ edememiş ise, ‘bir başka bakışla yeni Türk sosyolojisi’nin inşâsını ve ihyâsını nasıl temin edeceklerdir, inanmak zor değil midir?

Siyasetin bunca ‘yalan’ ürettiği bir zamanda, adâlet’in çıkmazlarını ortaya dökebilen bir sosyoloji ilmi, kendini hâlâ ortaya koyamıyorsa, ‘bir başka bakışla yeni Türk sosyolojisi’ hangi iddiada bulunabilir?

Yâni…

Siyâsetin yalana bulandığı böyle bir zamanda, yalanın adâleti boğduğunu görememek, elbette ki, büyük felâkettir. “Bir başka bakışla yeni Türk sosoyolojisi’nin bunu göreceğini düşünmek isterim!..

Türkiye’de ve dünyâda, siyaset kadar ‘ağzıbozuk’ ve ‘kaba’ hiçbir müessese yoktur. Bu ‘müessese’nin, yazılı kaynaklardaki/yâni lugatlardaki ve ansiklopedilerdeki şatafatlı târifleri hâricindeki çirkinliklerini ortaya koyabilecek ‘bir başka bakışla yeni Türk sosyoloji’nin temelini atabilecek bir ‘müteşebbis zat’ ortaya çıkabilecek midir?

Dünyâda en kötü faaliyet, hizmet adına yapıldığı söylenen partizanlık’tır. Bu hâl; vicdânı, dâima, kötü zan ile teslim alır. ‘Bir başka bakışla yeni Türk sosyolojisi’nin, mevcut adâlet şartlarında bunu çözmesini mümkün görmemekteyim!..İtiraz edeni ve ben, bu işi hâllederim diyebileni ise, alkışlarım!..

Her türlü canlıya karşı tükenmekte olan merhamet, sevgi ve saygı gibi hasletlerin yerini kıskançlık, haset, kin, menfaat ve hırsın almasındaki sebepleri ortaya dökemeyenlerin, ‘bir başka bakışla yeni Türk sosyolojisi’ne yön vermeleri düşünülebilir mi?

Ahlâksızlığın bunca rağbet gördüğü ve buna da fazlaca bir ses çıkarılmadığı zamanda, ‘bir başka bakışla yeni Türk sosyolojisi’ akl-ı selim sahibi insanlar tarafından rağbet ve iltifat görür mü?

Zinânın, fâizin, aldatmanın/ kandırmanın ve liyakatsizliğin –âdetâ-meşru kabul edildiği bir düzende, ‘argo’nun ve ‘müstehcenliğin yaygınlaşması’nı; insanları, bunları, gayet ‘mâkul’  görmek p(i)sikolojine sürüklemenin dehşetini tespit edemeyenlerin, ‘bir başka bakışla yeni Türk sosyolojisi’ndeki aksaklıkları ortaya koyup düzeltmesi mümkün olabilir mi?

Devlet’in resmî dâvetlerindeki veya hususî ziyâfet sofralarındaki israfın hesapsızlığını görmek istemeyen gafillerin, ‘bir başka bakışla yeni Türk sosyoloji’ tâbiriyle muhatap olmasını beklemek de saflık olmaz mı?

Geçmişin sayfalarını açınız ve lütfen okuyunuz. Devlet ağzıyla, bakın ki, kimler kimlere neler demiş ve tertemiz Türkçe’nin sefâlet bataklığına sürüklenmesine sebebiyet vermiştir, görünüz. Bu kelimelerle, bir cemiyet, müspet yönde inşâ ve tanzim edilebilir mi, söyleyiniz? İşte o kelimelerden bâzıları, buyrun: “şerefsiz, alçak, hırsız, darbeci, hâin, terörist, yalancı, müfteri, çete, münafık, şarlatan, tuzluk, zillet, illet, köstebek, ajan, diktatör bozuntusu, devşirme, Truva atı, mandacı, çöplük, çürük, sürtük, nesebi gayri sahih, çukur, çapulcu, cibilletsiz, ırkçı, şeyini şey ettiğimin şeyi, kafatasçı, ölü sevici, avara kasnak, mankafa, İsrail dölü, uçkuru kaptırmışsınız uçkuru, karikatür tip, kansız, zürriyetsiz, tezek, …”

Öyleyse; bu hitapların neticesi ne oldu ve ‘bir başka bakışla yeni Türk sosyolojisi’, bunlara hangi cevabı verdi, söyler misiniz?

Peki; bunları duymamazlıktan gelenlerin, ‘bir başka bakışla yeni Türk sosyoloji’ hakkında bir söz söyleme hakkı bulunabilir mi?

“ Söyleyelim: Bu, şu demektir ki, artık böyle bir lisan, çocuklara, gençlere, millete/topluma/halka yeni bir “küfürlü/hakaretli hayat tarzı” telkini ve tavsiyesidir.  Zihinleri, bu kelimelerle meşgul ve işgal etme hareketi, p(i)sikolojileri yıldırma faaliyetidir. Elbette ki, bunların, kim(ler) tarafından ve kimler için söylendiği de önemlidir.

Tarih sayfalarını açıp bakınız, hiçbir Devlet yetkilisi, bir başkasına, bugünkü gibi/bugünkü kadar, böyle galîz, böyle müstehcen ve böyle küfürlü/hakaretli/küçültücü/aşağılayıcı sözlerle hitap etmişler midir?

Bunun için diyoruz ki; bu, yeni bir ‘kültür’dür ve bu kültür, yeni bir ‘menfî Türk sosyolojisi inşâsı’nın hazırlanma safhasıdır.

Böylece; bütün ‘müzâkere/iştişâre/uzlaşma/birbiriyle irtibat kurma/mutabakat” zeminini de ortadan kaldırılmış olmaktadır.

Devlet ağzı küfretmez, kibirlenmez, hakaret etmez, aşağılamaz; Devlet ağzı, müşfiktir, sevici, sayıcı, okşayıcı, himâyeci, gülümseticidir.”

(Bknz. M. Halistin Kukul, Yeni Türk Sosyolojisinin Menfi Unsurları, www.kapsamhaber.com-16 Temmuz 2023-12.17)

Düğünlerimiz, çok eskilerde, evlerin bahçelerinde yapılırdı. Kına gecesine sadece hanımlar katılırdı. Millî/mahalli oyunlar oynanır, çalgılar çalınır her âile kendini zorlamadan gençleri yuva sahibi yapardı. Nikâh öncesi; Kur’ân-ı Kerîm okunur, duâlar edilirdi.

Şimdilerde…Salonlara taşındı…Çalgılara yenileri eklendi…Oyunlar, danslarla karıştı… Âile içi masraflar, muhakkaktır ki, teknolojinin gelişmesiyle fazlalaştı…Takılar, göz kamaştırıcı hâl almaya başladı…Zenginlerin ihtişâmlı düğünleri yanında, boyunları bükük olanlar da arttı…Genç işsizlik bunun yegâne sebebi oldu…Hâliyle, çalışanlara bile, devlet bütçesinden pay azaldı…

Doğum oranları, ihtiyarlaşan Avrupa’nın durumunu hatırlatmaya başladı…

Nüfus, artışta değil; düşüş’te alârm vermeye başladı…Ve elbette ki; buna,” bir başka bakışla yeni Türk sosyolojisi’nin çâre bulması da zorlaştı.

Cenâzeler, bilhassa şehirlerde, büyük kalabalıklarla kaldırılmaya başlandı…Epeyce zamandır, bu, böyledir!.. Örtüsüz hanımlar, cenazelere veya mezarlıklara, artık, örtülü geliyorlar… Dikkat etmek gerekir: Ayıplanma duygusu, bunda çok müessirdir!.. Böyle olmamalı!..

Cenâze namazları esnâsında, makam sahipleri/siyasetçiler/müdürler/başkanlar/reisler/şefler/âmir sıfatlı herkes, hemen en ön safa yürüyorlar ve rağbet de görüyorlar…Câminin içinde görmediğiniz adamlar, bakıyorsunuz ki, burada en önde!..Bu hâl; kibrin ve riyânın ‘dik âlâsı’dır.

‘Bir başka bakışla yeni Türk sosyolojisi’nin, bu ‘alışılmış kibir’den ve riyâ’dan haberi var mıdır?

Bir de helâllik meselesi var!.. Hele de şehit cenâzelerinde… Bu durumu birkaç kez dile getirmiştim…Dîn-vatan-bayrak-millet-namus-şeref için canını veren gencecik adamlar yâni şehitle için, imam, cemaate sesleniyor:

-Hakkınızı helâl ediyor musunuz?

Ömründe askerlik yapmamış adamlar, ‘şehid’e, hak helâl ediyor, bu anlaşılır bir şey midir?!...

Cenâzede ‘ziyâfet’ verilmesi, hattâ ziyâfet çekilmesi de diyebilirim, ‘bir başka bakışla yeni Türk sosyolojisi’nin, niçin, meselesi değildir?!.. “Ölü evi, ziyafet çekmez; yemek, ölü evine gelir; dînî vecibe, budur!..Komşuluk da bunu, gerektirir!..

Çelenkleri de unutmamak, geçmemek lâzımdır!..Üzeri çiçeklerle dolu, süslü püslü ‘reklâmlı’ koskoca çelenkler, üzüntüden(!) gözyaşı (!) döküyorlar!..

“Bir başka bakışla yeni Türk sosyolojisi’nde böyle bir gereklilik var mıdır?

Tarihin hiçbir döneminde, iç veya dış göçler, asla ‘keyfî’ olmamıştır.

Devlet ve millet istikbâli için, hassasiyet gösterilmesi gereken en önemli hususlardan biri de budur. ‘Bir başka bakışla yeni Türk sosyolojisi’nin bu konu üzerindeki düşünceleri –birkaç kişinin şahsî gayreti müstesnâ- hâlâ bir sır hâlinde, belirsizdir.

Cenab-ı Allah’ın bütün mahlûklara ve hassaten insanlara bir nimet olarak verdiği, su-hava-toprak-güneş, ne yazık ki, yangınlarla, sellerle, depremlerle ve kimyevî her türlü kirli atık maddelerle tahrip edilmektedir. Canlı ve cansızların varlık şartı olan bu ‘dört unsurun’ ciddiyetle korunması, insanlara yüklenmiş bir vazifedir. ‘’Bir başka bakışla yeni Türk sosyolojisi’nin bu kadar hayatî bir önem arzeden mesele üzerinde hangi tespit ve teşhisi vardır?

Eğer; insanlıktan, haktan, hürriyetten, adâletten, sevgiden, hürmetten, dürüstlükten, dostluktan…bu kadar çok bahsedildiği bir çağda; insanlar, bir ağaç dalı için, kardeşini, amcasını veya herhangibir komşusunu bırakınız yaralamayı, öldürüyorsa ve, bir komşu, üç-beş paralık bir menfaati için komşusunun bahçesine müdahâlede bulunuyor ise, ‘bir başka bakışla yeni Türk sosyolojisi’nin alması gereken çok mesâfeler vardır, demektir.

Meselâ; bir-iki çocuklu bir kadının, çocuklarını bırakarak, yine bir-iki çocuklu bir adama kaçmasındaki ‘rezâleti’ ve ‘imam nikâhı’ adı altında bir araya gelmelerindeki ‘terbiyesizliği’, sâdece ‘bir başka bakışla yeni Türk sosyolojisi’ değil, başta Diyânet İşleri Başkanlığı olmak üzere, Devlet’in her seviyedeki kurumu vazife telâkki edip çare bulmuyorsa, hiçbirinin asla ve kat’a bu vebâlden kurtulması mümkün olmayacaktır!..

Eline sopayı, bıçağı veya silâhı alan serserilerin, güyâ ‘nâmûs’ diyerek mâsûm kadınları katletmelerindeki ‘Devlet’in adaleti tesisteki ihmâlini’,  başta eğitim sistemindeki nezâketsizlikte ve bilâhare de ‘cezâların hafifliğinde’ göremeyenlerin, ‘bir başka yeni Türk sosyolojisi’nin icaplarını yapmaları imkânsızdır.

‘Boştagezer’ üniversite mezunlarınızın, kendi anabilim dalı sahalarında değil de -âdeta boğaztokluğuna-bunların, tamamen zıt mesleklerde çalıştığını göremeyip çâre teklifleri sunmayanların/sunamayanların, ‘bir başka bakışla yeni Türk sosyoloji’nden söz etmesi abes olmaz mı?

Gece yarısı veya günün herhangibir saatinde, bir zâtın, hanımını, çocuğunu veya bir dostunu haberdâr etmek için, arabasından inip, kapısının ziline basmak yerine, arabasının kornasına basmasındaki karmaşık ruh hâlini teşhis edip mes’ulleri uyarmayanların, ‘bir başka bakışla yeni Türk sosyolojisi’ne ışık tutması beklenebilir mi?

Caddede yürüyorsunuz. Bir kaplumbağa veya bir kedi geçiyor ve neredeyse bütün araçlar duruyor. Hârika bir insanî tavır, değil mi?

Yine; bir caddedesiniz, yeşil ışıklı veya ışıksız bir yerden karşıya geçmek istiyorsunuz. Çocuksunuz, gençsiniz, beli bükülmüş bir kadın veya erkeksiniz, bir sakatsınız…Bir araç, kornaya basmış üstünüze üstünüze geliyor ve bir de size, hiç olmadık sözlerle hitapta bulunuyor. Bu ikisi arasında, nasıl bir çelişki olduğunu araştırabilen ‘bir başka yeni Türk sosyolojisi’ henüz mevcut mudur?

Söyleyeyim: Burada, “bir başka bakışla yeni Türk sosyolojisi’ hemen imdadınıza yetişiyor ve arabasından inen ‘şoför efendi’, sizi iyice bir hırpalayabiliyor!..

Nezâket ve merhametin kaybolmaya yüz tuttuğu bir cemiyete, ‘bir başka bakışla yeni Türk sosyolojisi’, hangi müspet teklifi sunabilir, düşünülmelidir?

Depremler, seller, mâden kazaları, kadın cinâyetleri, çığlar, heyelanlar ve bilhassa yaz aylarında vatanımızı kasıp kavuran yangın gibi felâketlerle, onlarca, yüzlerce hattâ binlerce insanımızın ve bunların çok daha misliyle canlının ölüp hebâ olduğu/edildiği; birinin, bir diğeriyle ‘unutulmaya çalışıldığı/unutulduğu/unutturulduğu bir zaman ve zeminde, “bir başka bakışla yeni Türk sosyolojisi’nin ‘suskunluğu’nu mânalandırmak gerçekten zordur…En azından, benim için, böyledir!..

Kıt’alar arası füze savaşlarının yaşandığı günümüz dünyasında, adına şehir denilen yerlerde, garajsız ve sığınaksız ve depreme dayanıksız koca koca apartmanların durmadan inşâ edildiği bir zamanda,‘bir başka bakışla yeni Türk sosyolojisi’, kolu-kanadı kırılmış vatandaşın, göstermelik yönetmeliklerle yürütmeye çalıştığı binalarda hayat sürmelerine hangi salâhiyetli ‘yutkunmadan’ çâre bulabiliyor?

Sığınak diye yapılan bütün mekânların/bodrumların, ‘odunluk’ olarak kullanıldığı biline biline, ‘bir başka bakışla yeni Türk sosyoloji’si, hâlâ, Batılı sosyologların tavsiyelerini bize telkinle mi meşguller, bilmek hakkımız değil midir?

Câmidesiniz…Huşu, huzur ve birlik ruhuna sadakat ve riâyetle  ibâdet niyetindesiniz. Üç-beş kişi de olsanız, kat’iyyen yaka mikrofonsuz bir vaaz dinlemek mümkün değildir…Bunca mikrofon ve hoparlör sevdâsı nedendir, bunu da anlamak zordur!.. Ve yazık ki, ekseri hitaplarda, âyet-i kerîme, hadîs-i şerîf veya İslâm âlimleri değil de “ben” kelimesi, hâkim kelimedir!..

İlâve edeyim ki, minârelerin her şerefesinde ortalama üç hoparlör bulunmaktadır…Dört olanlar da vardır!..

Câmi içlerinde, mutlaka ikiden az olmamak üzere, para toplamak için naylon leğen bulunmaktadır! Bundaki ‘sosyal ve dînî tavır’ bir yana, çirkinliği söylememe gerek bile yoktur!.. Bilhassa Cuma namazları sonraları, kapı önlerine konulan bu leğenler, bizzat imamlar ve müezzinler tarafından, ‘yardım’ tavsiye ve telkini edilerek, alışılmış/devamlı bir hâl’e gelmiştir.

Peki, bu yardımlar, nereler için toplanıyor?

Sâdece; Kur’an kursları, İmam-Hatip Liseleri veya câmi yapımları ve câmi tâmiratları için…

(Ara not: Birkaç yazımda teklif ettim: Böyle bir yardım toplanmasına karşı olmakla birlikte, mademki, toplanıyor, fakir insan/çocuk-genç, her seviyeli okulda ve bilhassa üniversitelerde de bulunmaktadır. Bir senenin elli iki haftasının ‘bir haftası’nda da üniversiteli fakîr öğrenciler için yardım toplansın! Bu hususta; hâlâ ne bir kıpırdanma gördüm ve ne de nezâketen bir cevap alabildim. M.H.K.)

Peki; mesul ve salâhiyetliler, ‘kendi kasamızdan’ kilise ve havra yapmakla ve hizmete açmakla öğünüyorlar da sıra kendi ibâdethânelerimize geldiğinde, yük, niçin vatandaşa yükleniyor?

“Bir başka bakışla yeni Türk sosyoloji’, bu çapraşıklıkları tespit etmek ve çözmek zorundadır.

Çünkü; “bir başka bakışla yeni Türk sosyolojisi’; ‘değişen’ her yeni dünya düzeni içinde, kendini tahlil edebilen ve bütün inisiyatifleri kendinde toplayarak, ‘kendi istikbâlini’ teminat altına alan bir anlayış olarak ilmî istikametini çizmek zorundadır…

Adâletsizlik, bütün cemiyetlerin yüzkarası’dır. Adâlet olmayan yerde ne merhamet olur ne nezâket ve ne de faziletli bir tavır...Fakat. Unutulmamalıdır ki…

Adâletsizliğin başı da yalan’dır!..Cemiyetin ciğerinden yalan’ı söküp atamayan adâlet sistemi, ‘bir başka bakışla yeni Türk sosyolojisi’nin berrak ufkunu açamaz!..

İnsan p(i)sikolojinin bu kadar tahrif edildiği, çöküntüye uğratıldığı ve karmaşaya sürüklendiği bir zamanda, hiçbir mekânda ‘keşmekeşin azalmayacağı’ âşikârdır.

Bu da şu demektir ki; dünyada, ahlâkî değerleri üst mertebede tutabilen hiçbir müspet tavır sezilmemekte ve görülmemektedir.

Belki de ben göremiyorum!..

Ben, bana göre, fikir ileri sürüyor, konuşuyor ve yazıyorum! Kimseye göre değil!..

Öyleyse; ‘Bir başka bakışla yeni Türk sosyolojisi’, kendini ortaya koymalı, yeni bir anlayışla ve istikametle, önce Türkiye ve Türk Dünyası’nı ve ardından da bütün dünyayı aydınlatabilecek hamleye girişmeli ve bunu, başarmalıdır.

Unutulmamalıdır ki; ‘asır’ yâni ‘yüzyıl’, insan hayatı için çok uzun, millet hayatı için ise, çok ‘kısa bir zaman’dır!..

Hulâsa olarak şunu söyleyebilirim ki; köylerimizde, şehirlerimizin ana-caddelerinde veya ara-sokaklarında, yaşı, yetmişi-sekseni bulmuş, torununa aşkla sarılan, bir tane güleç yüzlü, müşfik bakışlı bir nineye veya bir dedeye ‘rastlarsanız’, deyiniz ki, yirmibirinci yüzyıl Türkiyesi’nin ilk çeyreğini huzur, güven ve refah içinde geçirdik!..

Tabiî ki; rastlarsanız!