Prof. Dr. Sadık Kemal TURAL

Akademisyen

[email protected]

Prof. Dr. Sadık K. Tural’a Tarihten Destana Akan Duyarlılık Kitabına İlişkin Sorular - 5

(BEŞİNCİ BÖLÜM)

 

ÇİĞDEM CEBECİ: Sormasam olmaz bir sorum olacak. Tez hazırlığım dolayısıyla bütün kitaplarınızı okudum. Şu soruyu sormamı gerekli kılan bir durum var: İslâmiyetin birleştiricilik özelliğinin korunması gerektiği düşüncesindesiniz; Kur’ân’da yer alan doğrudan hükümler ve kıssaların içinde yer alan hükümler ile Resûlullâh’ın hadislerindeki hükümlerin dışındaki hüküm konusunda dikkatli ve hassas olunmasını ısrarla söylüyorsunuz.  Bu konular bir edebiyat bilimcinin değil, İslâmcı düşünür ve araştırıcıların işi değil mi? Görüşlerinizi edebiyat metinlerine bağlı olarak söylediğiniz gibi tarih kavramına veya kıssa kavramına bağlı olarak da farklı cümlelerle tekrarlıyorsunuz.  Kültür ve sanat, özellikle edebiyat konularını İslâm diniyle bağlı olarak anlatmanız birçok kişiyi ve beni hem şaşırtıyor, hem mutlu ediyor. Okuduğum bütün kitaplarınızda bu bakış açınızı ısrarla tekrarladığınız görülüyor.  Bu konuda ne söylemek istersiniz?

S K TURAL:  İslâm kavramı, şüphelerden, ayrışmalara yatkınlıktan kurtularak Allah’a teslim olmuşluk demek değil mi? Hem Kur’ân’da yer alan, hem hadislerde bulunan hükümler, ayrışmayı, yasaklamıyor mu? Tefrika kelimesi ayırma, bölme, ayrışma, parçalama anlamlarınagelir. Allah’ın Cebrâil aracılığı ile nebi ve resûllere bildirdiği mutlak hükümler konusunda farklı düşünmekten veya yorumlamaktan doğan ayrılmalara, ayrışmalara tefrika denir. Tefrika, benzeşirliği, bütünlüğü, birlik olmayı yaralayan, ortadan kaldıran sapmalardır aşırılıklardır.  İslam’dan önceki ilâhî vahye dayalı dinleri de, çeşitli inanç öğretilerini de tefrika nitelikli oluşumlar güçsüz ve geçersiz kılmıştır. Allah Kur’’ân’da bölünmeyi, ayrışmayı apaçık hikmetli hükümlerle yasaklamıştır. Tefrika, aynı bütünün parçası iken veya öyle görünürken Kur’ândaki hükümlerin anlamını ve uygulanmasını değiştirmeye varan ayrışma nitelikli farklılaşmalardır. Hz. Muhammed, Müslümanların birbirini sevmesini, birbirleriyle hayır ve hasenatta yarışmaları gerektiğini vurgulayan hadisleri ile tefrikaları önlemeye çalışmıştır.  Ayrılmanın, ayrışmanın sebeplerinden biri ve hattâ birincisi şudur: İdarî güç kullanımında öne geçme, özgürlükleri sınırlama hak ve yetkisini kullanma, iktidar adlı siyasî otoriteye ya sahip ve hâkim olma veya ortak sayılma hakkı kazanma adına, dinî hükümleri kullanma anlayışlı gruplaşmalar...  İnsan ve toplum için İslâmî bir hüküm üreten âyete ve hadise dayanıyorsa bir şey denilemez.  Fıkıh konusundaki büyük bilge bilginlerin farklı görüşlerine zehap (görüş) , o zehaplara bağlı yorum ve uygulamalara mezhep denilir. Bilginler arasındaki görüş farkları ihtilaflardır.  Kur’ân, Hadis hükümlerini bir konu veya mesele ile sınırlı olmak şartı ile farklıca anlama ve anlatma ihtiyacına bağlı yorumlara ihtilaf denilmektedir. Tefrika ise,  farklı anlamayı, imanlaştıran, inat, ısrar ve öfke ile savunan, kendinden farklı düşüneni imansızlıkla damgalayan sığlıkların ve sapmaların adıdır, niteliğidir. Bu türden hâlleri görünce fikrimi söylemeyeyim mi?

Bediî tefekkürü eserleştirmek anlamını taşıyan edebiyattan sayılmak bir ölçüttür. Edebiyattan sayılan ve konusunu tarihten alan piyes, hikâye, roman veya senaryo yazmak çok zordur, bu konuda başarı sağlamış eser sayısı da azdır. Hiciv, taşlama nitelikli metinlerde bediî tefekkürü yakalamak da, insanı gerçekten temsil eden ve bayağılığa düşmeyen komik olanı -trajik yanıyla- edebiyattan sayılan esere dönüştürmek de çok zordur.   İnanç savunuculuğu adına bu tür eserleri yazanların basitliğe ve/veya militanlığa teslim olma ihtimali çok fazladır. İslâmî konuları işleyen edebî olma iddialı eserler ile flimlerin yanlışlarını görmeyelim mi, göstermeyelim mi?

İslâmcılık kavramı adına sunulan düşüncelerin bir kısmının tefrika ögesi oluşturduğunu yok mu sayalım?  Emevî ve Abbasî yönetimlerinin İslâm’ı siyaset ideolojisi yapan, karşısındakileri susturan veya yok eden anlayışının şehitleri olan Hz. Hüseyin’i, İmam Âzam’ı  düşünüp bin küsur sene sonra aynı hadiselerin tekrar edilmesi ihtimalinin Türkiye’de yaşanmasına karşı çıkılması gerekmez mi?

Tarihe bakarak yakaladığımız büyük olumsuzlukların Türk devletlerini güçsüz, milletini bütünlüksüz kılıp sömürgecilerin işine yaradığını anlatmayalım mı? Hz. Sümeyye’nin trajedisini, Nesimî’nin çilesini,   Sarp Yokuş’un nimetini anlatanları veya benzer konuları militanlaşmadan sunan edebî eserleri alkışlamayalım mı? 

Çiğdem Cebeci olarak sen neleri gündemde tutmaya çalıştığımı, neleri anlatma ihtiyacıyla kıvrandığımı anlamış ve soruları hazırlamışsın. Senin gibi zeki ve çalışkan gençlerin sayılarının artarak akademik hayatın içinde olması dileğimi Allah’ımıza arz ediyorum. Soruların için teşekkürler ediyorum.