M. Halistin KUKUL

Şair - Yazar

[email protected]

'Katil' (Türk Dili Kurultayı'nın İlk Defa Toplanması'nın 93. Yılı Münâsebetiyle)

“Türkçe yazıldığı gibi okunan” ve “okunduğu gibi yazılan bir dil” olduğuna göre, başlık olarak yazdığım bu kelimeyi (K-A-T-İ-L) diye okumaktan başka çâremiz yoktur.

Daha evvel de birkaç kez yazdım. Sâdece bu kelimeyi değil, benzerlerini de ele alarak tekliflerde bulundum. Bunun için, sakın, “Durup dururken, bu da nereden çıktı?” demeyiniz.

Geçenlerde, kıymetli romancımız Emine Özgenç’le Türkçe hakkında bir istişâremiz sırasında, söz dönüp dolaşıp bu kelimeye geldi. Bu sebeple, tekrar üzerinde durmayı gerekli gördüm.

Önce, TÜRK DİL KURUMU tarafından (ANKARA 1994) yayınlanan “OKUL SÖZLÜĞÜ”nden bir örnekle başlayayım. OKUL SÖZLÜĞÜ dedimse, sakın bunu, “Aman, Okul Sözlüğü, ne olacak!..” deyip geçiştirmeye çalışmayalım. Muhakkaktır ki, dilimiz Türkçe, bizi, geleceğe bağlayan yegâne unsur ve en önemli vasıtadır...  

Bu sözlük, TDK Sözlük Bilim ve Uygulama Kolu Başkanı Prof. Dr. İsmail Parlatır, TDK Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Hamza Zülfikar ve TDK Aslî Üyesi Prof. Dr. Nevzat Gözaydın tarafından hazırlanmıştır.

Öyleyse; bu yazılışıyla, bu kelimenin okunuşunu ve mânasını, sözünü ettiğim sözlükten nakledeyim:

“Katil (I) is. (ka:til) (k kalın okunur) Ar. İnsan öldüren kimse, cani: Polisler katilleri yakalamak için gece gündüz çalışırlar.

Katil, -tli (II) is. (k kalın okunur) Ar. Öldürme: Katil olayı.” (Sf. 435)

Önce; (I) ve (II) diye yazılan Romen rakamlarından başlayayım. (1) ve (2) demek varken, Romalılar’dan kalma bu rakamları kullanmanın ne mânası vardır?

Biz/vatandaş/öğrenci veya tahsilli-tahsilsiz herkes, bu iki (katil) arasındaki okunuş ve yazılış farkını nereden bileceğiz?

Bir diğer husus, (cani) Mİ, (câni) Mİ?

Madde (II)deki, “Öldürme: Katil olayı”ndan ne denilmek isteniyor? Birinci (katil), “cani” ise, maktül yâni öldürülen/ölü/öldürülmüş olan, nerede?

Hepsi (katil) okunup, (katil) yazılacak, öyle mi?

Bu kelime; öldüren yâni câni mânasında bâzen (katil), bâzen (kâtil) bâzen de (katil) olarak yazılmaktadır. Bunlardan, bu sözlükte ifade edilen en yakın mâna ((ka:til)dir.  Öyleyse; iki harf arasına (:) işâretini koymak yerine, (a)nın üzerine, bir uzatma (-) işâreti konması daha uygun olmaz MI?

Esasen, bunu teklif edeli yıllar oldu ammâ, ‘istişâre ve fikre saygı olmayınca’ herkes bildiğini okuyor.

Kaldı ki, bu sözlükte, inceltme işreti (^) târifi de mevcut değil.  Ne var, peki? Düzeltme işâreti var…

Aynen şöyle deniyor: “düzeltme işareti is. Dilimize yabancı dillerden geçmiş kelimelerde kalın ünlü ile birlikte söylenen k, g, l, ünsüzlerinin önündeki ünlüleri ince okutmak, bu kelimelerdeki uzun ünlüleri belirtmek veya yazılışları aynı fakat anlamları farklı olan kelimeleri birbirinden ayırmak için kullanılan işaret. (^): dükkân, yadigâr, ahlâk, âlim, âmir; varis, vâris; hala, hâlâ; kar, kâr vb.” (Sf. 257)

791. sayfada ise, “uzatma işareti bk. Düzeltme işareti.” deniliyor.

Peki; bu işaretin (^) vazifesi “ince okutmak” ise, -ki, senelerden beri uygulanan ‘doğru’ kaide budur ve buna “inceltme işâreti denir- “düzeltme” veya “uzatma” işi nereden çıkıyor?

Bu mevzu açılmışken, bir başka sözlükten de (Misalli Büyük Türkçe Sözlük, İlhan Ayverdi, Kubbealtı Lugatı, İstanbul 2011) bir nakil yaptıktan ve örnek verdikten sonra devam edeyim:

“İnceltme işâreti: Düzeltme işâreti. “(Sf. 561)

 “Düzeltme işâreti: Uzun olan kalın seslilerle birlikte söylenen alıntı kelimelerdeki “g”, ”k” ve “l” harflerini ince okutmak için kullanılan işâret, inceltme işâreti (Arapça ve batı dillerinden Türkçe’ye geçen bâzı kelimelerde bulunan ince “l” den sonra sesli üzerine bu işâretin konması doğru değildir: Telâffuz-telaffuz, lütuf-lutuf, lâtife-latife, lügat-lugat, lâik-laik vb). (Sf. 318)

Yâni; “lugat” yazıp, “lügat” okuyacağız, öyle mi?  Zâten; kaynak olarak aldığım eserin başlığında “…Sözlük” ve yayıncı için ise “...Lugatı” deniliyor!..Bu da ayrı bir husus değil mi?

Devam ediyorum:

“Uzatma işâreti: Yabancı dillerden alıntı kelimelerde uzun okunması gereken sesleri belirtmek için kullanılan işâret (^), şapka. Bk. İnceltme işâreti. “(Sf. 1292)

Şaka gibi, değil mi?!..Aynı işâret; bir yerde “înceltme”, bir yerde “düzeltme”, bir yerde “uzatma” ve anlaşılan o ki, umûmî olarak da “şapka” oluyor!..

Meselâ; (katil) kelimesindeki (a)nın üzerine, bir (^) inceltme/düzeltme/uzatma işâreti koysak yâni -kestirmeden- “şapka” koysak, (kâtil) yazsak, -bu mantığa göre- olmaz mı?

 (Yâni) dedim...Bana, TDK olarak anlatın, bu kelimeyi, Türk hançeresine göre, doğru MU yazdım?

(Yani) Mİ, (yâni) Mİ, (yaani) Mİ yoksa (ya’ni) Mİ diyelim? Nane mi diyelim, nâne mi, naane mi? Gazi Mİ diyelim, gâzi Mİ, gaazi Mİ? Câmii Mİ diyelim, câmisi Mİ? Diyelim?

Bence ‘câmisi’ Türkçe’ye en uygunu!..

Söz câmi’ye gelmişken, cap-canlı bir örnek vereyim. Bir Cuma namazını kıldığım, T(ı)rabzon’un Beşikdüzü İlçesi’nde bir câmi tabelâsında şunlar yazıyor:

“BEŞİKDÜZÜ MÜFTÜLÜĞÜ

ZEMBEREK MAHALLE CAMİİ   1879”

“…Mahalle Camii” Mİ? yoksa ‘…MAHALLESİ CÂMİSİ’ mi?

Türkçe Dilbilgisi ve Türk hançeresi, bize ikinciyi işâret ediyor.

Prof. Dr. Mehmet Kaplan: “Türkiye’nin en mühim kültür davası, hiç şüphesiz dil davasıdır.” der ki, çok doğrudur. Ancak; burada da Tıpkı (tava) der gibi, (dava) mı diyelim, (dâvâ) mı diyelim, (da’va) mı diyelim, ne dersiniz?          

Yapılan îzahların F(ı)ransız, Alman veya Arap değil, TÜRK hançeresine göre tanzimi gerekmez mi?

Plan mı diyelim yoksa (pilân) mı? Kriz mi diyelim yoksa (kıriz) mi? Trabzon mu diyelim yoksa (Tırabzon) mu? Ne dersiniz?

Galiba mı diyelim, gâliba mı, gaaliba mı? Kabiliyet mi diyelim, kâbiliyet mi yoksa kaabiliyet mi? Gaye mi, gâye mi, gaaye mi diyelim?

TDK, hazır kelimeleri, milletin hizmetine sunmaktaki beceriksizliğini hâlâ devam ettiriyor!..

Bu kelimeyi, yâni, “katil’i, bu sözlükten başka, iki farklı sözlükteki bilgilerle de ele alalım:

Bu kelimeyle ilgili olarak, yukarıda sözünü ettiğim MİSALLİ BÜYÜK TÜRKÇE SÖZLÜK’te şöyle deniiyor:

“KATİL-KATL (l ince) i. (Ar. Katl) Öldürme, öldürülme.

KÂTİL i. (Ar. Katl “öldürmek’ten kâtil) 1.Cana kıyan, birini öldüren kimse. 2.Öldüren, öldürücü.

 KATÎL sıf. ve i... (Ar. Katl “öldürmek’ten katîl) öldürülmüş, katledilmiş (kimse), maktül.” (Sf. 639)

Örnek arzedeceğim dîğer sözlük ise, KÂMÛS-I TÜRKÎ (Tercüman Gazetesi-Yapı-Kredi bankası Yayını, İstanbul 1985, Sf. 666)’dir.

“KATİL (katl) i. Ar. Öldürme, geberme.

KATÎL s. Ar. Vurulmuş, öldürülmüş. Eşanl. Maktül, küşte. (maktül daha çok kullanılır)

KÂTİL (k kalın okunur) s. Ar. Öldüren, yok eden, ölüme sebep olan.”

Basından iki örnek arzedeyim:

“Salon katiller diye bağırdı!”

  1. Salon, bağırır mı? Salondakiler bağırır… Bu, ayrı bir mesele!.. ”Katiller”, kimler? Ölüler mi?
  2. Katil köpek balığı…Yâni; ‘ölü köpek balığı...’ desem, yanlış mı söylemiş olurum?

Biz, Türk milleti olarak, kendi dil kaidelerimizi başkalarının hançerelerine göre mi tanzim edeceğiz, yoksa kendi kültür yapımızdan süzülüp gelen anlayış /idrâk ve görüşlerimizle mi?

Meselâ; ne demektir, ikide bir (Arapça ve batı dillerinden Türkçe’ye geçen bâzı keimeler…” veya ne demektir, “Yabancı dillerden alıntı kelimelerde…” sözleri?

Hangi “yabancı dillerden?” Rusça’dan mı, Çince’den mi?  Farsça’dan Hintçe’den mi?

Kendi lisânını, kendi şuûrunla dillendirip, dillendirdiğin lisânını da ona göre kaideleştiremiyorsan, bunca zahmet niyedir?

 S(i)pikerler, öldüren kişiyi, hâlâ (katil) diye telâffuz ediyorsa ve “telâffuz” diye okunan kelime de “telaffuz” yazılmalı veya “lugat” yazıp “lügat” okumamız tavsiye ediliyorsa, söyleyeceğim çok söz de kalmıyor!..

Yukarda da söyledim, aynı harfe, hem “inceltme”, hem “düzeltme” hem “uzatma” ve hem de “şapka” deniliyorsa, buna, “Kasketimi çıkarmaktan başka bir şey yapamam!..”

Son söz olarak şunu diyebilirim ki; günümüzün Türkçecileri’nde, Mekteb-i Harbiye-i Şâhâne’den Piyade Asteğmen olarak mezun olup, savaşa katılarak esir düşen ve gencecik yaşında (36) 6 Mart 1920’de vefât eden Ömer Seşfettin ciddiyeti ve hassasiyeti maalesef mevcut değildir!..