Oğuz ÇETİNOĞLU

Ekonomist, Araştırmacı-Yazar

[email protected]

60 Yıllık Dostum Yavuz Bülent Bâkiler’in Ardından…

(İKİNCİ –SON- BÖLÜM)

Yavuz Bülent Bâkiler’in şiirlerinde ve yazılarında, Türk milletinin târihi, edebiyatı, ahlâkı, düşünce sistemi, inancı, örf ve âdetleri, şarkısı, türküsü, masalı ve destanı ile topyekûn kültürü vardır. O, mensubu olduğu Türk milletinin, insanlık târihini en çok etkileyen beşerî güç olduğunu bilir. Bildiklerini şiirleri, nesirleri, sohbet ve konferanslarıyla çok sâde ve alabildiğine tesirli ifâdelerle okuyucularına ve dinleyicilerine aktarır.

Yalnızca Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla bağımsızlığına kavuşan Türk Cumhuriyetleri ve Kıbrıs’la değil, Afganistan, Ahıska, Altay, Balkan, Baltık, Batı Trakya, Dağıstan, Doğu Türkistan, Gagauzeli, Irak, İdil-Ural, İran, Kafkasya, Kalmuk, Karapapak, Kırım, Romanya, Saha, Sibirya, Suriye, Tuva ve Yakut Türkleriyle de gönül bağı vardır. O bağların kopmasıyla küçüleceğimizin, güç kaybına uğrayacağımızın endîşesini taşımaktadır. 

‘Karabağ’da minâresinin yarısı yıkılmış, kubbesi çökmüş câmilerin” sorumluluğunu taşır. Aral Gölü’nde yaşanan çevre felâketi ile yüreği dağlanır. İdealinde; ‘Ben Türk’üm’ diyen herkesin “doğup büyüdükleri ve/veyâ yaşamakta oldukları yurtlarda insanca hayatlarına devam etme hakkına sâhip olması” ülküsü vardır. Onların, aynı zamanda kendilerine ait olduğuna inandıkları ay-yıldızlı bayrağın hür olarak dalgaladığını bilmekle hayata tutunabildiklerine inanmaktadır.

Yavuz Bülent Bâkiler, Anadolu âşığı bir şâirdir. Anadolu kasaba ve köylerinin tozlu topraklı yollarını da kurbağa seslerini de; İstanbul’un, İzmir, Ankara ve Antalya ile diğer şehirlerimizin mâmur semtlerini de sever. Konuştuğu yazdığı Türkçede sevdiği yerlerin rengi, melodisi ve güzellikleri vardır.

Yavuz Bülent Bâkiler de Türkçe’yi çok sevdi ve sevdirdi. O, “Türk dilini öğreniniz! Çünkü Türkler’in uzun sürecek saltanatları olacaktır!” diyen Divânü Lûgaati’t-Türk yazarı Kâşgarlı Mahmud’un ve “Türk dilini seviniz! Çünkü Türklerin en az geçmişleri kadar büyük geleceği olacak ve bu gelecek, o geçmişe dayanacaktır.” Diyen Nihat Sâmi Banarlı’nın vasiyetlerini yerine getirmeye çalışıyor.

Atalarımızın bizlere mîras bıraktığı her güzel şeyi sevdi, sevdirmeye çalıştı. O güzelliklerden biri vatanımız, diğeri Türkçe’mizdir. Ziyâ Gökalp’in;

Vatan ne Türkiye’dir Türklere ne Türkistan
Vatan, büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan

mısralarından da ilham alarak; Turan idealini benimsedi. Turancılığın ne olduğunu ne olmadığını en güzel anlatanlardan biri oldu.

Sevgili Yavuz Bülent’in Türklük şuuru, her vesile ile ön plandadır. Türkçüdür. Fakat ırkçı değildir. Türklük şuuru O’nda; millî, insânî ve İslâmî değerlerin ideal karışımı şeklindedir. Bu değerlerin sırası değişebilir. Ehemmiyeti değişmez, biri diğerinin yerine konulamaz. Her birinin tesir gücü, ölçüsü ve değeri eşittir.

Söz konusu eşitliği Bâkiler’in şiirlerinde ve nesirlerinde, sohbetlerinde görmek mümkündür: Sivas’ın yoksulluğu ve garipliği ile kahırlanan gönlü, alnı kilim seccadeye değdiğinde ve sonra elleri duaya kalktığında ufka bakan gözlerinin önünde lâlelerden, güllerden, karanfillerden ve Hâr-ı Bülbüllerden oluşan huzur çiçekleri açar. Lâle; âlemlerin Rabbî (Subhanehu ve Teâlâ)’dir. Güller Hz. Muhammed (s.a.v.) kokar. Karanfiller Hz. Ali (sav) hüznüdür. Har’ı Bülbül Karabağ’dır, Azerbaycan’dır, Turan’dır. Acıları bal eyleyen saadetler gönlünde hevenk hevenktir. Hevenkler, şiirdir, nesirdir, sohbettir… Tohumları, Anadolu’ya yayılır, Turan’a serpilir. Mısralar, satırlar ve kelimeler imbikten süzülmüş gibi saf ve sâdedir. Fakat asla soğuk ve kuru değildir. Sivas’ın kuru soğuğuna inat sımsıcaktır, derindir ve engindir. Tek başına iri bir kaya bloku kadar katı kelimeler bile onun sevgi teknesinde aşkla yoğrularak; millî, mânevî ve insânî değerlerimizle nakışlanarak lezzeti ve râyihası unutulmayacak gıdâlar gibi mısralara, satırlara, sözlere yerleştirilir, ruhlara gönüllere sunulur.

Yavuz Bülent Bâkiler’in şiirlerinde de aynı özellikleri bulmak mümkün. O’nun şiirlerini her okuyuşunuzda veyâ dinleyişinizde bir öncekinde farkına varamadığınız tatlar, râyihâlar bulursunuz. Duyguları laf kalabalığından arındırarak, kelimelere şâirâne çağrışımlarla atlastan libaslar giydirerek ve de kuyumcu terâzisinde tartıp, mikrometle ile ölçtükten sonra mısralara yerleştiren usta bir şâirdir.

Yavuz Bülent Bâkiler, ‘şâir’ olarak bilinir. Evet; Bâkiler, şâirdir. Aynı zamanda hukukçudur, hatiptir, geniş mânâda kültür adamıdır. Bir miktar da siyâset adamlığı varsa da hesaba katılmayabilir. Bu durum, O’nun için bir noksanlık sayılmamalı. Aksine meziyettir. Çünkü O; siyâsette, duruma göre söylenmesi gerekenleri değil, doğru bildiğini, hattâ daha da mühimi, bildiği doğruları söylemiştir. Siyâsette, liderin keyfini kaçıracak doğrular yerine, dinleyenin hoşuna gidecek yalanlar söylenir. Bâkiler ise doğruları konuşan dosdoğru adamdır. Sivas’ta, muhtemelen çevresinin yönlendirmesiyle girdiği siyâset hayâtındaki şanssızlığının sebebi kendisidir. Fakat şanssızlığının ayıbı kendisine ait değildir. Türkiye’mizdeki siyâset hayâtında, iktisattaki Greşam Kanunu geçerlidir. 1519-1579 yılları arasında yaşayan İngiliz iktisatçı Sir Thomas Gresham, “Kötü para iyi parayı kovar.” Diyor. Ülkemizdeki siyâsî hayatta kötü siyâsetçi, iyi siyâsetçiyi saf dışı bırakıyor.

Bülent Bâkiler’in iyi bir şâir, kalemini bir kılınç gibi, kelimeleri ok gibi kullanabilen bir edip, dinleyicisini teshir eden iyi bir hatiptir.

Kıymetli edip ve hatibimiz, değişik unvanlarla üstlendiği vazifelerinde dâimâ en iyi hizmeti vermeye çalıştı.

Bâkiler’in şiirlerini sık sık okuyanlar ve bu sebeple ezberleyebilenler, sözün kalabalıkları arasına sıkıştırdıkları YBB markalı mısralarla, dinleyicilerini ferahlatabilirler ve arada duygu köprüleri kurabilirler. Çünkü Bâkiler, şiir gergefinde kelimeleri incitmeden, ezip büzmeden, duygu örsünde, tüyden hafif, pamuktan yumuşak sevgi çekiciyle şekillendirdikten sonra mısralara yerleştirmiştir 

Sevgili Bâkiler, her fırsatta Türk dünyâsını dolaşmış, dolaşmakla kalmayıp, gördüklerini gönül gözüyle incelemiş, sonra duygu ve düşüncelerini, kuyumcu terâzisinde tartıp, kumpasla ölçtüğü kelimeleri ilmik ilmik işleyip, nakışladığı cümlelerle, mısra-ı bercesteler oluşturarak okuyucuya sunmuştur. O’nun bu mısralarını okuyup da 22.000.000 kilometrekarelik Türk dünyâsını, gönlünün en mûtenâ köşesine yerleştirmeyen Türk sayısı azdır. O, Üsküp’ten Kosova’ya uzanan yollarda, Azerbaycan’ın tar seslerinin eşlik etiği şiir dolu topraklarında, Türkistan’ın uçsuz bucaksız bozkırlarında dolaşırken oralarda sâdece göz izini değil, gözyaşlarını da bırakmıştır.

Yavuz Bülent Bâkiler; Ârif Nihat Asya, Osman Yüksel Serdengeçti, Bahtiyar Vahapzâde gibi şâirler ve edipler zincirinin bir halkasıdır. Türk yurtları ve Türk seciyesi söz konusu olduğunda, demiryolu rayları gibi paralel ve aynı istikamet üzeredirler. Hepsi Türk ahlâkındaki inceliği, derinliği, enginliği, nezâketi ve nezâheti… gergefteki oya gibi işlemişlerdir.

‘Adamın Hası’ olan Aziz ve muhterem Yavuz Bülent Bakiler, 28 Eylül 2025 Pazar gününün gecesi Rahmet-i Rahman’a kavuştu.

Türk milletinin başı sağ olsun.