Yazar, Şâir, Edip ve Hatip
YAVUZ BÜLENT BÂKİLER’İN ARDINDAN
Şiir Sanatının İmkânlarıyla Annelik Duygusu (ÜÇÜNCÜ BÖLÜM)
Şekil
Şekil, bir varlığın görme ve dokunma duyularımıza gönderdiği uyarımlara bağlı olarak verilen hükümlerdir. Her varlık mutlaka bir şekil (dış yapı, biçim) taşıyarak zihnimizdeki yerini alır. Kelimeler hem anlamca etkili hem de âhenk uyandıracak dikkatlilikle kullanılarak, mısra denilen yapıyı; mısralar da kümelendirilerek, ya bağımsız ya yarı bağımlı bütünlükleri oluşturur. Genel olarak nazım, özel olarak şiir, mısra denilen parçacığın, diğer mısralarla uyumlandırılarak oluşturulan kümelenmeye bağlı bir şekle sâhiptir. Mısra kümelenmelerinin geleneğe bağlı olanları (gelenekli sâbit nazım şekilleri) da son yüz elli yıl içinde Avrupalı halklardan alınanları da bir kurala bağlanamayanları da şâirin, irâdesini ve tercih hakkını kullandığı bir tasarruf alanıdır.
Son iki yüz yıl içinde, eğitimden alınan pay, şehirleşme, iletişimdeki çeşitlenme ve hızlanma, rejime bağlı dönüşümler, bütün dünyâda, özellikle de Türk kökenli halklarda değişmelere yol açtı. Bu değişmelerin bir kısmı da zevke bağlı yöneliş ve tercihler alanına ait kuvvetli arayışlara bağlı sonuçlardır.
1940’lı yıllardan itibâren, Türk aydınlarında da şehirlileşme sıkıntıları yaşayan geniş kitlelerde de edebiyat ve şiir konusunda çok belirgin arayışlar ve sürtüşmeler yaşandı. Zevk değişmelerine, farklı tema ve üslup arz ve taleplerine bağlı zorlamalar, geleneği olan yapılarda değişim ve dönüşümlere sebep oldu. Türk şiirinin gelenekli nazım şekilleri de, âhenge bağlı kuralları da şâirlerin şahsî tasarrufları karşısında geri çekildi. Gerek klâsik edebiyatımızdan veyâ halk zevkımizden gelen, gerekse Batı’dan aldığımız, mısraların kümelenişi ile kafiye konusuna ait kurallar ve yapı’lar, şâirlerin tasarruflarıyla daha farklı bütünlüklere dönüştü.
Bediî Tefekkür
Bediî tefekkür kavramıyla anlaşılmasını istediğimiz şudur: Nazım/şiir denilen paylaşılmak üzere ortaya konan bütünlükteki, duygu, düşünce, sezgi, hayâl, ilham kavramlarına bağlı tercihlerin, başkalarını etkilemesi; güzelliğe bağlı heyecânlar uyandırması için, dilin imkânlarından doğan zevk imbiğinden geçirilme ve söze taşınma başarısıdır. Bediî tefekkür, şâirin bilgi ve birikimi ölçüsünde, zihindeki yanardağın lavlarınının, dışarıya akmasında, söze taşınmasında gösterdiği zevk titizliğidir. Kaynağında duygu ve hayâl depremleri bulunan bu söze taşınma işlemi ise, sıradan veyâ özensiz yahut kendiliğinden oluşup sonuçlanan bir işlem değildir. Bediî tefekkür, muhâtâbında duygu, hayâl ve düşünce açılımlarına, bunlara bağlı heyecânlara yol açmak, kalıcı etki bırakmak niyeti taşıyan, yüksek bir haberleşmedir… Bu yüksek haberleşme ise, kelimelerin çok dikkatli ve özenli seçimi sonucunda, hem -hâşâ- dînî metinler gibi örtülenmişlik hem yüksek mahkeme kararları gibi benzer durumları içine alan heyecâna bağlı tefekkür uyandırmak özelliği taşımaktadır.
Heyecânlar, hem türleri hem şiddetleri bakımından farklı olan, zihin odaklı, davranış tezâhürlü sarsıntılardır, depremlerdir. Basit, bayağı, korkulara bağlı veyâ âde olan heyecânlardan, insanda merhamet, şefkat, aşk, yardımseverlik, saygı ve fedâkârlık ile vecd uyandıranlara kadar, kalbin ritmini değiştiren birçok durum… Bu durumlar sözün imkânlarıyla buluşturulabildiğinde, şiir denilen dünyânın mimârîsini kurarlar… O mimârînin en önemli yanı, sözlüğe hâkim olma, kelime denilen malzemeyi iyi kullanma ve heyecânın bediî (estetik) tefekküre dönüştürülme işlemidir.
Şiirdeki bediî tefekkür, bir ana kavram etrafında gelişip kompozisyon hâlini alan ana tema’nın zevk bakımından ilgi gören, heyecân bakımından okuyucuyla bütünleşen bir etki taşımasıdır. Şâirin zihninde paylaşılası türden duygu, düşünce, hayâl, ilham ve zevk patlamalarına yol açan bir ana kavram ve ana tema, şiiri dokuyan kelimelerden anlaşılacağı ve hattâ şiirin adında bulunabileceği gibi, nâdiren örtülenmiş de olabilir.
Biz bu kısa yazıda ANALAR şiirinin yapısının asıl unsurlarından olan âhenk ve şekil bilgisi konusundaki sorularımızı ve meraklarımızı derinleştirmeyeceğiz. (DEVAM EDECEK)