Prof. Dr. Sadık Kemal TURAL

Akademisyen

[email protected]

Şiir Sanatının İmkânlarıyla Annelik Duygusu - 6

Yazar, Şâir, Edip ve Hatip 
YAVUZ BÜLENT BÂKİLER’İN ARDINDAN  
Şiir Sanatının İmkânlarıyla Annelik Duygusu                             (ALTINCI BÖLÜM)

Bir insanı hayata getirip (doğurup) veyâ o ölçüde sâhiplenip, bebek, çocuk ve ergeni yukarıda sıraladığımız korkulardan kurtarabilecek, onun en yetersiz, güçsüz ve beceriksiz zamanlarında ihtiyaçlarını karşılamayı üstlenecek insan, annedir… Gerçekten duru ve temiz sevgi, karşılıksız şefkat, beklentisiz himâye (arka çıkma, dayanak olma, sâhip çıkma) ve çâresizliğin sınırlarını zorlayan bir fedâkârlık, analık duygusunun hikmetleridir.

Dünyâda anne çocuk ilişkisini anlatmayı deneyen, romanlar, hikâyeler, piyesler ve filmler vardır. Bu konuda en etkili eserler ise nazım nitelikli olanlardır… Annelerin dilinden söylenmiş anonim nitelikli ninniler, ağıtlar, türküler ile anne çocuk ilişkisini anlatan şâirlerin armağanı olan eserler zengin bir dünyâdır.

Bâkiler’in Analar şiirinin bediî tefekkürünü dokuyan ana kavramına biraz daha yakından bakalım:

1939-1945 yılları arasında dünyâyı sarsan, sonunda da atom bombasıyla biten savaş, milyonlarca insânın ölümüne, bir o kadarının yaralanmasına, bunlardan da önemlisi, aile kurumunun yıkılmasına yol açtı. Savaşı cinâyete dönüştüren insanlar, kadınlara ve analık duygusuna suçluluk damgasının vurulmasına sebep oldular. Anneler Günü, hem her türlü olumsuzluğu unutmaya niyet etmişlik hem de annelerden özür dilemek adına bir tür günah çıkarma merâsimi gibidir.

Anne, bir başka canlıyı önce karnında taşıyan, doğumla birlikte, ilk yıllarda her açıdan -yetebildiğince- yavrusunu bakıp besleyip koruyan kadın… Ana, bir başka canlının dünyâya gelmesine, doğumuna aracı olan dişi.

İnsan için annelik, bir yavruyu ya doğurmak, ya emzirmek (sütanne), ya da gelin/damat sâhipliği (kayınvalide) yoluyla kazanılan bir konum, işlev, unvandır. Bu konum ve anlamlara bağlı farklı kullanımlara, üvey anne/analık ve hukûkî bir terim olan koruyucu annelik ile çok sevilen, sayılan hanımlarla kurulan ilişkilerde, anacık, anacığım, ana (anne) denilişini de eklemeliyiz.

ANNELİK, kadında şu yedi özelliği belirginleştiriyor:

Sevme, sevgi duyma (muhabbet),

Kıyamamak, bağışlamayı esas alan acıma (merhamet),

Esirgeme temeline dayanan sevme (şefkat),

Yetersiz, güçsüz olana karşılıksız yardım (himâye, hâmi),

Güvenilir insan, tehlikesiz, güvenlikli ilişki (emniyet),

Sevgi ve şefkatle bağlanılanın uğrunda birçok şeyden vazgeçme, verme (fedâkârlık) ve

Her tür sıkıntıya göğüs germe, şikâyet etmeme (sabır/tahammül).

Anne ile bebek/çocuk arasındaki ruh ve beden ilişkisine ait dünyâyı, bu yedi madde yoğuruyor. Dünyâda anne dışında hiç kimse, bu yedi kavramın yoğurduğu, biçimlendirdiği bir ilişkiye râzı olmaz. Bu yedi ana duygunun toplamı olan duyarlılığın (hassasiyetin) adına analık duygusu denilir. Annelik duygusuyla yoğrulan kadın, bebeğin dünyâsından, çocuğun hayâtından ileriye bakarak, bir yanda geleceğin sisli dünyâsına ait çizgi ve renkleri ümit olan hayâl ve beklentilerle, bir yanda da, evlâdına ait en küçük başarı, en ufak bir olumlu farklılık ile gurur duyma, mutlu olmalarla hayata bağlanır. Hayâtın, şiddetleri farklı, yıkımları ayrı ayrı depremlerden oluştuğunu evlat büyütmüş anneler daha iyi bilirler. İffet ve sadâkâtin beslediği şefkatin öne geçtiği annelik, gösterişten ibâret olan annelikten çok farklı duygular ve davranışlar dünyâsıdır. Analık duygusu evliyalardaki, ben/ene/ego denilen iç sesi, ihtiras ve şehveti ayağından zincirlemişliktir.

Türk soylu halklar annelerine başka kültürlerde az rastlanan bir ölçüyle değer yükleyip saygı, sevgi ve bağlılık göstermişlerdir. Analar ise yavrularına karşı her türden fedâkârlığı yapmaktan çekinmemiştir.

İnanç adına örgütlenmeci ve sürtüşmeci aşırılıkları, şekilci öfkeleri, bayağılaştıran taassubu ve militanlıkları bir kenara bırakarak şu cümleyi ısrarla tekrarlamalıyız: İslâmiyet, insanlığın değer ve davranış dünyâsında her türden ahlâksızlığa, ahmaklığa, cehâlete, bencilliğe, adâletsizliğe, merhametsizliğe ve çirkinliğe savaş açan bir zihniyet ihtilâlidir. Önce, kız doğduğunda çok üzülen, kız çocuklarını diri diri gömen câhiliye dönemi Arap kültürünü, bedevî zihniyetini düşünmeden İslâmiyet anlaşılamaz. Yalnızca Arap dünyâsında değil, bu dine inananlarda, büyük bir zihniyet ihtilâli, her yönden köklü değişim ve dönüşümler yapan İslâm dini, anne konusunda bütün zamanları kucaklayan hikmetlerle doludur.

                                                                                                                     (DEVAM EDECEK)