(İKİNCİ BÖLÜM)
Yusuf Has Hâcib eserinde ‘bütün kötülüklerin anası da babası da câhilliktir’ diyor. Bir toplumda en önemli unsurun eğitim olduğunu söylüyor.
Öğretim ve eğitim birbirinden farklı fakat birbirini tamamlayan unsurlardır.
Öğretim insana lüzumlu bilgileri verir. İlk, orta lise ve üniversite, öğretim kurumlarıdır. Toplam 16 yıldır. Sonrasında da öğretime devam edilse bile, bâzı insanlar için ‘olsa da olur, olmasa da…’ Eğitim ise ömür boyu devam eder.
Kutadgu Bilig hem öğreten hem de eğiten bir eser. Sâdece yazıldığı zaman diliminin ihtiyaçlarını değil, günümüz insanın da ihtiyacını karşılar.
YUSUF Has Hâcib şöyle diyor:
Bilgi, hiçbir zaman yoksulluğu olmayan bir zenginliktir. Hırsız ve dolandırıcı ona erişip alamaz. Bilgi ve akıl kişiye köstektir. Köstekli olan yararsız şeylere hiç gitmez. İnsan, çok sevdiği atını köstekli tutar. Dikkat edersen gerekli atını korumaya alır. Köstekli olan kaçamaz gereği kadar yürür, fazla uzaklaşamaz istenilen kadar gider. Akıl senin için iyi (bir) antlı arkadaş, bilgi (de) çok merhametli kardeştir.
Bilgisizin düşmanı, kendi bildiği ve yaptığıdır; başka (düşmanım) yok dese de bu iki sıkıntı (dert) yeter. Buna benzer Türkçe bir atasözü geldi. Sen bunu oku, gönlünde ve aklında tut.
Akıllı insana akıl, yeterli bir arkadaş,
Bilgisiz sıfatı, kişiye tam bir sövgü(dür).
Bilgiliye, bilgisi yeterli bir yiyecek ve giyecektir.
Bilgisiz, hareketi kötü bir arkadaşıdır.
Ey akıllı iyi kişi, öfkeyi kendinden uzaklaştır. Ey bilgili beyefendi, gazaba gelme adını iyi yap (iyiye çıkar). Bu ikisi ile acele işe girişme. Eğer giriştiysen ömrünü boşa geçirdin (demektir). Öfke ile işe girişen her zaman pişman olur. İnsan sertleşirse işinde yanılır. İnsana sâkin ve yumuşak huyluluk, iyi gün görmesi (mutlu olması) için de beye ılımlılık gerek. Yumuşak huylu, tatlı dilli, akıllı ve bilgili olmak gerek.
İnsanları iyi seçebilmek için akıllı, işini iyi yapabilmek için de bilgili olmak gerek. İşe yarayan ve yaramayanı tam ayırt ederek gerekli ve gereksizi hakkıyla öğrenip ayırt eder, eleyip seçebilir ve her işte gözünü keskin tutarsa neticede işler sağlam olur ve olgunlaşır.
Bilgili insanlar yemeği pişmiş olarak yerler. Böyle bir insan dileğine ulaşır ve her iki dünyâda işi yoluna girer.
Sertlik ve öfke insan için kötüdür. Bu ikisi yüzünden beden sürekli sıkıntı çeker. Dinle, filozof bilge buna uygun şöyle der, bu söze göre hareket et, ey mes’ut (insan):
Kızgın insan bilgisiz (gibi) olur, eğer öfke gelirse (onu) akılsız yapar.
Kızmak insan için kötüdür, bilgiyi götürür; yumuşak huylu kızınca kabalık eder. Dinle, bilgili adam ne der. Bilgili sözü, gerçekten, sevgili can gibidir.
Şu birkaç şey insan için bil ki kötüdür, insan bunları yaparsa beden iltihaplanır: Bunlardan biri dilin yalanı, diğeri verilen sözün dönüleni, üçüncüsü ise içki alışkanlığı, (buna tutulan kimse) şüphesiz tam anlamıyla boşuna yaşamış olur. Biri de insan için inatçılıktır. Bu inatçıya sevinç yoktur. Yine bir kötülük de kaba davranıştır; bu (tür) kişiler evinde duman yükseltir (ortalığı birbirine katar). Düşük dilli, kızgın ve öfkeli bir diğeri de sövmeye başlarsa insanın kalbini kırar. Bu birkaç şey bir kimse üzerinde toplanırsa mukaddes kut ondan kaçar, uzaklaşır. Felek (evren) ona yâr olmaz, başıboş dolaşır, davranışları da benzer (şekilde) dolaşıklaşır/karışır.
Ey iyi insan, yürü iyilik yap. İyinin işi hep düzgün olur. Şimdi dinle, temiz yaratılış ve tecrübesiyle yükselerek ülkeyi ele alan ne der:
Nice yıl yaşasa da iyi (insan) yaşlanmaz. Ne kadar uğraşılırsa uğraşılsın, kötü düzelmez.
Kötü, kısa ömrüne rağmen pişmanlıkla yaşlanır. İyi, uzun yaşamasına rağmen pişman olmadan yaşar. İyi insan her gün yeni bir dileğine kavuşur. Kötünün sıkıntısı ise her gün bin (kat daha) artar.
Dürüst, çalışkan, üretken, vatanına ve milletine faydalı insan yetiştirmek maksadıyla yazılan kitaplar, ‘nasihatnâme’ olarak anılır. Türklerin nasihat kitapları yazmaları İslâmiyet’e girmeleriyle başlamıştır. Şâir ve müellifleri bu konuya yönlendiren başlıca etken İslâm dininin nasihat dini olduğunu vurgulayan âyet ve hadislerdir Hayli zengin Türk edebiyatında, ‘pentnâme’ olarak da anılan ‘nashatnâme’ türünde kitaplar pek çoktur: Bunların en şümullüsü şüphesiz Kutadgu Bilig’dir. Diğerlerinden ilk akla gelenler; Nizâmülmülk'ün (1018-1092) Siyâsetnâme'si, Ahmed Fakih’in (?-1221 veya 1230) Çarhnâmesi, Ahmed Eflâkî’nin (?-1360) Menâkıbü’l- Ârifin isimli eseri, Kanûnî Sultan Süleyman Han dönemi sadrazamlarından Lütfi Paşa’nın (1488-1564) Âsafnâmesi, Şâir Nâbî’nin (1642-1712) Lutfiyye’si ve Sümbülzâde Vehbi Efendi’nin 1718-1809) Hayriyye’si… gibi. (DEVAM EDECEK)