Çok şey yaşadı, yaşıyor bu koca millet. Acaba neden?

Geçmişte Ocak aylarında yaşadığımız bazı önemli olayları birlikte düşünmeyi arzuladım.

Rus ordusunun 19 Ocak 1990 gece yarısı tanklarla başlattığı katliam gibi saldırı ile 20 Ocak 1990’da Azerbaycan’ın başkenti Bakü işgal edildi. Rusya’da yaşayan Ermenilerden oluşan Sovyet Özel Birlikleri sivil ahaliden kadın-çocuk ayırmadan 132 kişiyi katletmiş, 612 kişiyi ağır yaralamıştı ve 841 kişi işgalciler tarafından hapsedilmişti. Bu katliamın ana amacının 26 Şubat 1992’de Rus desteği ile Ermenilere yaptırılacak olan Azerbaycan topraklarının dörtte birinin Yukarı Karabağ’ın ve Hocalı’nın işgalinin ön harekâtı olduğu sonradan anlaşılmıştı.

Trabzon Türk Ocağı 27 Ocak 1990’da şehrimizin gördüğü en büyük mitingi, “Rus’a Lanet, Azeri’ye Destek-Büyük Karadeniz Mitingi”ni düzenlemişti.

***

13 Ocak 2012 Kıbrıs kahramanı, Yunan megalo ideasının bir parçası olan “enosis”i yani bütün Kıbrıs adasının Yunanistan’a bağlanmasını önleyen, Bağımsız Türk Devleti olan KKTC’nin kurucusu Rauf Denktaş’ın vefat günü. Türkiye’de pek hatırlayan olmadı!

17 Ocak 1978 ise hemşehrimiz Prof. Dr. Osman Turan’ın vefat günü. Onu da hatırlayan yok!

***

27 Ocak 1299 Osmanlı Devleti’nin kuruluşu. Büyük tarihçimiz rahmetli Prof. Dr. Halil İnalcık bu yılın 1302 olduğunu söylerdi.

26 Ocak 1699 Osmanlı-Avusturya Karlofça Antlaşması (Avrupa’ya karşı ilk toprak kaybımız)

28 Ocak 1920 Misak-ı Milli’nin kabulü.

05 Ocak 1926 İstanbul Boğazı’nda trenler için vapur seferleri başlatıldı.

Neleri yaşamadı bu koca millet? Acaba neden?

Dört gün önce de bir bakan şunları söylüyor:

-“AKP’ye oy vermek Ruz-i mahşerde beraat sebebidir.”

Oy ver sırat köprüsünden geç. Hem dünyanı hem ahireti kurtar.

Peki, bu beraat belgesini kim hangi yetkiyle onaylıyor?

PKK katillerinin Habur’da masum sayılıp temize çıkartıldığı gibi mi?

Vatan toprağı olan Ege Denizindeki 18 adamızın beleşine Yunanistan’a hediye edildiği gibi mi?

Ahirette de seçim var mı ki, seçim belgesi geçerli evrak olsun?

***

Diyanet İşleri Başkanlığı da kitap yazmış:

“Tahsil ile dindarlık arasında ters yönlü bir ilişkiden bahsedilebilir. Seküler alanlarda yüksek tahsil yapmanın genel anlamda dindarlık, özelde dini inanç ve ibadetler üzerinde olumsuz etki yaptığı tespit edilmiştir.” Yok canım demeyin, geçim dünyası!
Bazıları ilim ve tahsil sahibi toplumlardan korkar, çünkü onlar bulundukları yeri cahillere borçludur.

***

Aynı kitabın 497. sayfasında; “Hikmet sevgisi” mânasına gelen felsefe tabiri, genel olarak “varlık ve olayların akıl ve düşünce yoluyla araştırılmasını gaye edinen disiplinin adıdır.”

Öyleyse sen neye dayanarak bilimin esası olan sorgulamayı, yani felsefeyi reddediyorsun?

Çelişki yetmiyor, müthiş bir itirafta da bulunuyorlar, aynı sayfada devamla:

“Özellikle Kindî’den (ö. 252/866) itibaren İslâm düşüncesine giren ve en az beş yüzyıl boyunca Ebû Bekir Zekeriyyâ er-Râzî, Fârâbî,…İbn Sînâ, İbn Rüşd,…Nasîrüddîn-i Tûsî gibi şahsiyetler yetiştiren ve ürünler veren felsefenin önemli problemlerinden biri de ahlâk olmuştur” deniyor. Bu doğru!

Ahlak ama hangi ahlak?

Evet bu kişiler son İslam bilim adamları oldu, 1520’lerde Osmanlı’da bilim bitti!

Ve bu eğri kafalar tam 5 asırdır hiç değişmedi, Osmanlı’yı bitirdiler, şimdi de Cumhuriyeti mi..?

Haftaya ibret verici bir şekilde “astronomi” ilminin geri gelmeyecek şekilde bir günde nasıl yok edildiğini konuşmak üzere.