Nuri GÜRGÜR

Avukat

Uzun, Sıcak ve Kurak Mevsimlere Doğru

Sorunlar yumağına dönüşen uzun, sıcak ve kurak bir yaz mevsimini tamamlamak üzereyiz. Üç hafta sonra okullar açılacak; ama takvimlerde yazılanların aksine daha serin ve yağışlı bir döneme geçilmeyeceği, şimdiki iklim şartlarının süreceği anlaşılıyor. 

Dünyada bir süredir küresel ısınma, iklim değişikliği ve bunların yan etkileri konuşuluyor, alınması gereken önlemler tartışılıyor. Endişeler yaygın olmakla beraber çözüm konusunda ortak bir anlaşma yapılabilmiş değil. Başkan Trump ekonomik yük almaktan kaçınıyor. Ülkeler kendi çapları ve şartlarına göre adımlar atıyorlar. Bu ortamda bizim de daha fazla gecikmeden etkili önlemleri içeren planlar hazırlayıp uygulamaya koymamız gerekiyor. Çünkü iklim değişikliğinin olumsuz etkilerini yaşamaya başlıyoruz.

Çok yönlü ağır sorunlarla karşı karşıyayız; bunu herkesin idrak etmesi gerekiyor. Yapılan bilimsel araştırmalar Türkiye’nin sıcak ve kurak bir iklim kuşağına girmekte olduğunu gösteriyor. Yani önümüzdeki dönemlerde de ülkemizin özellikle güney illerinde olağanüstü sıcaklar, kuraklık ve su sıkıntısı yaşanacak. Bu yaz boyunca çıkan yangınlarla tam bir felaket yaşanıyor. Artık sadece ormanlar değil yerleşim yerleri de küle dönüşüyor. Yer altı su kaynakları hızla tükeniyor, göller kuruyor. Susuzlukla karşı karşıyayız.

Bu ve benzer acil sorunlar karşımızda dururken ülke gündeminin üst sıralarını dolduran ve yoğun şekilde tartışılan konulara bakıldığında karamsar olmamak mümkün değil. Gündemi siyasi hesaplar, seçim senaryoları, iktidarda kalma veya gelme çabaları belirliyor.

Devlet adı verilen, toplumların, insanların refahını, huzur ve güvenliğini sağlamakla yükümlü sosyolojik varlık siyasi rekabetin hükmü altına girince işlevini yapamaz hale gelir. Çünkü devlet, kurumlar ve kurallarla oluşur. Batı dünyasında bu hususlar asırlarca etraflı olarak düşünülmüş, çözüm yolları aranmıştır. Devletin erkler üzerinden görevini yapmasının en uygun yolunun kuvvetler ayrılığı, yargının bağımsızlığı, tarafsızlığı, kamunun tüm yaptıklarının şeffaf bir tarzda belli kurullar tarafından denetlenmesi, anayasa mahkemesi vb. gibi organlar olduğu sonucuna varıldı; bunlar istikrarlı zaman içerisinde uygulamaya konuldu. Demokratik yönetimlerde istikrar, güven ve devamlılık sağlandı.

Dolayısıyla bu ülkelerde diploma sahtekârlıkları, rüşvet, yolsuzluk, ihale rezaletleri oluşmasına fırsat verilmez. Hukuk devleti sözde kalmaz, hayatın her alanında yaşanır. Yargıya güven yüksek olduğundan kararları saygıyla karşılanır, toplumsal gerilim ve ayrışma yaşanmaz.

Türkiye maddi, manevi, beşerî, jeopolitik gücü yüksek bir ülkedir. Potansiyelimizin hakkını verebilirsek sorunlarımızın altında ezilmeyiz. Öncelikle kamu yönetiminin partizanlık hastalığından arındırılması, liyakatli, bilgili, sorumluluk duygusu yüksek elemanlarla işler hale getirilmesi, particilerin vesayetinden kurtarılması gerekiyor. Esasen bunlar halkın iradesinin geçerli olduğu demokrasilerle bir tek kişinin yahut bir grubun sözünün geçerli olduğu otokrasilerle farklılıklardır; tercihimizi bu açıdan yapmalıyız.  Rasyonel yönetim ihtiyacını Mehmet Şimşek ikinci defa göreve başlarken belirtmişti ama arkasını getiremedi. Köklü bir yönetim reformu ve zihniyet değişimi yapılamaz ise bu yaz yaşanan sıkıntılar artarak devam edecek, sorunlarımız kartopu gibi büyüyecektir.