Oğuz ÇETİNOĞLU

Ekonomist, Araştırmacı-Yazar

[email protected]

Alevîler - 3

(ÜÇÜNCÜ BÖLÜM)

 

İnancı sağlam bir Müslüman için rehber, Kur’ân-ı Kerîm ve Peygamber Efendimiz’in sünnetleridir. Her Müslüman gerek iyi niyetli gerekse kötü maksatlı, kendisine yapılan her telkini bu süzgeçlerden geçirmek mecbûriyetinde olduğunu bilmelidir. Bu mecbûriyete uyabilen Alevîler’in sayısı, hiç de az değildir. Onlarla Sünnîler’in anlaşmazlığı yoktur.

Alevîler; düşkünlük, sohbet, büyüklere itaat gibi olumlu özellikler taşıyan, kendilerine has kültürleri ve yaşayış biçimleriyle, kültürümüze zenginlikler katıyorlar.

Anadolu Alevîliği Türk vatanının sosyal çimentosudur. Başta Âşık Veysel ve O’nun çizgisindeki Alevî ozanlar da şiirimizin kültür âbideleridir. Türkiye’de, Azerbaycan’da ve İran’da yaşayan Türk halk ozanları kadar felsefe muhtevâlı şiir zenginliğine, başka ülkede rastlamak nadirattandır.

Eğer; ‘Allah bir, Hz. muhammed O’nun Resulü, Hz. Ali, iki cihan serveri Resulün kıymetlisidir’ diyorsak ve bu söylediğimizde samîmi isek, kalben tasdik ediyorsak (ki bunda kimsenin şüphesi olmamalı…) yorumlarda farklılık olsa da problem yoktur.

 

Alevî sivil toplum kuruluşları, Hz. Ali’yi tanıtmak için olduğu kadar, Hz. Ali’nin Hz. Muhammed’den öğrendiği İslâm’ı tanımak için gayret ederlerse, daha büyük hizmetler gerçekleştirmiş olurlar. ‘Alevîyim’ diyenlerin buna ihtiyacı var. Belki de yalnız buna ihtiyacı var. ‘Sünniyim’ diyenlerin de Hz. Ali’yi ve Alevîliği öğrenmeye ihtiyacı var. Hz. Ali’nin çok güzel ve çok doğru bir sözü var: ‘İnsan bilmediğinin düşmanıdır.’ Sünnîler Alevîliği, Alevîler Hz. Ali Müslümanlığını bilirlerse, birbirlerini daha çok severler, kaynaşırlar. Doğru olan budur. Güç bundadır, huzur bundadır.

Dünyâ üzerinde ve günümüzde, Sünnîler ile Alevîler arasındaki anlaşmazlıkların tehlike oluşturduğu (denilebilir ki) tek ülke Türkiye’dir. Irak’ta, Saddam dönemindeki çatışmalar artık çok gerilerde kalmıştır. Azerbaycan’da, Tacikistan’da, Afganistan’da, Yemen’de ve hatta Balkanlar’daki Müslüman Sünnîler ile Alevîler arasında hiçbir anlaşmazlık yoktur. En azından, önemsenecek boyutlarda değildir.

Hz. Ali Efendimiz; bir ilim ve mârifet çeşmesiydi. Kendisinden sonra dünyâya gelip yaşayan bütün âlimler, O’nun ilminden faydalanmışlardır. O’nun nutuklarını, hutbelerini, mektuplarını ve özlü sözlerinden derlenen ve Abdülbâki Gölpınarlı tercümesiyle yayınlanan ‘Nehc’ül Belâga’ isimli eser, günümüz devlet adamları tarafından da faydalanılması gereken bir kaynaktır.  Hz. Ali, dînî ilimler konusunda âlim mertebesinde bilgi sâhibi idi. Din dışı konularda da geniş ve derin bilgilere sâhipti. Belâ ve musibetlerle pişmiş, hazineler değerinde tecrübeler kazanmıştı.

O’nun gösterdiği cesâret ve fedâkârlık benzersizdir. Peygamber Efendimiz: ‘Ya Ali! Bu gece benim yatağımda yat.’ Dediğinde, bir suikast eyleminin gerçekleştirileceğini sezinlemişti. Buna rağmen en ufak bir itiraza yeltenmeden, hiçbir tereddüde kapılmadan, bütün gece o yatakta yattı.

***

Alevîlik çok ve farklı şekillerde yorumlanıp uygulandığı gibi, günümüz Alevîleri de farklı isimlerle anılmaktadır. Tahtacılar, Çepniler, Bektâşîler, Kızılbaşlar, Nalcılar, Sıraçlar, Abdallar, Arapkirliler, Câferîler... Çok bilinen Alevî adlandırmalarıdır. Bunların her biri üzerinde farklı ve yer yer de yanlış yorumlamalar yapıldığı görülmektedir.                                                       (BİTTİ)