Yazar, Şâir, Edip ve Hatip
YAVUZ BÜLENT BÂKİLER’İN ARDINDAN
Şiir Sanatının İmkânlarıyla Annelik Duygusu - 2 (İKİNCİ BÖLÜM)
Şiirin, Yapısı ve Çarpıcılığı Farklıdır
Her nazım şiir değil, her şiir nazım değil… Şiir, malzemesi dil, hedefi ise okuyanı dinleyeni heyecânlandırıp, o metinle bütünleştirici bir etki uyandırmak olan yüksek iletişimli bir bütünlüktür.
Şu tanım cümlemizi tekrarlayalım:
Şiir, vahiy ile cinnet arasında koşuşturan insânoğlunun, bu çileli savruluşları sırasında, idrâkinin, örtülenmişi görebilme ve gösterebilme arzusuyla tutuşup, zihnindeki duygu, hayâl ve fikirlere ait heyecân patlamalarını paylaşma ihtiyâcıyla anlamca yoğun, âhenkçe etkili bir bütünlüğe dönüştürmesidir.
Şiirin yapısı, rüyâlarda olduğu gibi, kendine has bir özel mantıktan, sarsıcı heyecânlardan, örtülenmiş inceliklerden oluşur. Şiir, rüyâlarda olduğu gibi, zamanın da mekânın da değer ve davranışların da mantığın kendine has kurallarından farklıca bir idrâk ve tefekkür ile oluşturulmuş yeni bir bütünlüktür. Şâirden şâire az-çok değişen bu özel idrâk, özel tefekkür ve özelleşmiş ifâde, şiire farklı bir yapı kazandırıyor.
Şiir okuyan/dinleyen her insan, kendi mizâcı, karakteri yönünde bir uyarılma ve etkilenme sonucunda, kendine göre izlenimlere ve yorumlara sâhip olur. Bâzı insanlar, nazımdan/şiirden aldıkları uyarımların, kendilerini etkileyişini, heyecânlandırışını yazarak paylaşmaya çalışabilir. Bu şahsî, keyfî ve özel açıklama ve değerlendirmelerin başkalarını bağlaması düşünülemez. Edebî metinleri edebiyat bilimcilerin tenkitçi tavırla yoğrulmuş ifâdelerinden öğrenmek daha doğru olur. Edebiyat bilimciler, -yöntemli sorular aracılığıyla- şiirin dünyâsına girilmesine; yapısının büyük ölçüde çözülebilirliğine katkı sağlayan insanlardır.
ÂHENK, ŞEKİL, BEDİÎ TEFEKKÜR[1]
Şiir ve nazmı birlikte düşünerek söyleyelim, bu özel dünyânın üç aslî unsuru var:
Şiirin dış cephesi âhenk ve şekle bağlı estetik dünyâdır: Şâir, âhengi sağlamak üzere dil denen malzeme içinden hangilerini tercih edip kullanmıştır? Türk şiir bilgisine ait kurallı/yaygın uygulamalardan hangi şekil unsurlarını benimsemiş, hangileri şahsî tercihidir? Dil denilen, hem tuğla hem harç işlevli malzemenin, şiirin mimârîsine nasıl yansıdığı önde gelen meraklardandır. Şiiri yoğuran, tema, ilham ve çağrışımlar hangi inceliklerle, estetik heyecânın yoğurduğu bediî tefekkür nitelikli bir bütünlüğe dönüştürülüp sunulmuştur?
Şiirin mimârîsini oluşturan bu üç asıl unsura ait incelikler, yöntemli sorular yardımıyla daha aydınlık hâle getirilebilir.
Biz, bu asıl unsurlara ait bâzı teorik bilgilere kısa kısa dokunup geçmekle yetinelim…
Âhenk
Hangi büyüklükte olursa olsun bir bütünlüğün -veyâ parçanın- parçacıklarının birbiriyle mutlak uyumuna âhenk denir. Âhenk kavramı öncelikle mûsikînin, sonra nazmın, sonra da estetik yanı veyâ yönü bulunan her bütünlüğün yapı özelliklerinden biridir. Konu şiir olunca, âhenk kavramının tanımı biraz daha farklılaşır: Kelimelerin yan yana getirilirken ve ifâdelendirilirken kendine has bir ezgi (melodi) oluşturmasına, işitme duyusu aracılığıyla insânın zihninde mûsikîye yakın bir etki yapmasına âhenk denir. Âhenk, söze dayalı bir ifâdenin,
a-) özel bir ritim (vezin, ölçü) kullanımının;
b-) kelimelerin bünyesindeki ünlü ve ünsüzlerin birbiriyle uyumlanması (armoni: asonans ve aliterasyon)nın;
c-) mısra denilen satırların sonundaki birbiriyle ses benzeşirlik (kafiye) gösteren kelimelerin insan kulağında meydana getirdiği ezgi (nağme, melodi, mûsikî)ye benzer etkiler ile meydana gelen ses güzelliklerinin toplamıdır.
Şiirdeki âhenk, ritim (vezin, ölçü, metrik) ve armoni kavramlarına bağlı sorular yöneltilerek hükme bağlanılır.
Hece ölçüsünün atların koşmasıyla, aruz vezninin ise, devenin çöldeki yürüyüş ritmiyle ilgili olduğu söylenegelmiştir. Türklerin nazım denilen söz kalıbını hece vezniyle oluşturduğu ve gelenekli nazım şekilleriyle bu ölçünün uyum gösterdiği vurgulanması gereken bir husustur. Aruz vezninin de şiirimizde uzunca bir süre hâkim olduğunu, hattâ Türklerin fazlaca tercih ettiği kalıpların bulunduğunu da belirtelim. Bâzı nazımlar için serbest veyâ vezinsiz denilir; vezinsiz sanılanların da -eğer başarılı bir şâire aitse- serbest müstezatlara benzeyen farklıca bir yapısı olduğunu görebilir, gösterebiliriz. (DEVAM EDECEK)
[1] Bu üç aslî yapı, birbirini tamamlayarak şiiriyet denilen bir iklim meydana getirmektedir. O iklime, şahsî ve keyfî tavırlarla değil, ortak kavram, terim ve bunlara bağlı metin tahlil edici ortak sorulardan oluşan yöntemli meraklarla yaklaşılması daha doğru olur.