(İKİNCİ BÖLÜM)
Kavramlardan biri olan yakın, uzak ve çok eski zamanlara âit geçmiş bilgisinin adı Türkçe değildir. Anlatanın yaşadığı zamandan önce gerçekleşmiş bulunan olaylara, kişilere, durumlara âit geçmiş bilgisi sayılanları, Arapçadan aldığımız târih kavramıyla adlandırıyoruz.
Bu kavramın etimolojisi ve anlamı için bir ansiklopedi maddesine başvuralım:
“Sâmî dillerinden Akkadca’da, Sâbiî dilinde Habeşçe’de ve İbrânîce’de ‘kamer, şehr (ay), zaman’ veya ‘ayı görmek’ anlamlarındaki yareah / yerah kelimesinden Arapçaya erreha / verraha şeklinde geçen fiilden türeyen târîh (te’rîh) ‘aya göre vakit tayin etmek, bir olayın meydana geldiği günü ve yılı, bunların rakamla yazılışını, bir şeyin oluş zamanını ve olaylar dizisini tesbit etmek’ gibi çok geniş mânâlara gelmektedir. Sâmî kavimlerinin takvimleri hep aya göre düzenlenmiştir. Hz. Ömer’in hicreti takvim başlangıcı saymasıyla birlikte (16/637) Hicaz Arapçasına giren târih, Avâne b. Hakem’in (ö. 147/764 I?I) eserine Kitâbü’t- Târîh adını vermesinden itibaren yaygın biçimde kullanılmaya başlanmıştır.”[1]
Yaşanmışı hatırlamak da, şahidi olunmayanı bilmek veya bilmek istemek de insanlığın özelliklerindendir. Bu bilme ihtiyacına bağlı meraklar, basit ve rastgelelikten kurtulduğu, yöntemli hâle geldiği oranda, ortak bilgiyi zenginleştiriyor.
Zaman, dehr, çağ, dem, vakit, süre, ân kavramları varlıkların ömürlü olmalarına ilişkin sınırların adlarıdır. Bu kavramlar, birbirinden az çok farklı anlamlar taşımaktadır; anlam farklılığı yanında, kullanıldığı alanların da farklı olduğunu hatırlayalım: Zaman, dehr, çağ, dem, vakit, süre, ân adlı kavramların, vahiy hükümlerine, sûfilik metinlerine, edebiyattan sayılan bütünlüklere ilişkin cümlelerdeki işlevleri ve tanımları farklıdır. Günlük dilden teknolojinin hatırlatıcılık üstlendiği alanlara kadar farklı dillerin imkânlarını yansıtan kelimeler, kavramlar farklı tanımlandığı gibi özellikle de yukarıdaki yedi kavram, anlam yükleri farklı cümlelerin öznesi olmaktadır.
Târih, bir olayın, durumun -ayı veya güneşi esas alan bir anlayışla- hangi zamanda, nerede gerçekleştiğiyle ilgili, ortak hafızaya dayanan bilgilerin her biri ve/veya tamamıdır.
Mülk Sûresi’nde (âyet 26) bilginin sınırlılığına ilişkin bir hüküm bulunmaktadır. İnsanlık o sınırlara gelinceye kadar beslenme, barınma korunma ve savunma alanlarına ilişkin teorik, pratik bilgi ve onlara bağlı olarak da her türden üretim yapabilecektir. Değişim ve dönüşümler zaman içinde gerçekleştiğinden, varlık, olay, durum ve kişiler bir süre sonra geçmiş kavramıyla nitelenip etiketlenmektedir. Geçmişte gerçekleşmiş olmaya bağlı bilgiler, bir kişiye, bir aileye, sülâleye, bir topluluğa veya topluma yahut insanlığa bağlı olabilir. Kurumlara, uygulamalara ve bırakılan eserler ile mekânlara ilişkin geçmiş bilgisi de târih niteliklidir.
[1]Bu madde dinî araştırmalar alanının bilginlerinden Prof. Mustafa Fayda tarafından yazılmıştır. Bkz M. Fayda, “Târih”, DİA, C., 40, s. 30. Târih araştırmalarında yöntem bilgisi kitaplarında konuya âit açıklayıcı kaynakların adları bulunmaktadır.
(DEVAM EDECEK)