Kendisini Helen medeniyetinin temsilcisi, Bizans’ın mirasçısı olarak gören Avrupa’nın şımarık çocuğu Yunanistan’ın; bağımsızlığına kavuştuğu yıldan beri değişmeyen, değişmeyecek dış politik uygulamaları vardır!
Biz Türklerin hayatında müzik; önemli bir yer işgal eder. Doğduğumuzda kulağımıza okunan ezan ve kamette, bebeklik dönemimizde söylenen ninnilerde, sünnet ve nikâh vesilesiyle yapılan düğünlerde okunan mevlitlerde, beş vakit namazdan önce minârelerden yükselen Ezan-ı Muhammedî’de, üç ayları idrak ederken, Recep ayının ilk gecesiyle başlayıp Ramazan ayının teravih kılınan ilk gecesine kadar yatsı namazının ardından, Ramazan’da ise sahurdan sonra müezzinler tarafından minârede okunan temcîdde, bayram namazlarında okunan Itrî’nin Sabâ tekbirinde, ölüm sebebiyle seslendirilen ağıtlarda, Kurban Bayramı günlerinde kılınan vakit namazların farzından sonra okunun teşrik tekbirlerinde, mahalledeki vefat olayını duyurmak maksadıyla okunan salâlarda, her vesile ile ve tecvidle okunan Kur’ân-ı Kerim’de… hep müzik vardır. Müziğin hayatımızdaki yeri engin, derin ve zengindir.
30 Ağustos Pazar günü Zafer Bayramının 98. yıl dönümünü kutladık. Korona virüs nedeniyle kutlamalar kontrollü yapılsa da Türk Milleti olarak bu büyük zaferin coşkusunu, heyecanını kalbimizde hissettik. Baş Kumandan Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını rahmet ve minnet ile yâd ettik.
Tamı tamına 6 aydır Covit 19 salgını nedeniyle evden çıkmıyordum 65 yaş üzeri alınan tedbirler çerçevesinde. Hiç bir dönemde bu kadar çok kitap okuduğum, yazı yazdığım, eş dost ile telefonla görüntülü ve görüntüsüz konuşma yaptığımı hatırlamıyorum.
Bilindiği üzere, ben Kocaeli’nde ikamet ediyorum. Bu sıralarda bir iş icabı Balıkesir’e gitmem lüzumu hasıl oldu. 65 yaş üstü olanların şehirlerarası seyahat etmesi için İçişleri Bakanlığı’ndan izin alma mecburiyeti varmış. Bu itibarla kanuni mevzuatın yerine getirilmesini teminen 199 nolu telefonu aradım. Bana gidiş sebebini sordular. Ben de olduğu gibi hangi maksat ve gaye ile gideceğimi söyledim. Fakat aradan üç gün geçmiş olmasına rağmen müspet veya menfi bir cevap gelmedi.
Benim hergün gördüklerimi mutlaka sizler de görüyorsunuzdur. Bahçeli bütün evlerin giriş kapılarının ve duvarlarının üzerinde, adeta kılıç gibi uçları sipsivri metaller veya camlar var.
Erzurum, kentsel dönüşümle yeni planlamalar yaparken hâlâ çatı sistemlerine bir standart getirmemiştir. Çatılardan sarkan buzların insan hayatını hâlâ tehdit ediyor olması çözülmesi gereken bir sorun olarak karşımızdadır.
26 Ağustos 1922 târihinde başlayan Başkumandanlık Meydan Savaşı’nın zaferle neticelenmişti. 1924 yılının 30 Ağustosunda, Dumlupınar yakınlarındaki Çal Köyü’nde, Mustafa Kemal Paşa’nın da katıldığı dar çerçeveli bir kutlama töreni düzenlendi. Ve Meçhul Asker Âbidesinin temeli atıldı.
30 Ağustos 1922’de Dumlupınar’da kazandığımız “Başkomutanlık Meydan Savaşı“ Türklüğün Ergenekon’dan ikinci çıkışıdır; Anadolu’nun milletimizin ebedi vatanı olduğunun teyididir. Bu zaferin büyüklüğünü ve anlamını algılamak için emperyalist Batı’nın üç yıl önce Sevr’de dayattığı haritaya bakmak yeter.
Covid-19 pandemisi nedeniyle 16 Mart 2020 tarihinde eğitim öğretime ara verilmişti. Milli Eğitim Bakanlığı bu tarihten yaz dönemine kadar uzaktan eğitimle öğrencilerin derslerinden geri kalmaması için çaba gösterdi. Ancak ne yapılsa da uzaktan eğitim, okulda eğitimin yerini tutmuyor.
Öncelikle Malazgirt zaferimizin 949’ncu, 30 Ağustos zaferimizin 98’nci yıl dönümünü büyük bir coşkuyla kutluyor; vatan topraklarımız uğruna hayatlarını seve, seve feda eyleyen tüm şehitlerimizi rahmetle anıyor, aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyor, tarih sayfalarına böylesine büyük zaferleri yazan atalarımızı minnetle yâd ediyorum.
Pek çok hastanenin sunduğu teknolojik mucize, hastalara, şefkat atmosferi kadar yardımcı olamıyor. Hastalar insani sıcaklıktan mahrum kalıyor. Sıcak bir gülümseme, uzanmış bir el, modern bilimin verdiğinden çok daha değerli olabiliyor. Ancak bu ilgiye ulaşmak o kadar kolay olmuyor.
1922 senesinin Haziran’ı… Meclisin homurdanmasına, muhalefetin iyice azmasına rağmen ordu Sakarya zaferinden aylar geçtiği halde kıpırdamıyordu. Sakarya’da dökülen kanlara hebâ olmuş gibi bakılıyor, Yunan’ın artık Anadolu’ya iyice yerleştiğine inanılıyordu. İsmet Paşa’nın karargâhına gelen Fevzi Paşa “ Ben artık Ankara’ya gidemem “ diye sızlanıyor, Ankara’da “Bize yapmadıkları kalmıyor, Mustafa Kemal Paşa’nın çekmediği yok” diyordu.
Şehir potansiyellerinin ortaya çıkarılması ve değerlendirilmesiyle, marka şehirlerin oluşmasında belediyelerin üzerlerine büyük görevler düşmektedir.
“Ben ki ateşle konuşurdum, selle konuşurdum İtil’le, Tuna’yla, Nil’le konuşurdum. “Sangaryos’u “Sakarya” yapan, “İkonyum’u “Konya”yapan Dille konuşurdum.” Arif Nihat Asya
60 milyon sivil ve askerin hayatını kaybettiği İkinci Dünya Savaşı, 8 Mayıs 1945’de Almanya’nın, 9 Mayıs’ta Nagazaki’ye atom bombası atılması üzerine Japonya’nın “kayıtsız-şartsız” teslim olmalarıyla son buldu. Dünyada siyasal, sosyal, ekonomik ve ideolojik dengeler değişip “iki kutuplu” yeni bir düzen oluşurken Türkiye de doğal olarak bu gelişmelerden büyük ölçüde etkilendi.
20 Ekim 1921'de Ankara Hükûmeti ile Fransa arasında anlaşma imzalandı. Bu anlaşmaya göre Fransa, İngiltere’ye karşı Türkiye ile işbirliği yaptı. Bu anlaşma üzerine İtalya da Türkiye lehine hareket etti ve Antalya bölgesinden çekildi.
Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi tarafından bu yıl 32’incisi düzenlenen Boğaziçi Kıtalararası Yüzme yarışına Türk sporcular damgasını vurdu. Dünyanın Asya’dan Avrupa’ya yüzülen tek organizasyonu olan “Boğaziçi Kıtalararası Yüzme Yarışında” kadınlarda Hilal Zeynep Saraç 47 dakika 52 saniye, erkeklerde ise Mustafa Sevenay 46 dakika 1 saniye ile genel klasmanda boğazın şampiyonları oldular.
Şehirlerin kalkınmasında ve gelişmesinde yerel yönetimlerin önemli bir rol üstlendikleri tartışılmaz bir konudur.
İstanbul Türklerin Avrupa’ya, Kazan Rusların Asya’ya açılma kapısı olmuştur. Avrasya ekseninde Türkiye ve Rusya, iki vazgeçilmez ülkedir. Türkiye’nin Avrupa’ya, Rusya’nın Asya’ya genişlemesinde, Karadeniz en büyük rekabet alanını oluşturmuştur. Türkler ve Ruslar Karadeniz çevresinde güç kazanmak için, yüzyıllar boyunca birbirleriyle, hem yarışmışlar hem savaşmışlar. Karadeniz Osmanlı yüzyıllarında, bir “Türk Gölü”ne dönüşmüştür.