Mehmet Cemal ÇİFTÇİGÜZELİ

Gazeteci - Yazar

Muhafazakârlar, Televizyon Dizileri ve Yapımcılar

Bir dönem evlerine kesinlikle televizyon sokmayarak cemaatinin dikkatini çekip fetva verenler bile artık böyle bir kuruma sahip, onlarca TV yayını yapıyor, diziler çekiyor.  Siyasi iradenin, özel kurum ve kuruluşların, siyasi partilerin, vakıfların ve her cemaatin bir televizyonu var. Haber programı ve diziler yapıyorlar. Rusya’da halk “Türk dizileri ahlakımızı bozuyor” diye varsın protesto etsin ama ülkeye milyon dolarlık döviz girdisi kazandırıyorlar. Konuklar da her konunun uzmanıymış gibi televizyon televizyon geziyor, sanki kadrolu personel gibi açıklamalarda bulunuyorlar. Konuklar telif istemezler, onların ekranda bulunup şöhretlerini artırmaları yeter de artar bile. Zaten isteseler de alamazlar. Bundan dolayı da fikir hayatımız yeterli düzeyde değil. Kafa yoranın maddi imkânı yok, imkânı olanın kafası başka yerlerde.

Vay benim köse sakalım!

ŞİKÂYET EDİLEN ÇAKMAKLI, AKİF’İ ÇEKMEK İSTİYOR

İstanbul’da önemli bir kültür mahvili olan Üsküdar Abbara Kafe Pazartesi Sohbetinde konu sinema, konuklar yazar, sinema eleştirmeni, kıymetli bir entelektüel İhsan Kabil ve beş romanın ödüllü yazarı yapımcı senarist ve danışman Mehmet Uyar idi. Avukat Mustafa Sami Kömürcü ve Yayıncı Mustafa Aydın da yeni misafirlerimizdi. Coğrafyamız sinemada neden geriyiz, hala gösterime girebilen Mustafa Akkat'ın Çağrı filmi gibi, dev prodüksiyonlara Antony Quinn gibi uluslararası şöhret sahibi aktörlerle çalışıyoruz niçin? TRT gibi muhteşem bir kurum 23 senedir aynı muhafazakâr demokrat yönetimde olmasına rağmen hamaset ve tekrardan öteye neden gidemedi? Artık her sokakta bile gözlenebilen Holding sahibi muhafazakârlar neden sinema sektörüne yatırım yapmazlar ki? Neler konuştu aydınlarımız. Bir dönem rejisörler Fevzi Tuna ve Osman Seden'e asistanlık bile yapan Mehmet Tuna Somay ve Mehmet Şadi Polat bakalım notlarında ve seslerinde nelere dikkat çekiyorlar?

Birkaç yaşadığım olay geldi hatırıma; Yücel Çakmaklı milliyetçi-muhafazakâr üniversite öğrencisiyken birlikte kaldıkları hemşeri ve arkadaşları onu ev sahibi İşadamı Kemal Cabioğlu'na şikayet ederek "Bu sağcı, ülkücü falan bizden değil, yatağının başucu Türkan Şoray'ın resmiyle dolu, evimizden çıksın, kişiliğimizi bozacak" diye şikayet etmişler. Ancak şikâyeti Kemal Cabioğlu ciddiye almamış. İyi de etmiş.

Yücel Çakmaklı Türk sinemasının yüz akı isimlerinde biri oldu. Birleşen Yollar filmi çekilirken Yücel Çakmaklı Sanayici Mehmet Üretmen'i Nişantaşı’ndaki evinde ziyaret eder. Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş da oradadır. Filmin konusu ve sanatçıları anlatılır. Rahmetli Üretmen bir çek vererek "hayırlı olsun" der. Karşılığında da daha sonra Yalçıntaş Hoca'nın yırtıp atacağı bir borç senedi alınır. Bir ara Mehmet Üretmen sorar; Filmde kimler oynayacaktı? Türkan Şoray diye anlatılır. Sonra da "Allah mahcup etmesin temennisinde bulunarak" ayrılırlar. Misafirler gittikten sonra konuşmaları duyan ve Türkan Şoray ismine Bayan Üretmen, Mehmet Üretmen'e serzenişte bulunur "Bey artık 40'ından sonra artistlerle mi aşna vişne olacaksın?" Tebessüm ederek gerçeği anlatırlar.

Yücel Çakmaklı bir gün bana "Mehmet Akif'in Mısır Hayatını filme çekelim" demişti. "Senaryosunu sen yaz" diye de eklemişti. Yazdım, Yücel Çakmaklı beğendi, Kültür Bakanlığı'ndan geçirdim, Kahire'de temaslar yaptım, Sanatçılar belli oldu, Mehmet Akif'i Türk sanatçı, diğerlerini Mısırlı sanatçılar oynayacaktı. Ancak “Bir Hisli Yüreğin Kahire Atışı” filmi çekilemedi, çünkü Yücel Çakmaklı hakka yürüdü. Allah rahmet etsin. TRT Genel Müdür Yardımcısı Zeynel Koç'a bu senaryoyu Prodüktör Mustafa Karakaya ile birlikte verdik, sinemaya aktarılsın diye. O da hiç geri dönmedi. Sonra da kurumdan ayrıldı.

SİNEMADA SANAT, DİZİLERDE PARA HIRSI VAR

Konuşmacılar İhsan Kabil kısa ve öz bir Türk Sinema Tarihi gelişimini anlattı, Senarist Mehmet Uyar ise dizilerde yaşadıklarını hatırlattı. Aşırı kalabalık toplantıda konuşmalar ve sorulara verilen cevaplar genelde şöyle özetlenebilir;

Ülkemizde dizlerin tümü ticari endişe taşıyor. Dolayısıyla diziler arasında uzun uzun reklamlar konuluyor. Bunun için çok iyi senaryo yazarları aranıyor, zaman zaman dizilerde onlarca yazar değiştirilebiliyor. Arz talep dengeyi temin ediyor. TV izleyenleri dizilere güven olunca reyting artıyor. Yapımcı her zaman riske girer ve senaryo da yapımcıya göre yazılır. Feodal yapı en fazla dizilerde görülüyor. En ideal ve hala keyifle izlenen dizi Gönül Dağı. Sinema ve dizi filmleri ayrı ayrıdır. Sinemada sanat var. Dizilerde daha çok para kazanma hırsı. Sinemada daha fazla kültür, sanat ve medeniyet endişesi var. Halkın beğenileri projeleri oluşturuyor. Bir zaman güneydoğu filmleri böyleydi. Dizilerde şeytani ve meleki iki yan vardır. Yayınlarda inandırıcılık ve güven öndedir.

Şu an dünyada ABD ile dizilerde yarışıyoruz. Bütün dünya Türk Dizileri izliyor ve ciddi döviz getiriyor. Muhafazakâr yapımcılarda bile ki (bu oran yüksektir) idealizm kayboldu para öne geçti. Bir Fatih Sultan Mehmet filminde sürekli savaşan padişah anlatılıyor, ancak hakan Şair Avni unutuluyor. Toplum da insanlar da kapitalistleşti. Dünyevileşmek arttı. Muhafazakâr yapımcılar kendi kimliklerini bir müddet sonra unutuyor, yeni bir prototiple ortaya çıkıyorlar. Karamazof Kardeşler romanından bir edebi lezzet alabilirken, filmi izleyiciyi şoke etti, aynı başarı gösterilemedi. Kara Murat bile sulandırıldı. Toplum yaşı demek ki 12 falan, yani çocuk kafası. Kitapla dost olup okuyan senarist sayısı da yok denecek kadar az. Yapımcı ve yönetmenler de aynı kategoride. Günümüzde dizilere göre sadece gününü yaşayan bir gençlik oluşturuluyor. Yapımcı toplumu kodlayan adam demektir. İyi bir senaryo yazarı her zaman iş bulur ve ısrarla da aranıyor. Sinemada yönetmen, dizilerde yapımcı öne çıkıyor. Muhafazakâr yapımcılar bile bir müddet sonra sekülerleşiyor. Mahalle baskısı her zaman yaşanıyor. Yapımcılar görüşlerinden dolayı kimlikleri artık gizlemeye çalışıyorlar. Dışlanmasın veya ötekileştirilmesin diyerek. Önemli olan reytingi yüksek diziler ve çok para kazanma ihtirası. Yarış şeytanla melek arasında sürüyor. Ama sapkınlığa gidilmiyor, adımlar denetimli.

ÇOCUKLARA ARTIK ŞABAN ADI VERİLMİYOR

Sinemada bir zamanlar Mısır ve Hindistan üzerimizde çok etkiliydi. Tabii ki ABD ve Fransa da. Artık bütün dünyaya biz etkili oluyoruz. Asya ve Güney Amerika'da rakibimiz bile yok. Fatma Gül'ün Suçu Ne? büyük bir sükse yaptı, başarı kazandı. Ürdünlü dizi izleyen hanımlar daha sonra kocalarının da televizyonlardaki gibi olmasını istiyorlarmış. Bu konuda akademik çalışmalar yapılıyor. TV böylesine etkili bir araç. Türk Yapımı Veysel Karani ise İspanya'da reyting rekoru kırdı. Bunlar güzel gelişmeler. Muhteşem Yüzyıl'da hanımların elbisesi Osmanlı giysilerinin aynısıydı. Ama yapımcı reyting yapmaz diye hanım sanatçıların göğüs kısmını özellikle açtırdı. Toplum değil para önde. Tarihi gerçek değil, dramatik gerçek öne çıkıyor.

Yalnız değilsiniz kapalı gişe oynadı. Kemal Sunal filmleri bir dönemin Keloğlan öykülerinin devamıdır. Ama toplumu çözdü. Kimse çocuğuna şaban adını vermiyor artık. Kurtlar Vadisi de Malkoçoğlu gibi yerel kahramanların günümüz versiyonu. Filmlerde kötü adamların öldürülmesi toplumun hoşuna gidiyor, "iyiler kazansın" diyor. Sinemada hala sol ideoloji etkili. Ama Halit Refiğ'in Gurbet Kuşları hepsinin önüne geçti. Toplumun beğeni çok önemli. Dizilerdeki Demir, Yiğit, Zeynep isimleri artık çocuklara daha fazla konuluyor. Bazıları ise çocuklarının "şaban" ismini mahkeme kararıyla değiştirdiler. Recep İvedik’te de durum aynı. Bu şekil çözülmede Yazar Rıfat Ilgaz, Tiyatrocu Levent Kırca'nın payı fazla. Gırgır Dergisi ne getirdi ne götürdü tartışmak gerek. Gazetelerin futbol ağırlıklı olması da öyle.

Bilim kurguya şimdilik sinema direniyor. Müzik dizilerde karakter gibidir. İyi seçilmeli ve dozunda olmalı. Doğu her zaman duygusaldır, batı entrikacıdır. Diziler bunu göz ardı edemez. Amerikan filmlerinde bir dönem bir Kızılderili öldürüldüğünde seyirci sevinirdi. Oysa hakikat tam tersi; Amerikalı Kızılderilileri öldürüyor, soy kırım uyguluyordu.

İKTİDARA RAĞMEN MİLLİ SİNEMA GÜÇLÜ OLAMADI

Sinemaya ve dizilere Kültür Bakanlığı ve TRT teşvik veriyor. İran ve Rusya ise korumacılığını sürdürüyor. Bu konuda devletler hukuku hercümerç olmuş vaziyette. Karşılıklı etkileşim içinde sinema sektörü. Kurmaca olmayı da değerlendirmek gerek. Muhsin Ertuğrul ve Sedat Simavi bir dönem sinemada varlardı. Film eleştirileri de yapıyorlardı. Günümüzde rejimin istediği insan tipolojisine uygun yayın yapılıyor. Her dönem böyle olmuştur.

Tarihimizdeki gölge oyunu bizde karagöz ve orta oyunu seyirlik sanatın başlangıcıdır. Tabiat boşluk kabul etmez. Bunlarla seyircinin sinema sevgisi oluştu. Ucuz romanlar sinemaya aktarıldı ve sevildi! Opera ve bale kuruldu ama devlet sinemayı kurmadı. Platolara destek olmadı, teşvik vermedi. ABD'de sinema Pentagon’un koruması altındadır. Sonra Yahudi cemaati. Bağdat filmi çekiliyorsa ABD yeni bir Bağdat kuruyor platosunda. Afrika'yı Tarzan'a getiriyor.

Sinema ve dizilerde insan onuru rencide edilmemeli. Yabancı filmlerden aynısı uyarlandı. Kimliksizlik arttı. 2.000 yılına kadar 6.000 film çekildi. Bugün ancak 150 kadarı saygınlığını koruyor. Sinema eğitimci değil, eğlendiricidir. Halit Refiğ ve Metin Erksan ile birlikte günümüzde yirminin üzerinde yerli yönetmen ve yapımcı gümbür gümbür geliyor. Ümidimiz artıyor. O kadar da ümitsiz değiliz. Örneği Gönül Dağı ne kadar güzel ve şık bir dizidir, öyle değil mi? Milli Sinema güçlü olamadı, çünkü kimlik sorunu hala sürüyor. Edebi argonun dışına çıkıldı. Kadınlara bile dizilerde küfür ettiriliyor. Buna feministler bile isyan etmedi. Bu görüş sanatın dokunulmazlığı değildir. Tam tersi çözülmesidir. Çünkü değerler hedef alınıyor. Her şeye rağmen sinema ve dizi sektörünü fazla da yıpratmamak gerek. Biraz esnek olunması icap ediyor. Genç 30-40 kadar delikanlı yönetmen medeniyet algımızı öne çıkarıyorlar. Bu iyi bir gelişme. Maalesef Müslümanların parasıyla kurulan televizyonlar Hint filmleri oynatıyor, Türk filmi değil.

MUHAFAZAKÂRLAR; DİJİTAL MESAJ DÖRT NALA?

Muhafazakâr kesim neden sinema sektörüne girmez anlamak kabil değil, ayrıca ciddi para da kazanıyor. Keşke sanatı öne çıkarabilen muhafazakarların da bir Osman Kavalası çıksa. İyi ki bir Mehmet Tanrısever çıktı da tek başına örnek çalışmalar gerçekleştiriyor.

Muhafazakâr iyi düşünsün, dijital teknoloji mesaj ve eleştiri dolu. Hem de üç beş dakikalık filmler. İzleyicisi namütenahi. Yapay zeka da sinema ve televizyonları başka bir yere taşıyor. Bu ne demek? Sinemanın ölümü veya dönüşümü.

Üsküdar Abbara Kafe'de Pazartesi Sohbetlerindeki Sinema toplantımız çok dikkat çekti.  Bir zamanlar Hak İş kurulunca en başta muhafazakârlar "İslam'da sendika falan yok" diye karşı çıkmışlardı. Sonra şiir gündeme geldi. "İslam'da var mı yok mu?" Şimdi de "İslam'da sinema ve dizi var mı?" Çık çıkabilirsen işin içinden. Çünkü zenginlikleri batı dünyasında bile dikkat çeken muhafazakâr holdinglerin sinema sektörü için eli cebine gidecek! Gider mi çok zor ama beklemek gerek.