Akça Koca Kültür Platformu’nun Özbekistan Seyahati (4)

Bundan önceki yazımda 04 Mayıs 2018 Cuma günü Buhara Emir Muzaffer Han Camii’n de Cuma namazı kıldıktan sonra, öğle yemeği için Laziz Hause Milli Evi’ne gittiğimizden bahsetmiştim.

Laziz Hause Milli Evi şehir içinde 2 katlı şirin bir görünümü olan bir yer. Burada bize bir sürpriz olarak, yıllardan beri adını duymamıza rağmen bir türlü yemesi nasip olmayan meşhur Buhara Pilavını bizim için Hususi olarak yapmışlar. Pilavdan önce ikram edilen nefis bir çorbadan sonra, tepsiler içerisinde harika bir görünümü olan hakiki Buhara Pilavını getirdiler Hani amiyane tabirle, yemede yanında yat derler ya, tam onun gibi bir şey. Bütün arkadaşlar bu pilavdan doyasıya yediler.

Burada karşılaştığımız ikinci sürpriz ise, yemekte ikram edilen kiraz idi. Bu kiraz Dr. Zeynep Turan Hanımın ikramı imiş. İkramın sebebi de Zeynep Hanıma, Semerkant’ta arabaya geç geldiği için verilen ceza yüzündenmiş. Burada bir açıklama yapmam icap ediyor. O da şudur. Semerkant’a geldiğimiz ilk gün, geziye katılan arkadaşların araba saatlerine riayet etmelerini temin etmek bakımından, kim olursa olsun geç kalması halinde, gezinin ruhuna uygun bir ceza verilmesi kararı alınmıştı.  Dr. Zeynep Hanım da Semerkant’ta bir defasında arabaya geç gelmiş. Bu sebeple de Kendisi kafile başkanı olmasına rağmen, bütün arkadaşlara kiraz ikramında bulunması cezası verilmiş. Verilen bu cezanın Semerkant’ta uygulanması icap ediyormuş. Fakat orada şartlar uygun olmadığı için cezanın infazı Buhara’ya kalmış. Velhasıl-ı kelam bu yemekte yediğimiz kiraz bu kiraz imiş. Tabii ki, Buhara’nın nefis kirazlarını afiyetle yedikten sonra Dr. Zeynep Hanıma hassaten teşekkür etmeyi ihmal etmedik.

Bu vesile ile şu hususu ifade edeyim ki, geç kalana, ceza verme sistemi çok işe yaradı diyebilirim. Şöyle ki, bundan sonra hiç kimse arabaya geç kalmadı. Bu itibarla da herkes araba saatlerine tam riayet ettiği için gezi boyunca tespit edilen programlar hiç aksama olmadan tıkır tıkır yürüdü.

Öğle yemeğinden sonra biraz dinlenip,  tekrar şehir turuna başladık.  İlk ziyaret yerimiz Abdül Aziz Han Medresesi oldu. Bu medrese 1652 yılında inşa edilmiş olup, halen ayakta olan bir eserdir. Yüzyıllar boyunca Asya’nın eğitim merkezi olmuştur. Duvarlarında en dikkati çeken husus Çin ejderhası ile İran motifinin efsanesi olan Zümrüdü Anka Kuşudur. 50 x 67 m. ebadında olan medresenin bilhassa iç dekorları muhteşem güzelliktedir.

Medrese ziyaretinden sonra Lebi Havuz Meydanına geldik. Burada bir sürpriz ile karşılaştık. Bu meydanda karşımıza Nasrettin Hoca’nın heykeli çıktı. Doğrusunu söylemek icap ederse, bu durum bizim hayretimize mucip oldu. Meğerse, Eskişehir’in Sivrihisar İlçesi’nin Hortu Köyünde doğan ve meşhur türbesi Konya’nın Akşehir İlçesinde bulunan Bizim Nasrettin Hoca’ya Özbekler sahip çıkmış. Hocanın Özbek olduğunu söylüyorlarmış. Fakat burada ki, heykel bizim bildiğimiz Nasrettin Hocaya hiç benzemiyor. Bizde ki, Nasrettin Hoca imajı beyaz sakallı, sevimli bir tip olmasına rağmen, onlarınki kara kuru bir tip olarak canlandırılmış. Bindiği  merkepte oldukça güçlü kuvvetli bir hayvan.. Bizim Hoca’nın bindiği karakaçana pek benzemiyor Heykelin önünde hatıra fotoğrafı çektirdikten sonra buradan ayrılıp Payi Kalan Meydanına gittik.

Payi Kalan Meydanında ilk karşımıza çıkan Kalan Minare oldu. Kara Hanlı Hükümdarı Arslan Han tarafından miladi 1127 Yılında yaptırılan bu minare, 45 m. Yüksekliğinde olup, Cengiz Han tarafından yıktırılmayan iki eserden biri olduğu söylenmektedir. Rehberin verdiği bilgiye göre, bu minare idam içinde kullanılırmış. Şöyle ki, İdam mahkumu olan kişi minareden aşağıya atılırmış. Bir defasında idam mahkumu bir İngiliz’i Minareden aşağıya atmışlar. Fakat ölmemiş. İkinci defa tekrar atmışlar.

Bu meydanda Buhara’nın en büyük camilerinden biri olan Kalan Camii bulunmaktadır. Bu cami Buhara’nın manzarasına hakim bir yerde olup, 1514 yılında yapılmıştır. 80 x 130 m.  ebadında olan bu caminin 288 kubbesinin olduğu söylenmektedir. Aynı anda on bin kişinin namaz kılabilme kapasitesine sahipmiş.  Halen ibadete kapalı olan bu cami maalesef müze olarak kullanılmaktadır. Rehberin anlattığına, Cengiz Han on bin kişiyi bu camide toplayıp hepsini vahşice öldürtmüş. Öldürülen bu on bin kişinin hatırasına, caminin avlusuna temsili bir türbe yapmışlar.

Buradan yolumuz Car Su Pazarı’na ( Dört Yol Pazarına ) düştü. Bu Pazar, yerli ve yabancı turistlerin en çok uğradığı yerlerden birisiymiş. Kubbeler altında bulunan Pazar tek bir ürün üzerine uzmanlaşmış. Mesela, dükkanın birisi para piyasası, diğeri deri ve şapkalar, bir diğeri de gıda üzerine faaliyette bulunmaktadır

Muhterem okuyucular. Buhara anlatmakla bitecek gibi değil. İnanınız ki, buraya kadar yazdıklarım ancak Buhara’nın özeti mahiyetinde bulunmaktadır. Bu sebeple bu yazı mecburen DEVAM EDECEK…