Yoğurtçu Hüsrev omzuna astığı askı ile yoğurt tepsilerini düşürmeden taşımayı öğrenmişti. Ata mesleği olan yoğurtçuluk babadan oğula geçmekteydi. Kendine gelmek için hemen silkindi askısındaki minik çanlar az gürültü ile şıngırdadı.
Bu Hüsrev'i canlandırmaya yeterdi. Önünde uzun bir gün vardı ve dalıp gidecek vakit yoktu. Yürünecek yollar ve çıkılacak yokuşlar vardı. Derken düşünceleri yine geçmişe kaydı. Bu kadar insan ata mesleği denen yoğurtçuluğu meslek edinince biriktirdikleri para ile bir dükkan almışlardı.
Dükkan yoğurtçu dükkanı olmuştu. Babası idare ediyordu, yoğurt yanında yumurta peynir süt ve yufka da satıyorlardı. Kendileri Bulgar göçmeniydiler. Memleketten gelenlerden haberleri alıyorlardı. Müşteri olsun olmasın dükkan boş kalmıyordu. Babası Civan Ali sevilen bir adamdı. Vefa bozacısının yanındaki Trakya yoğurtçusundan (yani kendi dükkanlarından) çıkmıştı. Yürüyerek Akarçeşme'nin oraya geldi. Sokağın başında oturan Nergis Teyze eski müşterilerindendi. Eşini genç yaşta kaybetmiş sonra da hayata küsmüştü. Evden nadiren çıkardı. Çocuksuzdu ve bir de kedi evlat edinmişti. Adı için de fazla düşünmediğini söylemişti kesi tekirdi o da adını Bay Tekir koymuştu.
-Yuuurt, yuuuurt, kaymak yuuurtçuuu!
diye her zamanki tiz sesi ile bağırdı.
Sabah okula giden çocukların seslerinden başkası yoktu sokaklarda. Boş caddelerde gün ağarırken sadece çocuk sesleri çınlıyordu. Haftada iki gün aynı saatlerde oradan geçen Hüsrev çocukları da isimlerini de öğrenmişti. Çocuklarla selamlaştıktan sonra Nergis Teyze'nin bahçe
duvarına oturup beklemeye başladı. Nergis Teyze her geçişinde yoğurt alırdı. Biraz sonra Nergis Teyze evin bahçeye bakan penceresinden seslendi;
-Yoğurtçu, her zamankinden verir misin? Biraz rahatsızım da çıkamadım.
-Neyin var abla? İstersen doktora götüreyim mi, bir isteğin varsa alayım,
-Yoğurdum var ya aç kalmam. Yine de bir şey olursa haber ederim. Sağolasın.
Hüsrev yoluna devam etti bir yandan etrafı gözetliyor ara ara da kendine has sesini sokaklarda çınlatıyordu. Akarçeşme’den su içti.
Mescidin kapısının yanında karpuzcu yere serdiği hasırın üzerinde sabah namazını kılıyordu. Hüsrev ona,
-Allah kabul etsin! diye bağırarak yoluna devam etti.
Yokuşu çıkarken yorulduğunu fark eden Hüsrev yokuşu bitirip sola dönünce sokağın sol başında bahçe içindeki evde Kadıköy müftüsü Saygıdeğer Mekki Bey ve ailesi otururdu. Onlar da bir hafta bir tepsi yoğurt alırlar bir hafta almazlardı. Sokağın devamındaki evlerden birinin girişinde balkonumsu bir boşluk vardı. Hüsrev oraya oturdu azık torbasını çıkardı. Kuru soğan patates ve yumurtadan ibaret olan yemeğini yedi.
Akarçeşme’den doldurduğu sudan içti. Biraz dinlenmek iyi gelmişti taşıdığı ağırlık da azalmış az biraz yoğurdu kalmıştı zaten tepsisinde.
Süleymaniye'ye çıkamazdı oradaki müşterileri yok sayamazdı. Düşündü ve çabucak karar verdi. Kendini düşündü şimdiye kadar verdiği sözleri hep tutmuştu. Babasından öyle görmüştü. Verilen sözler tutulmalı müşteriyi küstürmemeliydi. Bunu düşünerek hızla yokuştan indi. Ana yoldan vefa
bozacısının yanındaki dükkanlarına ulaştı. İçeriden hemen br dolu tepsi alarak taşıma askısına koydu. Kendi kendine yine;
-Aşağı mahalleyi bitirdim. Sıra yukarı mahalledeki sokaklarda diye düşünerek ara yollardan Süleymaniye'nin önüne çıktı. Bu sefer ters hareket etmişti. Camiyi arkasına alıp aşağı doğru yürümeye başladı. Bir yandan da;
-Yuuurtçuuu yuuurrt kaymaaaaak!
diye sokakları inletiyordu.
En son girdiği yola yeni bitirilen esnaf hastanesi açılmış. Hüsrev burada durdu ve uzun uzun hastaneye baktı. Acaba anacığımı bu hastaneye getirebilir miyim acaba pahalı mıdır çok diye düşünceler geçti içinden.
Doktor Ali arabasını park ettiği hastaneye doğru yürürken Hüsrev’i fark etti.
- Hasta mısın? Hastaneye bakıyorsun. Bir hastalığın varsa söyle ben doktorum.
- Ben iyiyim ama anacığım hasta geceleri ağrıdan uyuyamıyor.
- O zaman yarın sabah anneni al da gel.
- Gelemeyiz. Burası bize göre değil. Burası çok pahalı br hastane.
- Anneni ben muayene edeceğim sizden de para almayacağım. Söz.!
Hüsrev çok sevindi, sevinci bariz bir şekilde fark ediliyordu.
- Adınız Doktor Ali galiba size nasıl teşekkür edebilirim diye sordu.
Ve defalarca da teşekkür etti. Sonra da gönül huzuruyla evinin yolunu
tuttu.
Bu hikâyede dikkatinizi verilen sözün mutlaka ama mutlaka tutulma gerektiği ikincisi terlemeden çalışmadan sonuca varılmaz teması verilmiştir. Yoğurtçu Hüsrev gayretle terleyerek sabırla ve hoşgörüyle yoğurtlarını satmış. Günlük parasını kazanmıştı. Demek ki çocuklar çalışmadan emek vermeden başarı kazanılmaz. Bugün size bir hikâye anlattım umarım beğenirsiniz. Bugünkü yazımız bu kadar.
Biraz daha yürüdükten sonra Kayserili Ahmet Paşa sokağına girdi.
Sokağın sol tarafında bahçe içinde müftünün evi vardı. Onun karşısında sağ tarafta alt katta kiracı Hayriye Hanımın, üst katta da mal sahibi Saliha Hanım'ın evi vardı. Onun yanındaki apartman gibi olan evde üst katta öğretmen teyze Belkıs, onun altında pek görülmeyen hanım
hanımcık olduğu söylenen kalabalık aile sahibi Nazife Hanım vardı.