Prof. Dr. Sadık Kemal TURAL

Akademisyen

[email protected]

Edebiyat Sosyolojisi*

(İKİNCİ BÖLÜM)

Söz’ün edebiyatlaşması

Kelimelerin Can ve Ruh kazanması

Karac’oğlan sevgilisine, “Bu gece ayın 14’ü, 21.15’ten sonra çıkar mısın? Seni görmek istiyorum; hem konuşuruz hem de öpüp koklaşırız.” demiş... Kız da kabul etmiş. Karac’oğlan gecenin ortasına kadar beklemiş, kız gelmemiş. Şafak sökmeye başlamak üzere, saatine bakmış, beşe yirmi var. Sinirlenmiş: ‘Ey cadı niye gelmedin?’ demiş. Hayır, bu ifadelerdeki kelimeler doğru değil: Karac’oğlan’ın da, kızın da saati yoktu.  Onların zaman bilgisi, güneşle ve ayla. O, sinirlenmemiş ve demiş ki: “Ay da geldi orta yeri dolandı/ Kavil verdi cahil gönlüm inandı/. Bilmem gaflet etti uyudu kaldı/ Söz verdi de ela gözlüm gelmedi.”

Kavil vermek, kavilleşmek, kesin sözleşme ile vaat arasında bir hâldir. Mutlak söz, değildir. Kelimelerin ‘nüanslarını’ yakaladığınız, sizin içinizde dalgalandığı oranda, edebî değer oluşmaya başlıyor. Bu durum birincisi. İkincisine geldik: “Bilmem gaflet etti uyudu kaldı.” Karac’oğlan, kızı affedecek, bir sebep arıyor. Sevgi de, onun ifadelendirilmesi de, dikkat ve emek ister. Söz öyle söylenecek ki, herkesin adına olsun. Kem söz söylemiyor: Gaflet kelimesi, dalgınlık, yorgunluk, istemeden uyumak anlamlarını da taşır. Edebî değeri oluşturan değerlerden ikincisi, içimize yansıyanın başkaları adına da söylenmiş, güzel ifade edilmiş olması... Şiir iklimine dalmadan şu cümlemi söylemeliyim: Rind şiirin en büyük ustası, şaheserlerin sahibi Fuzûli; Âşık şiirinin büyük yıldızı Karac’oğlan ve Sûfi şiirin aşılmazı Yûnus Emre, büyük nazım sultanlarıdır; onlar kelimelere can ve ruh üfleyen insanlardır.

Toplumu tanımak

Batı dillerinde bulunan, fakat sonradan canlılık kazanmış bir kelime var: “Socio”: Sosyo, insanların bir araya gelmişliği, toplulaşmışlığı, toplum olmuşluğu demek.  Logos da hem bilgi hem bilim hem de insanların o konuda verdiği hükümler toplamı anlamını taşıyor.

Sosyoloji, kavramı, 19. yüzyılın son çeyreği ile 20. yüzyılın son çeyreği arasında, düşünce ve uygulama alanlarını sarsan kavram ve değerlendirmelerin yansıma alanı olmuştur. Sosyoloji, felsefeyi tahtından indirmiş, inanç gruplarını değerlendirirken tepeden bakmış. Sosyoloji, ‘sosyal ve/veya kültürel’ saydıklarını kavramlaştırırken benzeşmeleri görmeye ve göstermeye çalışan toplumluk bilgiler. Bizdeki adı, İctimaiyyat:  Darül- fünûn’a bu dersi koyduran, veren Ziya Gökalp’tir.

Sosyolojinin ana çabalarını sıralayalım: Toplumdaki statü ve rollerin, sosyal grupların oluşum ve gelişimini çok farklı açılardan, farklı ölçütlerle hükme bağlanması. Kentleşme, sanayileşme ve iletişim çeşitlenmeleri ile örgün ve yaygın eğitimi ideolojileştirme yönünde örgütlü müdahaleler.  İdeolojinin, rejimin ve inancın sosyal yapı, üretim, tüketim ve emek üzerindeki gücünü, etkisini ve sonuçlarının araştırılması. Sınırları belirlenen bir topluluk veya toplumdaki sosyal yapılanmalara ait bilgi toplama, sosyolojinin işidir.

Yüz yıl içinde sanayi sosyolojisinden, inanç sosyolojisine kadar çok sayıda alt bilgi alanı oluşmuştur. Bu bilgi alanları, mevcut toplumlardaki yaşananları tespit etme ve yorumlama çabalarıdır.… Burada başlıyor ayrılıklar:

(DEVAM EDECEK)