Oğuz ÇETİNOĞLU

Ekonomist, Araştırmacı-Yazar

[email protected]

Sait Fâik Abasıyanık Kitaplığı

Sait Fâik Abasıyanık (Adapazarı, 18 Kasım 1906 – İstanbul, 11 Mayıs 1954) 1940 yılından sonra gelişen Türk hikâyeciliğinin en büyük ve şöhretli ismidir. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ne kayıt yaptırdı ise de devam etmedi.  Babasının gönderdiği İsviçre’de bir yıl, Fransa’da üç yıl bohem hayatı yaşamayı tercih ettiğinden üniversite öğretimini tamamlayamadı. Türkiye’ye döndükten sonra kısa sürelerle Türkçe öğretmenliği, gazete muhabirliği yaptı. Babasının vefatından sonra onun işi olan kereste ticâreti ile meşgul oldu. Giriştiği hiçbir işten hoşlanmadı. Başıboş yaşamayı tercih ediyordu. Hayatı boyunca da istikrarlı bir işi ve geliri olmadı. Şöhretli bir hikâyeci olduktan sonra da hayatı ve geliri istikrarsızdı. Âilesinin geliri ile geçim zorluğu yaşamadı. 1935 yılında doğum yeri olan ve 30 yıldır yaşadığı Adapazarı’nı terk edip İstanbul’a yerleşti. Yazları Burgaz Adası’nda, kışları Şişli’de oturuyordu.

Uçurtma’ başlıklı ilk hikâyesi Milliyet Gazetesi’nin sanat sayfasında yayınlandı. Edebiyat çevrelerinde yüksek yankılarla karşılandı. Daha sonra Yaşar Nâbi Nâyır’ın Varlık Dergisi başta olmak üzere çeşitli gazete ve dergilerde yazdı. Hikâyelerinde İstanbul’u ve İstanbulluları konu olarak kullandı. Kalemi kuvvetli, dili akıcı, yazdıkları tesirli idi. Ele aldığı konuları etkileyici bir üslûpla anlattı.  Kısa zamanda büyük bir okuyucu kitlesi kütlesine sâhip oldu.

Ötüken Neşriyat, Abasıyanık’ın hikâyelerini, sonuncusu ‘Seçme Hikâyeler’ adı ile olmak üzere 12 X 19,5 santim ölçülerinde ve 15 adet kitap hâlinde, Büşra Tan E.’nin yayına hazırladığı şekliyle okuyucuya sundu.

‘Semâver’ isimli hikâyesinin özeti:

Ali, yeni bir iş bulmuştu ve çok sevinçliydi. Annesiyle birlikte yaşıyordu ve annesi de bu duruma çok sevinmişti. İşe giderken kahvaltı yapar, semâverden çay içerdi. O kalkmadan annesi her şeyi hazır ederdi. Âile çayına ve fabrikanın karşısındaki güğümde sâlebe bayılıyordu.

Bir gün yine işe gitmek için heyecanla kalktı. Annesiyle kahvaltı yapıp semâverden çay içeceklerdi. Sevinçliydi, işi vardı.

Ali’nin annesine ölüm, komşu misâfir gibi gelmişti. Günlerdir göğsünde hissettiği ağrı nihâyet onu alıp götürmüştü.

Ali, yataktan kalktı, semâvere doğru ilerledi, annesini yığılmış gördü, yanına gitti. Annesi buz kesmişti. İnanamadı ve ağlayamadı. Onu yatağa taşıdı. Akşama doğru ancak komşulara haber verdi. Kabullenemedi, semâverle göz göze geldi, onu kaldırdı ve ağlamaya başladı. Bir daha o evde, semâverde çay kaynamadı.

***

Kalafat’ başlıklı hikâyenin kahramanları; ‘Kalafat’ denen balıkçı ile çırağıdır.  Kalafatın balık avlama derdi, Sivriada’daki kuşların yumurtalarını toplama, balık yemi hazırlama, her gün bir sonraki güne canlı çıkabilmek için üç balıkçının gösterdiği çaba gayet güzel anlatılmıştır. Hikâyeyi anlatan çırağın ruhunda bir yazarlık olduğu, martının ölüşünü anlatmasından anlaşılmaktadır. Hikâyede sıradan bir gün anlatılmış, akşam saatlerinden yatma zamanına kadar olan zaman dilimi tasvirlerle, diyaloglarla, halkın içinden bir dille anlatılmıştır. Gece olup da balıkçılar uykuya dalınca acemi ve yazar ruhlu şâirin Kalafat’ı sırf bir geminin geçişini seyretmesi için uyandırmasıyla ve Kalafat’ın ona “Sen sâhiden kaçıkmışsın” demesiyle hikâyenin birinci kısmı biter.

İkinci kısımda anlatıcının geç uyanmasıyla ve Kalafat’ı sinirlendirmesiyle başlar. Balıkçılarımızın hayatlarını kazanmak için bir günün sabahını nasıl didinerek geçirdiğini anlatarak devam edip gider. Hikâyenin çoğunda balık avlama, tavşan yakalama, yumurta toplama sahneleri anlatılır ve karakterler bize daha çok açıklanır. Sait Fâik’ten beklendiği gibi gayet sâde ve akıcı bir anlatımla hikâye süsten ve gösterişten uzak bir şekilde anlatıcımızın uykuya dalmasıyla biter.

Abasıyanık, bir hikâye ustasıdır. İlk hikâyelerini ‘Semâver’ isimli kitapta topladı. Hikâyelerinde dil ile duyguyu birleştiren ifâdeler kullandı. Dönemin diğer usta hikâyecileri; Sabri Ertem, Memduh Şevket Esendal ve Kemal Tâhir gibi dev isimler idi.  Abasıyanık onlardan farklı olarak insanın ve toplumun gerçeklerine yönelmişti. Psikolojik çözümlemelerle toplumun gerçeklerini konu ediniyordu. Olaylar hakkında değil, olaysızlıklar hakkında yazıyordu. Bu, farklı bir hikâye yazarlığı idi. Kelimeleri iyi seçmesi, cümleleri sağlam kurması; okuyucuyu; çiğnene çiğnene tadı kaçmış, atılmalık olmuş, sakızları çiğner duruma düşürmemesi gerekiyordu. Düşürmedi, başardı. Aynı dönemin yazarları arasında tercih edilir konuma erişti.

O İstanbul’u yaşamakla kalmadı, okuyucuya da yaşattı. Kendisinden yola çıkarak insanların toplum içindeki problemlerini anlattı. İnsanların yaşama biçimi, arzuları, sevinçleri, ıstırapları… Hikâyelerinin başlıca konusu idi. Hikâyedeki şahıslar ise; işsiz fakirler, balıkçılar, kahvehâne sâhibi gibi halktan insanlardı.

Semâver’de hayatın güzelliğini ve tadını bilen, iyi ve güzel yaşayamıyor olsa bile, ümidini kaybetmeyen, bedbin olmayan insanları anlatıyordu. Onlar sevgi insanlarıydı. Hayatı da insanları da seviyorlardı. Abasıyanık, halkın konuşma dili ile ve dilin canlılığından faydalandığı için okuyucu sıkılmıyordu. Bu da ona bolca okuyucu kazandırıyordu.

Aşırı uçlarda gezinenler, Abasıyanık’ı ağır şekilde tenkit etmişler ve hattâ aşağılamışlardır. O yoluna devam etti.

Ötüken Neşriyat’ın okuyucuya sunduğu Sait Fâik Abasıyanık Kitaplığı’nda yer alan 15 kitabın adı: *Son Kuşlar, *Semâver, *Şimdi Sevişme Vakti, *Havuz Başı, *Havada Bulut, *Kayıp Aranıyor, *Mahkeme Kapısı, *Lüzumsuz Adam, *Alemdağ’da Var Bir Yılan,  *Mahalle Kahvesi, *Medârı *Mâişet Motoru, *Kumpanya, *Sarnıç, *Şahmerdan, *Seçme Hikâyeler…

İyi okumalar efendim! 

ÖTÜKEN NEŞRİYAT A. Ş.                                                                                                                                                   
İstiklal Caddesi, Ankara Han Nu: 63/3 Beyoğlu 34433 İstanbul Telefon: 0.212- 251 03 50                                                 
Belgegeçer: 0.212-251 00 12 e-Posta:
[email protected]  www.otuken.com.tr