Prof. Dr. Sadık Kemal TURAL

Akademisyen

[email protected]

Edebiyat Sosyolojisi

(BEŞİNCİ BÖLÜM)

 Kıssaların mesajı şu:“İnsanlar ve cinler, size tekrar tekrar söylüyorum: Bilgi saydıklarınız, benimsedikleriniz, yanlış tercih ve tahlillerdir, doğru olmayan hükümlerdir. Benim verdiğim bilgiyi öğrenin”. Vahiy muhataplarının çoğunluğu Elçi’nin tebliğini dinlemeyip onlara karşı çıkmış, taşlamış, kovmuşlardır. Elçi dâima her türlü engellemelere, düşmanlıklara rağmen, ilâhî görevin gereğini yapıyor. Buna ‘kahraman/alp, “hero” deniliyor. Kahraman kavramını tahkiyeli eserler için kullanmaktan hoşlanmadığımdan, edebiyattan sayılan metinlerdeki etkili rol alıcılara “Merkez kişi” diyenlere katıldım; Almancasını kullanıp uzun süre, “figür” dedim. Bence “üstlenici” denilmeli; bir hareketi, görevi, fikri üstlenici.

Yazılı, basılı olanı okuma, hem geç zamanların hem de dar toplulukların eylemleridir. Önceden bilgiler, anlatılıyor ve dinleniliyordu. Dinleme ve/veya okumanın, bilgilendirme ve bilgilenmenin en eskisinden en yenisine kadar dile bağlı ürünlere, şu soruları yöneltmek gerekir: Şiir olsun, piyes, roman veya hikâye olsun, soru aynı: 1.Yazarın derdi ne? 2. Nasıl anlatıyor? O metni var eden, benim gibi, sizin gibi bir insan, bizlere benziyor. Duyarlılığı daha fazla. Paylaşma hırsı ve cesareti daha fazla. Biz de benzer şeyleri düşünmüş olabiliriz. Ama biz o cesareti taşımıyoruz. Onlar görüyor, gösteriyor, anlatma ihtiyacıyla yazıyor. Züleyha’nın Yusuf’tan aşk talep etmek dışında bir kabahati var mıydı? Yoktu. Ama işlediği şey, suç değil mi? Bu konudaki hüküm, itibârîdir. Şiddetli ve devamlı hayranlıkla temellenmiş, saygıyla bezeli bir tutku, platonik bir aşk, tadılası bir güzelliktir. En zor şey, aşkı anlatmaktır.

Amerika’da çok sayıda okul nitelikli, uzun dönemli kurs varmış; roman, hikâye, piyes, senaryo yazmayı öğretiyorlarmış. İnsan neleri merak eder? Merak neyle devamlı beslenirse dikkat bütünüyle teslim alınır? Cevapların yarıdan fazlası iki madde: 1- Pornografi. 2-Başkasının yapacağı kötülüğün sınırsızlığını, yani suçu göstermek, anlatmak. Hukuk tanımazların hukukla kavgası. Kurslarda romancılara ‘hangi suçu anlatacağı, ne kadar anlatacağı’ öğretiliyormuş. Fransızların Grangé adlı romanlarıyla meşhur olmuş, Türkçeye çevrilen kitaplarının bazılarını okuduğum, bir yazarları var.  Grangé, Fransa’ya gelen göçmenlerin dünyasını anlatma konusunda çok başarılı. Bazı açılardan, Aka Gündüz’ün Bu Toprağın Kızları’na benzer fotoğraflar. Olayların örgüsü, merakların düzenlenmesi, üstlenicilerin yansıtma gücü anlatımı da, anlatılanı da ilgi çekicileştiriyor. Bunun zıddı ne? Yûsuf’un, Mecnûn’un veya Manas’ın, Köroğlu’nun,  Pembe İncili Kaftan’a oturanın temsil ettiği değer ve davranışlar. Tahkiyeli eserin başarısı, anlattıklarının arkasındaki niçinlerin, okuyucuya yaptığı etkisiyle doğru orantılıdır.

Bir toplumun üç şeyi kaybetmesi, çözülmesinin yıkılmasının sebebidir: Birincisi; namuslu, dürüst, bilgili, onurlu öğretmen. İkincisi, - inancınız sizi ilgilendirir - “Duâ”. Toplum, eğer öğretmenini kaybetmişse, duasıyla ilgili problemi varsa ve bu ikisine müdahale eden inanç, siyaset ve bürokrasi cambazlarının çoğalıp despotlaşmışsa... Üçüncüsü, bütün zamanların en güzel, en özel yapısı olan “şiir” kapının dışında kalmışsa... Şiirsiz topluluklarda, ötekini sömürmenin, hattâ yok etmenin gerekçesini yaratanlar başarılı olur. (DEVAM EDECEK)