Ahmet TEKİN

İlahiyatçı, yazar

Hz. Muhammed s.a.’i Başarıya Götüren Özellikleri - Dini Tebliğ ve Diğer Görevleri

Resulullah s.a.in  peygamberlik misyonu, ferdî ve manevî hayat kadar maddî ve içtimaî hayatın da mükemmellik ölçüsünü ortaya koymayı ve her iki alanda insanlara kılavuzluk yapmayı kapsamaktadır. Müslümanlar bu inanca sahip olmakla birlikte Kur’an ve Sünnet’in ilkeleri ışığında manevî olgunluğu, erdemli bir ferdî hayat kadar düzenli ve huzurlu bir sosyal hayat için de ulaşılması gereken bir amaç olarak gördüklerinden teorik plandaki ilgileri daha çok onun ferdî ve manevî hayata kılavuzluğu üzerinde yoğunlaşmış ve sîretiyle ilgili literatür de bu yönde gelişmiştir.

Batı dünyasında ise din ile hayatın maddî alanlarını birbirinden ayıran yaygın telakki çerçevesinde peygamberliğin yalnızca ferdî ve manevî hayata kılavuzluk şeklinde kabul edilmesi, Resûl-i Ekrem’in sosyal misyonu ve tarihî rolünün kavranmasında karşılaşılan ciddi zorlukların başında gelmekte ve dolayısıyla Resûlullah sosyal ve siyasal hayata fazlaca yönelmiş görülmektedir. Bir diğer problem de Batı’nın yüzyıllar boyunca karşı karşıya kaldığı ve savaştığı bir uygarlığın kurucusu olarak Hz. Peygamber s.a. hakkında Ortaçağ boyunca teşekkül eden ön yargılardan ve menfi tasavvurdan hâlâ kurtulamamış olmasıdır.
Resûl-i Ekrem s.a.in olağanüstü başarısı iki farklı bakış açısına göre izah edilmeye çalışılmıştır. Birincisi, Allah tarafından peygamber olarak seçildiği ve dolayısıyla başarısının ilâhî kaynaklı olduğu, ikincisi başarısının tarihî ve diğer tecrübî sebeplere dayandığı, özellikle dikkat çekici liderlik vasıflarının ve karizmatik şahsiyetinin bu konuda etkisinin bulunduğu şeklindedir.

İlki genelde din âlimleriyle diğer inananların, ikincisi batılı araştırmacılarla tarihçilerin takip ettiği yoldur. Onun Kur’an’da vurgulanan örnek kişiliğiyle tarihî kişiliğini yansıtan bu iki yönü birbiriyle çelişmeyip her biri kendi araştırma yolunu ve analiz yöntemini izleyen iki ayrı sorgulamayı gerektirir. Allah’ın elçisine yardım ve desteği bir mümin için açık ve tartışılmaz olmakla birlikte Resûlullah’ın başarısını izahta sahip bulunduğu üstün vasıfları göz ardı etmek, onun bir insan olarak büyüklüğünü sadece ilâhî mesajı nakleden önemsiz bir vasıta seviyesine düşürme tehlikesini taşır.  Bu durumda getirdiği mesajı bizzat anlayıp yaşayarak insanlara gösterme ve toplumu dönüştürme misyonunu, sosyal hayattaki kılavuzluk rolünü kavramada da zorlukla karşılaşılır.
Hz. Peygamber s.a. çeşitli âyetlerde belirtildiği üzere diğer insanlar gibi bir insandır.  Fakat insanlara örnek olduğuna,  yüksek bir ahlâk üzere bulunduğuna,  Allah’ın lütuf ve esirgemesine nail olduğuna, kendisine hikmet bahşedildiğine,  ilim verildiğine,   kaba ve katı yürekli olmadığına,  insanlardan korunduğuna,  ilâhî yardımla desteklendiğine,  ilâhî gözetim ve koruma altında bulunduğuna,   hidayete, dosdoğru yola erdirildiğine,  hikmete dayalı, hak bir düzeni gerçekleştirmek üzere, hak bir kitap ile gönderildiğine,  kendisine huzur ve güven duygusu verildiğine,  göğsünün açılıp genişletildiğine,  Allah’ın ve meleklerin ona salât okuduğuna,  mü’minlere karşı çok şefkatli ve merhametli olduğuna  dair âyetler yanında hadis ve siyer kaynaklarında da belirtildiği gibi diğer insanlardan farklı bir kişilik ve birikime sahip bulunduğu, üstün vasıflarla donatıldığı, başarısının temelinde vahyin bulunduğu ve toplumu bunun kılavuzluğunda yönettiği şüphesizdir.

Bu çerçevede güçlü ve sağlıklı bir vücut yapısı, derin bir sezgi, anlayış ve kavrayış kabiliyeti, sağlam bir hafıza, etkili hitabet, ihlâs, sabır, cesaret, hilim, cömertlik, haya, gelişmiş bir insan ve toplum münasebeti, şefkat ve merhamet, vefa, tevazu, adalet, emanet, iffet, doğruluk gibi üstün niteliklere sahipti.
Resûlullah’ın bu vasıflarıyla birlikte herhangi bir insan gibi yaşadığına ve tabiat üstü özelliği bulunmayan bir şahsiyet gibi diğerlerince izlenebilecek örnek bir hayat sürdüğüne işaret etmek gerekir. Aksi takdirde onun yaşayış biçimi insanlık için mükemmel bir örnek teşkil edemezdi.  Karakteri, ahlâkı, arzu ve eğilimleri farklı olan insanlara bir rehber olarak gönderildiğinden bunların bütün ihtiyaçlarını giderecek bir ruhî ve fikrî olgunlukla donatılmıştı. Takip ettiği siyaset de fert ve toplumları kapsayan, bütün eğilimleriyle insan tabiatını göz önünde bulunduran bir genişlik ve derinlik taşıyordu. Resûl-i Ekrem’in, insanlık tarihinde siyasî, hukukî, ekonomik ve sosyal alanlarda ortaya koyduğu değerleri bilfiil uygulamayı başardığı bilinen tek peygamber ve lider olması da bu kılavuzluk ve önderlik misyonunun bir gereğidir.
İlk dönemlerden itibaren müslüman müellifler Resûlullah’ın başarısını onun peygamberlik misyonuyla, Allah’ın yardımına mazhar olmasıyla izaha çalışırken Batılı araştırmacılar genellikle şahsî kabiliyet ve becerilerini öne çıkarmışlardır. Batılılara göre onun yaşadığı bölgedeki siyasal, sosyal, ekonomik ve dinî şartlar başarısını kolaylaştırmada etkili olsa da sahip bulunduğu üstün vasıflar olmasaydı bu sonucu elde edemezdi. Bu vasıfların başında manevî keşif istidadı müslümanlara göre vahiy, devrin sosyal rahatsızlığının asıl sebeplerini keşfe imkân veren sezgi gücü (feraset) gelir. İkinci vasfı, bir devlet adamı sıfatıyla izlediği siyasî strateji ve sosyal reformlarındaki bilgeliği, üçüncüsü de bir yönetici olarak sahip bulunduğu dirayet ve maharetle idarî işleri havale ettiği insanları seçmedeki isabetidir. Eğer onun bu yetenekleri ve bunların ötesinde Allah’a güveni olmasaydı insanlık tarihinin önemli bir bölümü hiçbir zaman yazılmamış olacaktı. 

Diğer bazı araştırmacılar da Resûl-i Ekrem’in hayatındaki güçlü faktörün ve olağan üstü başarısının temel anahtarının Allah’ın hitabına mazhar bulunduğuna dair sarsılmaz inancı olduğuna, böyle bir kanaatin diğer insanları da derin bir şekilde etkilediğine, ilâhî iradenin icracısı sıfatıyla ortaya çıkışındaki kesinliğin kendisini, söz ve emirlerine nihaî olarak boyun eğmeyi sağlayan bir otorite sahibi kıldığına dikkat çekerler.
Hz. Peygamber s.a.in görevi sadece kendisine verilen vahyi tebliğden ibaret değildi. Bunun yanında insanları tebliğ ettiği dine çağırmak, onları dinin yayılmasına hizmet ettirmek, dinin ilke ve esaslarını açıklayarak bizzat yaşamak,  gönderildiği toplumu bu doğrultuda yönetip yönlendirmek  ve yeni bir toplum modeli oluşturmak da onun görevleri arasındadır.  Zira peygamberliğin amacı sadece belli ilke ve esasları insanlara bildirmek değil ferdî ve içtimaî planda bir dönüşümü de sağlamaktır. Bu sebeple Resûlullah s.a.in bizzat dini yaşayarak insanlara göstermesi gerekiyordu.  Müminler de ona uyup  emir ve yasaklarına boyun eğme sorumluluğunu taşıdıkları gibi  örnek davranışlarına tâbi olmak  ve onu örnek almakla  emrolunmuştur.
Âlimler, Hz. Peygambers.a.in bir söz veya fiilinden hüküm çıkarırken onu hangi sıfatla söylediğine veya işlediğine dikkat edilmesi gerektiğini belirterek onun hem ferdî ve manevî, hem içtimaî hayattaki kılavuzluk vasıflarına atıfta bulunurlar. Bazıları, Resûl-i Ekrem’in tasarruflarının bir kısmının müftülük, bir kısmının kadılık ve bir kısmının imamet (devlet başkanlığı) niteliğine dayandığını, bir kısmında bu niteliklerin birleştiğini, çoğunda ise risâlet vasfının daha baskın olduğunu belirtir.

Buna göre Hz. Peygamber’in tebliğ yoluyla gerçekleşen söz ve fiilleri genel hüküm ifade edip her müslümanı bağlarken devlet başkanı sıfatıyla yaptığı tasarruflar devlet başkanının iznine, hâkim olarak verdiği kararlar da hâkim kararına bağlı şekilde uygulanabilir.  Peygamberlik görevi (tebliğ, risâlet, davet, beyan, tâlim, tezkiye) yanında devlet başkanlığı, kumandanlık, kadılık gibi işleri de uhdesinde bulunduran Resûl-i Ekrem’in bu görevleri, peygamberlikten farklı olarak ebedî ve evrensel ilkelere dayanmaktadır. Resulullah, bütün çağlar için geçerli olan yönetim esasları ortaya koymuş, ashabına değişen şartlara göre dinamik bir yönetim kurmalarını sağlayacak bir rehberliğin ana hatlarını vermiştir.
Hz. Peygamber s.a. bir insan, bir kul olmakla birlikte kendisine verilen misyon ve bu misyonun kazandırdığı manevî şahsiyet onu başkalarından ayırmaktadır. Kur’ân-ı Kerîm bir taraftan Resûl-i Ekrem’in beşeri tabiatına vurgu yaparken bir taraftan da onun diğer insanlar arasındaki özel statü ve otoritesini belirtir. Resûl-i Ekrem’in örnek bir İslâm toplumu kurması ancak etkili bir otorite sayesinde mümkün olabilirdi. Ümmetin lideri sıfatıyla onun Müslümanlar üzerindeki otoritesi Kur’an’da “hükm” kavramı ile ifade edilmiştir.  Bu âyetler, Resûlullah’a itaatin somut ifadesini onu hâkim kabul edip verdiği hükmü tartışmasız benimsemek şeklinde ortaya koyar. Allah’a itaat Peygamber’e itaatin temeli olurken Peygamber’e itaat de Allah’a itaatin tek görünür kanıtıdır. 

Onun peygamberlik görevi tamamen fikrî ve ruhî nasihatle sınırlı olmayıp bir İslâm toplumu (ümmet) kurma amacına bağlı olarak sosyal, politik ve askerî faaliyetleri de kapsadığından kendisine itaat sadece ibadet vb. alanlarda değil sosyal hayatta da söz konusudur.  Allah’ın kendisine itaatle beraber ona itaati de emretmesi ve eğer inanıyorlarsa insanların anlaşmazlık konularını hükme bağlamak için Allah’a ve elçisine götürmelerini istemesi,  onun otoritesini kabul etmenin imanın bir gereği olduğunu ve bu iki itaatin esasta birbirine bağlı bulunduğunu gösterir. Daha önceki peygamberlere Allah tarafından hikmet ve hükümranlık (mülk) bahsedildiğinin belirtilmesi  bunların onun için de söz konusu olduğunu ifade etmektedir. Ancak Kur’an’da Hz. Peygamber için mülk yerine “hükm” kullanılmıştır.  Ahmed b. Hanbel’in naklettiği bir rivayete göre Allah Teâlâ, Resûlullah’ı hükümdar-peygamber ile kul peygamber olma arasında serbest bırakmış, o da Cebrail’in Allah’a karşı tevazu göstermesi yolundaki tavsiyesi üzerine kul-peygamber olmayı tercih etmiştir.  Resûl-i Ekrem, huzurunda bulunan birinin korkuyla titremesi üzerine,
“Sakin ol, ben hükümdar değilim. Kurutulmuş et yiyen bir kadının oğluyum” demişti.  Ebû Süfyân’ın, Mekke fethi sırasında İslâm ordusunun haşmeti karşısında Abbas’a. “Kardeşinin oğlunun mülkü-iktidarı büyümüş” demesi üzerine Abbas, bunun nübüvvet olduğunu söyleyerek Resûlullah’ın liderliğinin peygamberlikten ayrı anılmasını hoş karşılamamıştır.  Kur’an da ifade edildiğine göre hilafet kelimesinin içinde risalet;  risalet kelimesinin içinde de hilafet vardır.

El2 [ing.], VII, 360.
“- Veya tezyinatlı, altın işlemeli bir evin olmalı veya göğe çıkmalısın. Bize, seni tasdik eden, sana uymamızı emreden okuyacağımız bir kitap indirtmediğin sürece göğe çıktığına da aslâ inanmayacağız, itimat etmeyeceğiz, dediler. - Rabbimi tenzih ederim. Ben peygamberlik görevi verilen insan neslinden farklı biri miyim? de” (el-İsrâ 17/93);  - “Ben ancak sizin gibi bir beşerim, insanım. Ne var ki, ilâhınızın, bana bir tek ilâh olduğu vahyolunuyor. Kim diriltilerek Rabbi’nin huzurunda hesaba çekilmeyi, mükâfat ve cezayı umuyorsa, hâlis niyet ve amaçlarla, İslâm esaslarını, İslâmî düzeni hayata geçirsin, iş barışı içinde bilinçli, planlı, mükemmel, meşrû, faydalı, verimli çalışarak nimetin ürünün bollaşmasını sağlasın, yerinde, haklı çıkışlar yaparak, düzelmeye, iyiliğe, iyileştirmeye ön ayak olsun, cârî-kalıcı hayırlar-sâlih ameller işlesin. İlâhlığında, otoritesinde, mülkünde, tasarruflarında Rabbine kulluk ve ibadette riya yaparak, ilâhlığında hiç kimseyi ortak etmesin, de” (el-Kehf 18/110);  “Sen de:  - Ben ancak, sizin gibi bir insanım. Bana, tanrınızın bir tek ilâh olduğu vahyediliyor. O halde O’na giden doğru, muhkem, güvenli yolu takip edip itaatte daim olun. O’ndan bağışlanma dileyin. İlâhlığında, otoritesinde, mülkünde, tasarruflarında O’na ortak koşanların, gizli şirki yaşayanların, başka otoriteler de kabul edenlerin vay haline, de” (Fussılet 41/6).
“Andolsun sizin sıkıntılarınızın, problemlerinizin en güzel çözümü, çaresi, kurtuluşunuzun şifalı reçetesi, ilâhî hükümleri icraya, ülkeyi imara, dünya düzenini kurmaya, sağlamaya memur Allah’ın tek yetkili Rasulü’nde, onun yiğitliklerle, fedakârlıklarla, sabırla mücadelelerle dolu örnek hayatındadır. Allah’ın rızasını, âhiret hayatındaki mutluluğu umanlar, Allah’ı çok zikredenler, devamlı Allah’ın dininin tebliği ile uğraşanlar için onda örnekler vardır” (el-Ahzâb 33/21).
“Sen, kesinlikle yüce, büyük, faziletli, saygıdeğer bir ahlâkı, insan tabiatına uygun üstün bir hayat tarzını yaşamaya, benimsetmeye, öğretmeye, savunmaya memursun” (el-Kalem 68/4).
“Allah’ın sana lütfu ve rahmeti olmasaydı, onlardan bir grup seni, başına buyruk hale getirerek, hak yoldan uzaklaşmanın dalâleti, helâki tercihinin önünü açabilirlerdi. Onlar yalnızca kendilerini, birbirlerini başına buyruk hale getirerek hak yoldan uzaklaşmalarına, dalâleti, helâki tercihlerine imkân sağlayabilirler. Sana hiçbir zarar veremezler. Allah sana kitabı, Kur’an’ı, hikmeti, sağlıklı ve ahlâklı yaşama bilgisini, sünnetini ve sana bilmediğini öğretmiştir. Allah’ın sana olan lütfu büyüktür” (en-Nisâ 4/113);  “İşte bunlar, Rabbi’nin, sana vahyettiği derin hikmetleri olan kurallar, sağlıklı ve ahlâklı yaşama bilgileridir. Allah ile birlikte başkasını da ilâh sayma. Sonra kınanmış ve Allah’ın rahmetinden uzaklaştırılmış olarak Cehennem’e atılırsın” (el-İsrâ 17/39); “Ancak Rabbi’nin rahmeti sayesinde Kur’an bâki kalmıştır. Onun sana olan lütufkârlığı çok büyüktür” (el-İsrâ 17/87).
Andolsun ki, sen kendilerine verilen kutsal kitapların hükmünce sorumlu tutulanlara, bütün delilleri de getirsen, yine de senin kıblene tâbi olmazlar. Sen de onların kıblesine tâbi olmazsın. Zaten onlar da birbirlerinin kıblesini kabul etmezler. Sana gelen bunca bilgiden sonra, sen onların şahsî arzu ve ihtiraslarına uyacak olursan, o zaman hiç şüphesiz sen de zalimlerden, âsilerden olursun” (el-Bakara 2/145);  “Sana bu kadar bilgi geldikten sonra, deliller getirerek seninle bu konuda tartışanlara: - Geliniz, sizler ve bizler de dahil olmak üzere, biz oğullarımızı, siz de oğullarınızı, biz hanımlarımızı, siz de hanımlarınızı çağıralım. Sonra dua ve niyazda bulunarak, Allah’ın lânetinin yalancılar üzerine olmasını dileyelim, diye ilan ederek söyle” (Âl-i İmrân 3/61);  - “Rabbimiz, ben çocuklarımdan neslimden bir kısmını, senin Beyt-i Haram’ının, Kâbe’nin yanında, ziraat yapılamayan ekinsiz, mahsul yetişmeyen bir vâdiye yerleştirdim. Rabbimiz, namazı âdâbına riâyet ederek, aksatmadan âşikâre kılmaları için böyle yaptım. Sen de, insanlardan bir kısmının gönlünü, aklını onlara meylettir. Onlara yetiştirme imkânı sağlayarak ve başka ülkelerden getirterek çeşitli meyvalardan rızık ver. Şükürlerine vesîle olur, diyordu” (er-Ra’d 13/ 37).
“O vakit, sırf Allah’ın rahmeti, merhameti sayesinde onlara yumuşak davrandın. Eğer kötü huylu, sert mizaçlı, katı yürekli olsaydın, akılsızca davransaydın, hiç şüphesiz etrafından dağılıp giderlerdi. Şu halde onlara af ile muamele yap. Bağışlanmalarını dile. Devlet, ekonomi, savunma ve sosyal hayat ile ilgili planlama, kamu düzeni ve yönetimle ilgili kararları mü’minlerle istişare ederek al, yönetime katılmalarını sağla. Kararını verdiğin zaman da, Allah’a dayanıp güvenerek, sonuçlarını O’na havale ederek hemen icra et. Allah tevekkül sahibi müslümanları, kendisine güvenip dayananları sever” (Âl-i İmrân 3/159).
“Ey Allah’ın Rasûlü, Rabbi’nden sana indirileni, Kur’ân’ı tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan, Allah’ın sana yüklediği peygamberlik görevini ifa etmemiş olursun. Allah, insanların saldırılarından, suikastlerinden seni koruyor, korumaya alıyor. Allah kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar eden kâfir bir kavme doğru yolu gösterme lütfunda bulunup başarıya ulaştırmayacak” (el-Mâide 5/67).
“Eğer hile ile, seninle yaptıkları antlaşmayı bozmak, sulhu ihlâl etmek isterlerse, şunu bil ki, Allah sana kâfidir. O, seni yardımıyla ve mü’minlerle destekleyendir” (el-Enfâl 8/62);  “Eğer siz Allah’ın Rasulüne yardım etmezseniz, Allah ona kesinlikle yardım eder. Kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar eden kâfirlerin kendisini, iki kişiden biri olarak, Ebu Bekir ile birlikte Mekke’den hicrete mecbur bırakmaları sırasındaki gibi yardım eder. Hani onlar mağaradayken, o, Muhammed, arkadaşına: - Üzülme, Allah bizimle beraberdir, diyordu. Bunun üzerine Allah ona, emniyet, rahmet ve sükûnet indirdi. Gözlerinizle göremeyeceğiniz askerî erkân ve ordularla onu destekledi. Kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar edenlerin, küfre saplananların sözlerinin ve fikirlerinin değerini düşürerek düzenlerini altetti. Allah’ın birliği, Allah’ın dinine davet fikri, Allah’ın koyduğu düzen, işte bu daima hâkim olacaktır. Allah kudretli, hikmet sahibi ve hükümrandır” (et-Tevbe 9/ 40);  “Allah, itibarlı, şanlı, kudretli, hükümranlığını pekiştiren bir yardım yapmak için, bu fethi sana ihsan etti” (el-Feth 48/3).
“Rabbi’nin vereceği hükmü bekleyerek, sabırla mücadeleye devam et. Çünkü sen, bizim gözetimimizde ve himayemizdesin. Uykudan kalkınca, kıyamde iken, güne başlarken, bir işe girişirken, bir meclisten kalkarken Rabbini hamd ile, överek, şükrederek tesbih et” (et-Tûr 52/48).
“- Rabbim beni doğru, muhkem, güvenli yola, İslâmî hayata iletti. Dosdoğru dine, şeriata, medeniyete, tevhide ve Hakka yönelik İbrâhim’in dinine, sünnetine, İslâm dinine iletti. O, ilâhlığında, otoritesinde, mülkünde, tasarruflarında Allah’a ortak koşan gizli şirki yaşayan, başka otoriteler de kabul eden müşriklerden, putperestlerden değildi, de” (el-En’âm 6/161);  “Doğru, muhkem ve güvenli bir yolda, İslâmî hayatta sebat edip büyük hedeflere, hayırlara, büyük mükâfatlara, önünü aydınlatıcı bilgilere ulaşacak, öğretecek ve uygulayacaksın” (Yâsîn 36/4);  “Öyleyse sen, sana vahyedilene, Kur’ân’a sarıl. Sen doğru, muhkem ve güvenli yolda yürümeye, görevini yapmaya, İslâm’ı yaşamaya, yaşatmaya memursun” (ez-Zuhruf 43/43); “Allah, senin geçmiş ve gelecek bütün günahlarını bağışlasın, sana olan nimetini, ihsanını tamamlasın, dinini, düzenini hâkim kılsın, yüceltsin, seni doğru, muhkem, güvenli yolda, İslâmî hayatta başarıya ulaştırsın diye, bu fethi ihsan ettik” (el-Feth 48/2);  “Biz, her millete kulluklarını ifa edecek ibadet tarzları belirlemiştik. Geçmişten kalan kırık dökük bilgilere sahip insanların, tebliğ ettiğin din, uyguladığın plan ve yönetim konusunda, seni faydasız münakaşalar içine çekip meşgul etmelerine izin verme. Sen bütün insanları Rabbine kulluğa ve ibadete, Rabbi’nin yoluna davete devam et. Sen doğru bilgilere sahipsin, doğru, muhkem, güvenli, hak yolda faaliyet göstermeye, görevini yapmaya, İslâm’ı yaşamaya, öğretmeye memursun” (el-Hac 22/67); “Din ve dünya ile ilgili işlerinin, ibadetlerinin birini bitirdiğin zaman, hemen ötekine başla!” (ed-Duhâ 93/7).
“İşte siz öyle iyi insanlarsınız ki, onlar sizi sevmezken siz onları seversiniz. Onlar sizin kitabınızı inkâr ederken siz kitapların hepsine iman edersiniz. Onlar sizinle karşılaştıkları zaman, sözde: - İman ettik” derler. Kendi takımlarıyla başbaşa kaldıkları zaman size olan kinlerinden dolayı parmak uçlarını ısırırlar. Sen: - Kininizle geberin. Allah kalplerinizdeki kinlerinizi biliyor, de” (el-Bakara 2/119);  “Ey insanlar, ilâhî hükümleri icraya, ülkeyi imara, dünya düzenini kurmaya, sağlamaya memur tek yetkili Rasulullah, size Rabbiniz’den gerekçeli hikmete dayalı indirilen Kur’an ile toplumda hakça düzeni gerçekleştirmek için geldi. O halde, kendi hayrınızı düşünerek, kazançlarınızı hesap ederek iman edin. Eğer inkâr eder, nankörlük yaparsanız, Allah’a zarar veremezsiniz. Bilin ki, göklerdeki ve yerdeki varlıkların ve imkânların tamamı Allah’ındır, Allah’ın tasarrufundadır. Allah her şeyi bilir, hikmet sahibi ve hükümrandır” (en-Nisâ 4/170);  - “Biz seni, gerekçeli, hikmete dayalı, toplumda hakça düzeni gerçekleştirecek hak kitap Kur’ân ile rahmetimizi, merhametimizi, ihsanımızı, sevgimizi müjdeleyici ve sorumluluk, hesap ve cezayı hatırlatan bir uyarıcı olarak özgürce sorumluluklarını yerine getirmek üzere görevlendirdik. Her milletin içinde, mutlaka uyarıcılar var olagelmiştir” (Fâtır 35/24).
Sonra Allah, Rasulü’ne ve mü’minlere rahmet ve huzur indirdi, gözünüzle göremediğiniz, askerî erkân ve ordular indirdi. Kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar edenleri, kâfirleri cezalandırdı. Kâfirlerin cezası işte budur” (et-Tevbe 9/26); “Eğer siz Allah’ın Rasulüne yardım etmezseniz, Allah ona kesinlikle yardım eder. Kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar eden kâfirlerin kendisini, iki kişiden biri olarak, Ebu Bekir ile birlikte Mekke’den hicrete mecbur bırakmaları sırasındaki gibi yardım eder. Hani onlar mağaradayken, o, Muhammed, arkadaşına: - Üzülme, Allah bizimle beraberdir, diyordu. Bunun üzerine Allah ona, emniyet, rahmet ve sükûnet indirdi. Gözlerinizle göremeyeceğiniz askerî erkân ve ordularla onu destekledi. Kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar edenlerin, küfre saplananların sözlerinin ve fikirlerinin değerini düşürerek düzenlerini altetti. Allah’ın birliği, Allah’ın dinine davet fikri, Allah’ın koyduğu düzen, işte bu daima hâkim olacaktır. Allah kudretli, hikmet sahibi ve hükümrandır” (et-Tevbe 9/ 40);  “O zaman kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar edenler, kâfirler kalplerine, kafalarına İslâm dışı, cahiliyet değeri, hamiyet anlayışını; küstahca büyüklenmeyi, yiğitlik gösterisini, inadı yerleştirmişlerdi. Allah da Rasulüne ve mü’minlere sükûnet ve güven indirdi. Onlara kelime-i tevhidi, Allah’a sığınma, emirlerine yapışma, günahlardan arınma, azaptan korunma, kulluk ve sorumluluk şuuruyla, haklarına ve özgürlüklerine sahip çıkarak şahsiyetli davranma, dinî ve sosyal görevlerinin bilincinde olma fikrini, takvaya dayalı bir düzeni benimsetti. Zaten onlar buna lâyık ve ehil kimselerdi. Her şey Allah’ın ilmi, planı, iradesi dahilinde gerçekleşmektedir” (el-Feth 48/26).
“Biz senin iyiliğin için göğsünü İslâm’a, ilme, hikmete, sabra, tahammüle açmadık mı, gönlünü ferahlatmadık mı?” (el-İnşirâh 94/1).
“Allah ve melekleri peygambere salavat getirirler. Hep rahmet, övgü ve iltifat ile anarlar. Ey iman edenler, siz de ona salavat getirin, onu dua ve saygıyla, salâtü selâm ile anın, tam bir teslimiyetle ona bağlanın, onu selâmlayın, ona selâmet dileyin” (el-Ahzâb 33/56).
“Andolsun, size kendi içinizden, yakından tanıdığınız, meşrû ilişkilerle devam eden bir nesilden doğan, hakka ve tevhide yönelen, üstün meziyetlere sahip, asaletli, ibadete itaate düşkün bir Rasül gelmiştir. İslâm’ın izzet ve şerefine sahiptir, kudretli ve hükümrandır. Sizin sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir. Size çok düşkündür, üstünüze titrer. Mü’minlere, ama mü’minlere karşı çok şefkatli, çok merhametlidir” (et-Tevbe 9/128).
Afzalu’r-Rahman, s. 11-13.
Muhammad, s. 236-237.
EP [ing.|, VII, 375.
“Allah’ın haklarında hiçbir ferman, hiçbir yetki indirmediklerini, ilâhlığında, otoritesinde, mülkünde, tasarruflarında ona ortak koşmaları, âhiret hayatını, hesap ve mükâfatı inkâr etmeleri sebebiyle kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar edenlerin, kâfirlerin kalplerine, akıllarına korku yerleştireceğiz. Onların mekânları ateştir. İnkârda, isyanda ısrar eden, Allah’ın kullarını, Allah yolunu, Allah yolundaki faaliyetleri engelleyen zâlimlerin devamlı ikametgâhları ne kötüdür” (el-Bakara 2/151);  “Andolsun ki, içlerinden kendilerine Allah’ın âyetlerini okuyan, kendilerini, vicdanlarını arındıran, onlara okuma-yazmayı, kitabına, Kur’an’a vukufu, ilmi, hikmeti, sağlıklı ve ahlâklı yaşama bilgisini, sünnetini öğreten özgürce sorumluluklarını yerine getirmek üzere bir Rasul görevlendirmekle Allah mü’minlere büyük bir lütufta bulunmuştur. Halbuki daha önce onlar, başlarına buyruk bir hayat, koyu bir cehalet, dalâlet ve bozuk düzen içinde idiler” (Âl-i İmrân 3/164);  “O, içlerinden, ümmîler, Mekkeli bilinen kabileler arasında kendilerine Allah’ın âyetlerini, Kur’an’ı okuyan, onları pislikten arındıran, vicdanlarını temizleyen, onlara okuma yazmayı, kitaba, Kur’an’a vukufu, ilmi, hikmeti, sağlıklı ve ahlâklı yaşama bilgisini, sünnetini öğreten, özgürce sorumluluklarını yerine getirmek üzere bir Rasul seçerek görevlendirendir. Onlar önceden, tamamen başlarına buyruk bir hayat, koyu bir cehalet, dalâlet ve bozuk düzen içindeydiler” (el-Cum’a 62/2).
“Allah’ın sana gösterdiğini, öğrettiğini esas alıp, insanlar arasında idareci, hâkim ve hakem olarak, icraat yapasın diye sana kitabı, Kur’an’ı gerekçeli, hikmete dayalı olarak, toplumda hakça düzeni gerçekleştirmen için indirdik. Hâinlerin, haksızların savunucusu olma” (en-Nisâ 4/105).
Görmez, s. 275.
“Andolsun ki siz, savaşa girmeden önce, zafere ulaşmak için şehitliği, ölümü temenni ediyordunuz. İşte âkıbetinizi gördünüz. Bunun sebeplerini düşünmeli, tahlil etmelisiniz” (el-Bakara 2/ 143);  “O gün, her millet içinde, kendilerinden, kutsal kitabı bilen ve kendilerine tebliğ eden, çözüm getiren, güvenilir örnek önderler ve doğruları konuşan şâhitler görevlendireceğiz. Seni de, geçmiş ümmetlere ve bu ümmete, Kur’an’ı bilen, tebliğ eden önder, doğruları konuşan şâhit olarak getireceğiz. Biz bu kitabı sana, her konuda faydalı olmak üzere, genel kuralları açıklamak için, İslâm’ı yaşayan müslümanlara bir hidayet rehberi, bir rahmet ve müjde olsun diye bölüm bölüm indirdik” (en-Nahl 16/ 89);  “Allah’ın dini uğrunda, samimiyetle, hakkını vererek, gerektiği gibi, hayatlarınızı ortaya koyarak, konuşarak, yazarak, hesapsız servet harcayarak cihad edin. O sizi seçti. Dinde, şeriatta, medenî kurallar arasında size ağır gelecek hükümler koymadı. Atanız İbrâhim’in dini, sünneti de böyleydi. Daha önce de, bu Kur’an’da da, bütün peygamberlerin ümmetlerine ve size İslâm’ı yaşayan müslümanlar adını verdi. Allah’ın, ilâhî hükümleri icraya, ülkeyi imara, dünya düzenini kurmaya, sağlamaya memur tek yetkili Rasûlü Kur’an’ı bilen, size tebliğ eden, çözüm getiren güvenilir örnek önder, doğruları konuşan şahit olsun, siz de Kur’an’ı bilen bütün insanlara tebliğ eden, çözüm getiren güvenilir örnek önderler, doğruları konuşan şâhitler olasınız istedi. O halde, namazı âdâbına riayet ederek, aksatmadan kılın. Vicdanlarınızı, servetinizi, sosyal bünyenizi arındıran, berekete vesile olan zekâtı verin. Allah’ın kitabına, emirlerine sımsıkı sarılarak himayesine sığının. O sizin mevlânız, emrinde olduğunuz otorite ve koruyucunuzdur. O ne güzel mevlâ, ne güzel otorite ve koruyucu, ne güzel yardım edendir” (el-Hac 22/78);  “Ey peygamber, biz seni Kur’an’ı bilen ve tebliğ eden, çözüm getiren güvenilir örnek bir önder, doğruları konuşan bir şâhit, rahmetimizi, merhametimizi, ihsanımızı, sevgimizi müjdeleyici, sorumluluk, hesap ve cezayı hatırlatan uyarıcı olarak özgürce sorumluluklarını yerine getirmek üzere görevlendirerek gönderdik” (el-Ahzâb 33/ 45);  “Biz seni peygamberlik göreviyle, Kur’ân’ı bilen ve tebliğ eden, çözüm getiren güvenilir örnek bir önder, doğruları konuşan bir şâhit, rahmetimizi, merhametimizi, ihsanımızı, sevgimizi müjdeleyici, sorumluluk, hesap ve cezayı hatırlatan bir uyarıcı olarak özgürce sorumluluklarını yerine getirmek üzere görevlendirdik” (el-Feth 48/8); “Firavun’a, tebliğ görevi ile özgürce sorumluluklarını yerine getirmek üzere gönderdiğimiz Rasulün içinde bulunduğu şartlara benzer şartlarda, size Kur’an’ı bilen, tebliğ eden, çözüm getiren güvenilir örnek bir önder, tebliğe karşı takındığınız tavırlar sebebiyle aleyhinize şahitlik yapabilecek, özgürce sorumluluklarını yerine getirecek bir Rasul gönderdik” (el-Müzzemmil 73/15).
“Onlara: - Allah’a itaat edin, Kitabındaki hükümleri uygulayın. İlâhî hükümleri icraya, ülkeyi imara, dünya düzenini kurmaya, sağlamaya memur tek yetkili Rasulü’ne itaat edin. Sünnetini uygulayın. Eğer Allah’a ve Rasulü’ne itaatten yüz çevirir, güç ve iktidarınızı kullanarak, halkı istediğiniz istikamette yönlendirir, Kur’an’ı ve sünneti uygulamazsanız, Allah’ın azabından kurtulacağınızı mı zannediyorsunuz? Bilin ki Allah, kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar eden kâfirleri sevmez, de” (Âl-i İmrân 3/32); “Biz, hangi Rasûlü, hangi peygamberi özgürce sorumluluklarını yerine getirmek üzere gönderdikse, Allah’ın bilgisi emirleri ve yasaları dahilinde sırf itaat edilsin, tebliğine, teşriine, sünnetine uyulup uygulansın diye gönderdik. Eğer onlar günah işleyerek kendilerine, birbirlerine zulmettikleri, haksızlık ettikleri zaman sana gelseler de, Allah’tan bağışlanmalarını dileselerdi, Allah’ın Rasûlü de onlar için Allah’tan bağışlanma dileseydi, Allah’ı, kendilerini tevbeye, itaate sevkedici, tevbelerini kabul edici ve merhametli bulurlardı” (en-Nisâ 4/64); “Rasûlullah’a itaat eden, tebliğ ettiği Kur’ân’a, teşriine, sünnetine uyup uygulayan Allah’a itaat etmiş olur. Bilesin ki, Kur’ân’a ve sünnetine itaatten yüz çevirenler, güç ve iktidarlarını kullanarak halkı istedikleri istikamette yönlendirmeye devam edenler, elimizden kurtulacaklarını zannetmesinler. Biz seni onların üzerinde bir inzibat olarak görevlendirmedik” (en-Nisâ 4/80);  “Allah’a itaat edin, Kitabındaki hükümleri uygulayın, Rasulüne itaat edin, sünnetini uygulayın. Kur’an ve sünnetin hükümlerini uygulamada gevşemeyerek, taviz vermeyerek kendinizi Allah’ın azabından koruyun. İtaatten vazgeçer, güç ve iktidarınızı kullanarak halkı istediğiniz istikamette yönlendirmeye devam ederseniz, elimizden kurtulamazsınız. Bilin ki, Rasulümüze düşen apaçık bir tebliğdir” (el-Mâide 5/92); - “Allah’a itaat edin, kitabındaki hükümleri uygulayın. Rasulü’ne itaat edin, sünnetini uygulayın. Kitaptan ve sünnetten yüz çevirip, halkı istediğiniz istikamette yönlendirmiş olsanız bile, elçiye zarar veremezsiniz. Peygamber’in sorumluluğu kendisine yüklenen tebliğ görevini yapmaktır. Sizin sorumluluğunuz da size emredilenlere itaattir, de. Eğer Rasulullah’a itaat eder, tebliğine, teşriine, sünnetine uyup uygularsanız, doğru, hak yola girmiş, İslâm’da sebat etmiş olursunuz. Allah’ın Rasulü’ne düşen, yalnız apaçık bir tebliğdir” (en-Nûr 24/54).
Müsned, IV, 126; İbn Mâce, “Mukaddime”, 6.
“Onlara: - Siz Allah’ın affına mazhariyet istiyor, Allah’ı seviyorsanız bana tâbi olun, benim sünnetime uyun, uygulayın ki, Allah da sizi sevsin, günahlarınızı bağışlasın. Allah çok bağışlayıcı, engin merhamet sahibidir, de” (Âl-i İmrân 3/31); “Önlerindeki yazılı ve şifahî bilgileri, sünneti içeren Tevrat ve İncil’de adının yazılı olduğunu gördükleri Ümmî Rasule, Mekkeli, aslı nesli belli, öğrenim görmeyen, idraklerin ötesini kavrayabilen bütün insanlığın peygamberine, onun sünnetine tâbi olanlara O, iyiliği, meşrû olanı emreder, Kur’an’ın ve sünnetin hükümlerini, İslâmî kurallarla örtüşen örfü, ilmî verileri, mü’minlerin tasvip ettiği, icrasında hayır gördüğü, planları, programları, âdaleti uygulayarak, kamu düzenini sağlar. Şeriatın suç saydığı ve haram kıldığı, kamu vicdanının tasvip etmediği, mü’minlerin icrasında hayır görmediği şeyleri yasaklayarak, önleyici tedbirler alarak kamu güvenliğini temin eder, temiz ve iyi şeyleri onlara helâl kılar; murdar ve pis şeyleri de onlara haram kılar; omuzlarındaki ağır sorumlulukları, riayeti güç sınırlamaları, altından kalkılmaz katı hükümleri kaldırır, onları müsamahalı bir düzene kavuşturur. Onları baskılardan kurtarır, hürriyetlerine kavuşturur. İşte o peygambere iman edip, ona saygı gösterenler, ona yardım edenler, onunla birlikte, indirilen nura, Kur’an’a tâbi olanlar, işte onlar kurtuluşa, ebedî nimetlerle mutluluğa erenlerdir” (el-A’râf 7/157).
“Andolsun sizin sıkıntılarınızın, problemlerinizin en güzel çözümü, çaresi, kurtuluşunuzun şifalı reçetesi, ilâhî hükümleri icraya, ülkeyi imara, dünya düzenini kurmaya, sağlamaya memur Allah’ın tek yetkili Rasulü’nde, onun yiğitliklerle, fedakârlıklarla, sabırla mücadelelerle dolu örnek hayatındadır. Allah’ın rızasını, âhiret hayatındaki mutluluğu umanlar, Allah’ı çok zikredenler, devamlı Allah’ın dininin tebliği ile uğraşanlar için onda örnekler vardır” (el-Ahzâb 33/ 21).
Görmez, s. 275.
el-Furûk, I, 249; Şehâbeddin el-Hafâcî, IV, 264; M. Tâhir b. Âşûr, s. 28-39; M. Abdülhay el-Kettânî, I/53, 410.
“Sana indirilene Kur’an’a, senden önce indirilenlere, diğer kutsal kitaplara inandıklarını ileri sürenleri görmüyor musun? Tâğûta, şeytanî güçlere ve düzenlere inanmamaları kendilerine emrolunduğu halde, onun hâkimiyetine teslim olmak istiyorlar. Şeytan, şeytan tıynetli ahlâksız azgınlar da onların, bir daha dönemeyecekleri kadar, hak yoldan uzaklaşmalarının, dalâleti, bozuk düzeni, helâki tercihlerinin önünü açmak istiyor” (en-Nisâ 4/60); “Hayır, hayır, Rabbine yemin olsun ki, onlar aralarındaki çekişmeli, ihtilâflı konularda, seni hakem yapmadıkça, senin icraatından, uygulamandan dolayı içlerinde hiçbir burukluk duymaksızın, tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe iman etmiş olmayacaklar” (en-Nisâ 4/65).
 “Rasûlullah’a itaat eden, tebliğ ettiği Kur’an’a, teşriine, sünnetine uyup uygulayan Allah’a itaat etmiş olur. Bilesin ki, Kur’an’a ve sünnetine itaatten yüz çevirenler, güç ve iktidarlarını kullanarak halkı istedikleri istikamette yönlendirmeye devam edenler, elimizden kurtulacaklarını zannetmesinler. Biz seni onların üzerinde bir inzibat olarak görevlendirmedik” (en-Nisâ 4/80).
Oda, XXII |1986|, s. 64-65.
“Ey iman edenler, Allah’a itaat edin, kitabındaki hükümleri uygulayın. İlâhî hükümleri icraya, ülkeyi imara, dünya düzenini kurmaya, sağlamaya memur Allah’ın tek yetkili Rasûlü’ne, onun sünnetine, sizden olan ülülemre, İslâmî düzeni yürüten yetkililere, uzmanlara itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz, Allah’a imanın gerektirdiği esaslara ve âhiret gününe iman ediyorsanız eğer, Allah’a, kitabına ve Rasûlü’ne, sünnetine başvurun. Bu daha hayırlı ve doğuracağı sonuçlar bakımından daha güzeldir” (en-Nisâ 4/59).
“Sonunda Allah’ın izni ve lütfuyla onları yendiler. Dâvûd, Câlût’u öldürdü. Allah kendisine devlet, hükümdarlık, peygamberlik, sağlıklı ve ahlâklı yaşama bilgisi verdi. Allah’ın sünneti, düzeninin yasaları içinde, iradesinin tecellisine uygun olan bazı şeyleri de ona öğretti. Eğer Allah insanların bir kısmıyla diğer bir kısmının devletlerini, medeniyetlerini ortadan kaldırmasa, iktidarlarından uzaklaştırmasa, zulümlerine karşı koydurmasa, azgınlarını, kötülük yapanlarını engelletmese, insanlara savunma imkânı vermeseydi, ülkelerin, yeryüzünün düzeni, dengesi bozulurdu. Fakat Allah bütün insanlığa, bütün varlıklara karşı lütuf ve kerem sahibidir” (el-Bakara 2/251); “Yoksa onlar, Allah’ın lütuf ve kereminden insanlara verdiği maddî-manevî nimetleri, imkânları mı kıskanıyorlar? Şüphesiz biz, İbrahim ailesine ve nesline, kitaplar, peygamberlik, ilim ve hikmet, sağlıklı ve ahlâklı yaşama bilgisini verdik. Onlara büyük bir mülk, büyük bir devlet ve saltanat ihsan ettik” (en-Nisâ 4/54);  - “Allah’a itaat edin, kitabındaki hükümleri uygulayın. Rasulüne itaat edin, sünnetini uygulayın. Kitaptan ve sünnetten yüz çevirip, halkı istediğiniz istikamette yönlendirmiş olsanız bile, elçiye zarar veremezsiniz. Peygamber’in sorumluluğu kendisine yüklenen tebliğ görevini yapmaktır. Sizin sorumluluğunuz da size emredilenlere itaattir, de. Eğer Rasulullah’a itaat eder, tebliğine, teşriine, sünnetine uyup uygularsanız, doğru, hak yola girmiş, İslâm’da sebat etmiş olursunuz. Allah’ın Rasulüne düşen, yalnız apaçık bir tebliğdir” (Sâd 38/20).
a.g.e., XXII11986], s. 63.
Müsned, II, 231.
İbn Mâce, “Etime”, 30; Muttaki el-Hindî, VI, 88.
İbn Hişâm, II, 404; Ebû Bekir İbnü’1-Arabî, IV, 1626-1627; Süheylî, VII, 93; M. Abdülhay el-Kettânî, 1, 52, 387.
“Ey Dâvûd, biz seni yeryüzünde, ülkede ilâhî hükümleri icraya, ülkeyi imara, dünya düzenini kurmaya, sağlamaya memur en yetkili halife-rasul olarak tayin ettik. İnsanlar arasında hakkaniyet ile, adâlet ile hüküm ver, icraat yap. Şahsî arzu ve ihtiraslarına, bâtıla uyma. Bu seni başına buyruk hale getirerek, Allah yolundan, İslâm’dan uzaklaşmana, dalâleti, bozuk düzeni, helâki tercihine imkân sağlar. Başlarına buyruk hareket ederek Allah yolundan uzaklaşıp, dalâleti, bozuk düzeni, helâki tercih edenlere, hesap gününü unutmaları sebebiyle dehşetli bir azap vardır” (Sâd 38/26).
- “Allah’a itaat edin, kitabındaki hükümleri uygulayın. Rasulü’ne itaat edin, sünnetini uygulayın. Kitaptan ve sünnetten yüz çevirip, halkı istediğiniz istikamette yönlendirmiş olsanız bile, elçiye zarar veremezsiniz. Peygamber’in sorumluluğu kendisine yüklenen tebliğ görevini yapmaktır. Sizin sorumluluğunuz da size emredilenlere itaattir, de. Eğer Rasulullah’a itaat eder, tebliğine, teşriine, sünnetine uyup uygularsanız, doğru, hak yola girmiş, İslâm’da sebat etmiş olursunuz. Allah’ın Rasulüne düşen, yalnız apaçık bir tebliğdir.” “Namazı âdâbına riayet ederek, aksatmadan kılın. Vicdanlarınızı, servetinizi, sosyal bünyenizi arındıran, berekete vesile olan zekâtı verin. İlâhî hükümleri icraya, ülkeyi imara, dünya düzenini kurmaya, sağlamaya memur tek yetkili Rasulullah’a itaat edin, tebliğine, teşriine, sünnetine uyup uygulayın. Bunlar rahmete ve merhamete mazhar olmanıza vesiledir” (en-Nûr 24/54, 56).Ayetler Ahmet Tekinin Kur’anın Anlaşılmasına Doğru Mealinden http://xn--alnmtr-q9acb27b.kuranmeali.com/ dan okuyabilirsiniz. Ahmettekinhoca.com dan PDFolarak indirebilirsiniz.