Oğuz ÇETİNOĞLU

Ekonomist, Araştırmacı-Yazar

[email protected]

Fosil Yayınlarından Ziya Gökalp Kitapları – 4

                                      TÜRKÇÜLÜĞÜN ESASLARI – TÜRKLEŞMEK, İSLÂMLAŞMAK, MUÂSIRLAŞMAK –                                        
KIZIL ELMA, ALTIN IŞIK – TÜRK MEDENİYETİ TÂRİHİ – HARS VE MEDENİYET –
TÜRK TÖRESİ, TÜRK AHLÂKI, TÜRK TERBİYESİ

(DÖRDÜNCÜ (SON) BÖLÜM)

Dört kitaptan oluşan, ‘Ziya Gökalp Külliyatı’ diyebileceğimiz serinin dördüncü kitabı Oğuzhan Cengiz tarafından yayına hazırlanmıştır.  Diğerleriyle aynı ölçüde ve 360 sayfadır. Önceki kitaplarla oluşan ‘Ziya Gökalp dehâdır’ kanaatini doğrulayan ve pekiştiren kitap, diğerleri gibi bilgi hazinesidir. 

Ele alınan konulardan bâzıları: *Töre ne demektir? *Eski Türklerde Din. *Şamanizm. *Oğuz Dini. *Yakutlarda, Altay Türklerinde İl Dini. *İl Dininin Esası. *İlhanlık Dini. *Türk Kozmogonisi. *Menkıbelerle Alâkalı Bilgiler. *Aşk Ustûreleri (Mitolojisi). *Türk Dinine Dâir Müteferik Mâlûmat. *Türk Ahlâkı. *Türk Terbiyesi (Millî Eğitim). *Terbiye Münâkaşaları. *Terbiye Meselesi. *Eğitim Meselesi. *İslâm Eğitim ve Terbiyesinin Niteliği. *Eğitim ve Hars.

Eserden kısaltılarak alınan tadımlık bir bölüm:

İSLÂM EĞİTİM VE TERBİYESİNİN NİTELİĞİ

İslâm terbiyesi denilince iki fikir akla gelir: Birincisi İslâmiyet’in terbiye ve eğitimde uyguladığı yöntemler, İkincisi yetiştirilecek çocukların İslâm inanç kaidelerine göre eğitilmesi.

Bir okul programını gözden geçirdiğimiz zaman, çocuklarımıza üç türlü bilgi öğrettiğimizi görürüz. Bunlar Türk dili, Türk târihi ve Türk edebiyatıdır.

İkinci olarak Kur’an-ı Kerim, Tecvid (harfleri ve kelimeleri tam öğrenerek Kur’ân-ı Kerîm’i hatâsız okuma ilmi), ilmihâl (kaideleri ve ibâdet yöntemlerini öğreten ilim) gibi din dersleri, İslâm târihi ve İslâm dillerini okutuyoruz.

Üçüncü olarak matematik, biyoloji gibi ilimleri ve yabancı dil ile elişleri ve jimnastik gibi becerileri öğretiyoruz.

Bu kısa göz gezdirmeden anlaşılıyor ki, terbiye ve eğitimde tâkip ettiğimiz hedeflar üçtür:

Türklük, İslâmlık, Muasırlık (Çağdaşlık)

Bir Türk babası, çocuğunun Türkçe konuşmamasına, Türkçe okuyup yazmamasına, Türk târihini bilmemesine râzı olmaz. Aynı zamanda İslâm inanç ve ibâdetlerini bilmemesi, İslâm târihinden habersiz olması da asla hoş karşılanmaz. Bu baba çocuğunun Türk ve İslâm olarak büyümesini istediği gibi, çağdaş bir insan olarak yetişmesini de arzu eder. O hâlde bizim için tam bir terbiye ve eğitim üç bölümden oluşmalıdır: Türk terbiye ve eğitimi, İslâm terbiye ve eğitimi, çağdaş terbiye ve eğitim.

Tanzimat’tan önce çocuklarımıza yalnız İslâm terbiye ve eğitimi veriliyordu. Tanzimatçılar ülkeye çağdaş terbiye ve eğitimi sokmaya çalıştılar. Başlangıçta bu iki farklı terbiye ve eğitim arasında büyük çatışmalar çıktı. Yeniçerinin yerini Nizâm-ı Cedide bırakmak küfür sayıldı. Avrupalıların giyim kuşamını taklit etmek dinsizlik olarak görüldü. Okullara resim, Fransızca gibi derslerin konulmasına itiraz edildi.

Dünyanın yuvarlak olması, güneşin düzenli dönüşü gibi gerçeklere âit söylemler, akıl ve din kurallarına ters bulundu. Deneyler ve akıl yolu ile ispatlanan bu gerçekleri onaylamak için başka deliller aramaya ihtiyaç duyuldu.

Zamanla yavaş yavaş çağdaş terbiye ve eğitim yerleşmeye başladı. Fakat üzülerek belirtelim ki, çağdaşlık yerleşmeye başladıkça İslâm terbiye ve eğitiminden uzaklaşma baş gösterdi, Gerçi okul kitaplarında İslâm terbiye ve eğitimi önemli bir yer tutmaya devam ediyordu. Fakat İslâm terbiye ve eğitiminin önemini yitirmeye başlaması nicelik olarak değil, nitelik yönünden gelişiyordu. Din dersleri canlı olarak okutulmamaya başlamıştı. Din dersi öğretmenleri, ilmî gerçeklere hâlâ bidat (dinde olmadığı hâlde, dine sonradan sokulan âdetler) gözü ile bakıyor, böylelikle öğrencinin güvenini kaybediyordu. Bundan başka din terbiyesi ve eğitiminde ilmî yöntemlerin uygulanmasına da henüz başlanmamıştı.

İşte böyle bir zamanda Türk-İslâm dünyâsında ortaya çıkan karışıklıklar sonunda baş gösteren felâketler, Türk milliyeti ve İslâm beynelmilelliği (ümmet) isimleri ile iki canlı mefkûrenin doğmasına sebep oldu. Bugün kötü akımların etkisiyle uyanmaya başlayan genç beyinler, çöküntüye uğramamızın sorumluluğunu terbiye ve eğitimdeki mefkûresizliğimize bağlıyor.

Diyorlar ki:

‘Biz gençlerimize millî ve dînî terbiye vermek istemedik. Oysa fertleri mukaddes hedefler uğruna bile bile ölmeye gönderen duygular din ve milliyet duygularıdır. Biz çocuklarımıza Türk ve İslâm terbiyeleri vermediğimiz gibi, çağdaş terbiye ve eğitim de vermedik. Çünkü çağdaş terbiyenin maksadı, en gelişmiş milletlerin yapıp kullandıkları âletleri bizim de yapabilmemiz ve kullanabilmemizdi. Oysa biz iktisâdî sâhada olduğu gibi, askerlik alanında da çağımızın âletlerini kullanma becerisine sâhip olmadığımızı gösterdik.

O hâlde uzman bilginler yetiştiren yüksekokullarımız, vatandaşları yetiştirmeye çalışan ortaokul ve liselerimiz hiçbir yarar sağlayamamıştır.

Türk terbiye ve eğitimcileri, yeni hayatta millî geleneklerimizin nasıl bir görev yapacağını gösterirken, çağdaş terbiye ve eğitimciler de bilimlerden pratikte ve ekonomide faydalanmak için eğitimde hangi yöntemlerin uygulanması gerektiğini belirlemeye çalışıyorlar.

Bu çabalar sırasında İslâm terbiye ve eğitiminin dayandığı temelleri de aramak gereklidir.

Aslında bu üç terbiye ve eğitim sisteminin birbirlerinin yardımcısı ve tamamlayıcısı olması gerekir. Fakat bunların yetki alanları ve sınırları akıllıca ve gerektiğince belirlenip ayrılamazsa, birbirlerinin rakibi, hatta düşmanı olabilirler.

Çağdaş terbiye ve eğitim, madde alanında kalmayarak mâneviyat alanına da girmeye kalkıştığı anda İslâm ve Türk hukuklarının alanına saldırıda bulunmuş sayılır. Millî ve dînî terbiye ve eğitimin sınırlarını belirlemek ise öncekinden daha güçtür. İslâm geleneklerinin hangilerinin doğrudan doğruya İslâm dinine, hangilerinin Arap, Fars yahut Türk’e alt olduğunu göstermek köklü araştırmaları gerektirmektedir.

Dolayısı ile İslâm terbiye ve eğitimi, temel olarak Türk ve çağdaş terbiye ve eğitimlerini kabul etmekle birlikte, vermemeye çalışacak ve aynı zamanda gerçek İslâm ilke ve geleneklerini hem başlangıçta Arap halkından kalan hem de daha sonra diğer milletlerden ödünç gibi alınan âdet ve bidatlardan ayırarak yüceltecektir.

FOSİL YAYINLARI (Bilgeoğuz Yayınlarının tescilli markasıdır)                                                    
Alemdar Mahallesi Molla Fenârî Sokağı Nu: 35/B Cağaloğlu, İstanbul. Telefon: 0.212-527 33 65
Belgegeçer: 0.212-527 33 64  www.bilgeoğuz.com e-posta: [email protected]