(BEŞİNCİ BÖLÜM)
İki fasıl (alt bölüm)dan oluşan birinci bölümün ilk iki faslı, târih ile ilgili başkalarının tanım nitelikli cümlelerin alıntılanması ve İbnülemin’in o cümlelere dayanarak şahsî “Mülâhaza”larını, târihin ve târihçinin özelliklerini anlatan kendi nazmını yansıtmaktadır. ‘Üçüncü Bâb’ın -özellikle de ikinci faslını okumamış olanlar, emperyal oyunlarda dirayet göstermeyi; diplomatların neler bilmesi ve yapması gerektiğini öğrenemeden yetki kullanmış olacaklardır. D. M. Şimşek’in yaptığı yayında, 244-247.sayfalar arasında Sultan II. Selim’in Süveyş Kanalı’nı işâret eden sözlerine bağlı yorumlar ve deniz güvenliği konuları târihçilerimizin, siyâsetçilerimizin ve diplomatlarımızın bilmesi gereken tespit ve yorumlardan oluşmaktadır. Duygu M. Şimşek’in yaptığı çalışmanın kişi ve eser adları dizinine ihtiyaç vardır. Ketebe Yayınevi bu eseri basarken D. Şimşek’in çalışmasını kullanarak, bir dizin eklemesini “Mukaddime” ve “İhtar” başlıklı metinleri karşılıklı sayfalar hâlinde günümüz Türkçesine aktarılmasını sağlaması kitabın yararını artıracaktır.
Gelişim, değişim ve dönüşümler aracılığıyla bırakılmış izler, imler tamgalar bütünü sayacağımız geçmiş bilgisi, bir yandan kavramlara yansıyan anlamları, bir yandan süreçleri, bir yandan da üstünlük sıralamasına bağlı örtülü veya açık savaşları yansıtmaktadır. Bu yansıtmalara bağlı bilgi ve hükümlerin bir kısmı mutlak veya ortak gerçeklik niteliklidir; bir kısmı ise, gerçeğimsileşmişliğe bağlı göreceli hükümlerdir. Târihçiden beklenen her iki kaynağın uzlaştırıldığı diğerinden yararlanılarak hükümlerin doğruya en yakın hâle getirildiği hükümlere, değerlendirilmelere ulaşılmasını sağlamaktır. Târih bilgisi ve/veya târihî gerçeklik sayılan bilgilerin çok çeşitli kaynakları vardır; târihçi geriye doğru gittikçe, bir yanı vahiy nitelikli kaynaklardaki kıssalara, bir yanı mitlere, destanlara, efsane ve masallar ile menkıbelere yansımış bilgilere dayanacaktır.
Târih adlı geçmiş bilgisi, zaman içinde insan topluluklarının birbirleriyle ve mekânla ilgili değiştirme ve dönüştürme mücadelelerini bildirmektedir. Bu mücadeleleri anlatan kitap ve makalelerin emek, üretim, bağımsızlık ve özgürlük kavramlarına bağlı yanlarının gerçekten yaşanmışlıklara bağlı olup olmadığı konusunda şüphe uyandırması mümkündür. Feodal güç odakları ile ruhbanlıktan güç ve destek alan baskı grupları, târihin hem yürüyüşüne, hem süreçlere âit bilgilerin kendilerinin hükümlere dayanmasını –genellikle- başarmışlardır. Devlet yönetiminden daha fazla pay almak, öncelikli sayılmak isteyen feodal (ağalar, beyler; dükler, kontlar vb.) nitelikli kişiler, aileler, sülâleler geçmişin anlatılması konusunda istedikleri yönde vak’alar, hükümler oluşturulmasını sağlamışlardır. Târihçi, sülâleler arası sert mücadelelerin getirdiği yanıltıcı bilgi ve hikâyelerin etkisine teslim olmadan, bu mücadeleleri sebep ve sonuçları ile hükme bağlamaktan sorumlu araştırıcıdır. Târih veya kronolojik zaman bilgisi, büyük değişim ve dönüşümler sonucundaki evrilmelerdir. Dünya adlı gezegendeki zaman adlı ömürlendirilmişlikler alanında, -bazılarının kırılma(?) dediği- evrilmelerin başlıca sebepleri şunlardır: Din/inanç değişmeleri; uzun süren savaşlar ve bunların sonucunda taraflardan en az birinin siyasî, askerî ve millî bütünlüğünü kaybetmesi; çok farklı sebeplere bağlı büyük göçler; yıllarca süren kuraklık ve susuzluklar; çok büyük kitle ölümlerine yol açan önlenemeyen salgın hastalıklar; çok büyük, yeni bilgi ve teknolojik değişmeler; din ve iman sayılacak ölçülerde baskıcı, yönetimi kutsallaştıran rejimler... Bu türden evrilmelere yol açan değişim ve dönüşümler, kültür adlı çok özel yapıyı deprem ölçüsünde sarsmaktadır.[1] (DEVAM EDECEK )
[1] Kültür kavramını, bilgisayar teknolojilerini var eden ‘kod’ kavramından yararlanarak tanımlamak istiyorum: Kültür, bir insan topluluğunun hem kendi hakkındaki bilgi, inanış ve düşünceleri, hem de kendinden farklı saydığı halklara âit benimseyiş ve tepkilerin arkasını oluşturan kodlarıdır. Bu kodlar târih içinde oluşan bazı değişim, dönüşüm ve evrilmeler geçirerek ‘kendine özgülüğü’ sürdüren kültürel genetiği yaşatmaktadır. Ancak bu gerçekliğin yanı başında bir gerçeklik daha var: Büyük değişim ve dönüşümler, büyük evrilmeler kültüre büyük zararlar vermektedir. Öncelikle aile kurumu, bu evrilmelerde yıkım ölçüsünde değişim ve dönüşümlere uğrayarak, insanı eğiten ve insanlaştıran ilk merkez olma gücünü ve işlevini kaybetmektedir.