OSTİM Teknik Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Murat Yülek’in “Ulusların Yükselişi: İmalat, Ticaret, Sanayi Politikası ve Ekonomik Kalkınma” başlıklı sunumunu İzmit’te dinleme fırsatım oldu. Sunum, yalnızca ekonomik tarihi anlatmıyordu; aynı zamanda girişimcilere, yöneticilere ve politika yapıcılara Türkiye’nin kalkınma rotası için oldukça net mesajlar veriyordu. Bugün herkes yapay zekâ, dijitalleşme ve platform ekonomilerinden bahsederken, Yülek hatırlattı: Sanayileşme hâlâ kalkınmanın çekirdek gücüdür.
İlk çıktığı günlerde Daron Acemoğlu’nun “Ulusların Yükselişi” kitabını okuduğumda, kurumsal yapıların kalkınmadaki rolü üzerine uzun uzun düşünme fırsatım olmuştu. Yülek’in sunumunu dinlerken bu kez kalkınmanın taraflarına dikkat çekti ve program sonrası Yülek’in kitabını sipariş ettim. İlk fırsatta okuyup kurumsal yapı, sanayileşme ilişkisini daha derinlikli inceleyeceğim.
Sunumdan çıkan güçlü mesajlardan ilki şuydu: Sanayi hâlâ önemlidir ve fakir ülkeler sanayileşmeden zenginleşemez. Hizmet sektörü istihdam sağlar; ancak inovasyon, verimlilik ve katma değer hâlâ üretimde oluşur. Gelişmiş ülkelerin hiçbirinin tesadüfen kalkınmamış olması bunun en büyük kanıtı. İngiltere’den Güney Kore’ye kadar tüm örneklerde ortak bir gerçek var: Sanayileşme, bilinçli tercih ve kararlı politikalara dayanır. Bir ülke sanayisini inşa etmeden kalkınmasını şansa bırakamaz.
Sunumun girişimcilere dönük en kritik kısmı ise “sanayileşme = kapasite inşa süreci” mesajıydı. Bugün birçok girişimci ürün geliştiriyor ama kapasite geliştirmiyor. Oysa bir girişimin ölçeklenebilmesi için ürün kadar insan kaynağı, tedarik zinciri, süreç yönetimi, teknoloji birikimi ve kurumsal yapı gerekir. Ürün ölçeklenmez, kapasite ölçeklenir. Bu nedenle girişimcinin asıl sorması gereken soru şudur: “Ben sadece ürün mü geliştiriyorum, yoksa bir kapasite mi inşa ediyorum?”
Bir diğer önemli nokta ise Gülümseme Eğrisi’nin gösterdiği gerçekti: Tüm üretim aynı değeri oluşturmaz. En düşük kâr marjı saf üretimdedir; asıl değer tasarım, AR-GE, marka geliştirme ve küresel satış ağlarında oluşur. Bu, Türkiye’deki girişimciler için çok net bir uyarıdır: “Değer zincirinin neresindesiniz?” Bugün ürün değil, marka ve teknoloji kazandırıyor.
Sunumun kalkınma politikalarıyla ilgili bölümü ise özellikle dikkat çekiciydi. Stratejik sektör seçiciliği olmadan kalkınma olmaz. Katma değer, geri bağlantılar, öğrenme potansiyeli ve teknolojik derinlik yüksek sektörlere odaklanmak, Türkiye’nin geleceğini belirleyecek temel adımdır. Bugün kurumlar kamu alımları hâlâ ayrı kulvarlarda ilerliyor. Oysa dünya örnekleri (Güney Kore, Airbus vb.) tek bir gerçek söylüyor: Başarı koordinasyon ister. Kalkınma bir kurumun değil, bir ekosistemin işidir.
Türkiye özelinde ise bu sunumun altını çizdiği en önemli nokta şuydu: Sorun bilgide değil; kapasite eksikliğinde. Planlarımız var, strateji belgelerimiz var, niyetimiz var; eksik olan uygulama kapasitesi. Kurumlarımız tek tek güçlü olabilir ama birlikte hareket etmedikçe toplam kapasite oluşmuyor. Bu nedenle Türkiye'nin sorunu geri kalmışlık değil, parçalı ilerlemişliktir.
Kocaeli Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nuh Zafer Cantürk, Renault Mais Genel Müdürü Bahaettin Tatoğlu ile Avrupa Birliği E. Bakan Yardımcısı Dr. Alaattin Büyükkaya’nın da katıldığı programın sonunda, OYAK Genel Müdürü Murat Yalçıntaş, Başiskele Kaymakamı Dr. Soner Şenel ve Akçakoca Kültür Platformu Başkanı Hasan Uzunhasanoğlu ile Prof. Dr. Murat Yülek’e plaketini takdim ettik. Böyle programlar, farklı kurumların bir araya gelerek ortak akıl üretmesinin ne kadar değerli olduğunu bir kez daha göstermektedir.
Sanayi, kapasite, teknoloji, koordinasyon ve stratejik sektör tercihleri artık sadece kamu politikalarının değil, girişimcilerin de yol haritası olmak zorunda. Çünkü bu çağ, sadece ürün geliştirenlerin değil; kapasite inşa edenlerin çağıdır.