Prof. Dr. Sadık Kemal TURAL

Akademisyen

[email protected]

Millî Bilinç ve Şiir Üzerine- 5

(BEŞİNCİ BÖLÜM)

Şiirin oluştuğu rahme düşen ilk uyarım, ilk öge, duygudur. Duygu nedir? Kalbi saran  incecik damarları büzüp büzüp bırakan, kalp atışlarını değiştirip beynimizdeki salgı merkezlerinin her türlüsünü harekete geçiren hâlin adına duygu denir. Şiir denilen varlığa dönüşecek olan cenin’i oluşturan, duygu… İnsanı bir örsün altında bir çekiçle döve döve biçimlendiren hâlin adına duygu denir: Sevgi, şefkat, merhamet, tutku, nefret, özlem vs. bunlar duygu…

Sonra akıl… Akıl; iyi ile kötü, doğru ile yanlış, uzak ile yakın, haklı ile haksız olanın,  farklı yahut aynı olanın farklılığını yahut aynılığını kavrayıp yanlışsız biçimde hükme bağlama gücü, davranış gösterebilme başarısı...

Sonra hayâl… Kapadıkça gözünüzü göz kapaklarınızın arkasındaki dünyayı yeni baştan, fakat az çok farklı biçimde görüyor olmanın adı hayâldir. Hayâl etme, bir insanın iç dünyasına taşınmış fotoğraflardır dense de olur.

Hayâl, rüyaya benzer ama rüya denen olgu, oluşum biçimi, etkisi ve anlamı bakımından hayâlden daha karmaşık bir âlem…

Şiirin üç yanı, üç temeli var: Duygu; akıl ve fikir; Hayâl… Bunların her birinin en seçkin kelimelerle bütünleştirilmiş konuma taşınarak âhenkli bir yapıyla söze dökülmesine şiir denir; bunu başarana da şair...

Lütfullah Bilgin Beyefendi, Elâzığ’da başlatılıp yaşatılmasına devam edilen Hazar Şiir Akşamları’na beni davet ettiğinde, Sivrice'de, "Şiir ne değildir, bunu bir anlatın da dinleyelim." dedi. Doğrudur. Şiir'in ne olduğu kolayca anlatılamaz; bilen de  herkesin anlayacağı üslûpla anlatamaz.

Şiir, akıl veya bilim değildir; ama, akılsızdan da şair olmaz. İdeolojinin çığırtkanı, ideolojinin kuklası olan, bildiriye dönüşme eğilimi gösteren âhenkli ve güzel gibi görünen sözler şiir sayılmaz.

Şiir insanın yaradılışının ve benzeşirliğinin sırrını çözme uğrunda, aklın, duygu, hayâl ve sezgiyi yıkanarak kullanılmasını ister…

Şiir, duygu temelinde varlık kazanıyor; ama, duygu selinde boğulan insandan şair olmaz. Şiir, duyguların kabarıp coşkunluğu sonunda değil, imbiklenmiş, ortaklaşılığa taşınmışlığın sonucunda oluşan uyarımların ürünüdür. Şiir, hayâl ile bezenir, süslenir ve hayâlimizi besler, ama akıl hastanesinde tedavi gören insanların, zaman zaman insanı hayrete düşüren hayâlleri şiir değildir.

Şiir; duygu, düşünce ve hayâlin, günlük dilin imkânlarının üstünde bir imbiklenmişlik sonucunda,  örtülendirilmiş ifadeye dönüştürülmesidir.

Bakın Elazığ'lı şair ne diyor:

"Yüzünde göz izi var / Sana kim baktı yârim."

Bana bir bilgin getirin, filoloji profesörü olsun; bu kıskançlık sağnağını, bu sevmenin derinliğini gösteren ifadeyi, bir başka dile çevirsin... Ben bu ifadeyi yaratan millete ve hassasiyetine kurban olurum.

Türkçe zengin ve çok güçlü bir şiir ve anlaşma dili... Bakınız nasıl?

"Sadık Hoca bugün şiirin ne olmadığını anlatmaya çalıştı; biz de dinledik. "Siz yoksa gelemeyenlerden misiniz?" Buradaki  "Siz yoksa gelemeyenlerden misiniz?" soru cümlesini beş kelimeden daha az söz ile başka bir dile çevirebileni arıyorum, var ise beri gelsin. Ben bu dile kurban olurum, bu dile mensup olma bilinci taşıyanları alkışlarım.