İmanın ikinci esası meleklere inanmaktır. Melekler duyu organları ile idrak edilemeyen latîf cisimli nurani varlıklardır. Bu varlıklar insanlar gibi olmayıp; hiçbir kötülük işlemezler, Allah’tan aldıkları emirleri eksiksiz olarak yerine getirirler.
Doğrudan Devlet Destekli TDK, "Dil Devrimi" ve RİT (Resmî İkāmeli Türkçe) hareketini tam anlamak imkânsız.
Babalarının, fedakârca çalışmalarını anlatan 20 kişi ile yapılan sohbetlerin kitabı… Ömer Hünkâr Ilık’ın gayretleri ile hazırlanan kitap için Rotterdam Belediyesi destek verdi.
Sorunlar yumağına dönüşen uzun, sıcak ve kurak bir yaz mevsimini tamamlamak üzereyiz. Üç hafta sonra okullar açılacak; ama takvimlerde yazılanların aksine daha serin ve yağışlı bir döneme geçilmeyeceği, şimdiki iklim şartlarının süreceği anlaşılıyor.
İnancı sağlam bir Müslüman için rehber, Kur’ân-ı Kerîm ve Peygamber Efendimiz’in sünnetleridir. Her Müslüman gerek iyi niyetli gerekse kötü maksatlı, kendisine yapılan her telkini bu süzgeçlerden geçirmek mecbûriyetinde olduğunu bilmelidir. Bu mecbûriyete uyabilen Alevîler’in sayısı, hiç de az değildir. Onlarla Sünnîler’in anlaşmazlığı yoktur.
Aslında, Çınarlı gibiler, maalesef, her zaman hatırlanmıyor ve ihmâl ediliyor…
Bir insandan hoşlanmadığınızda yanından ayrılabilirsiniz. Bir topluluk hoşunuza gitmiyorsa o topluluktan uzaklaşabilirsiniz. Hoşunuza gitmeyen ortamlarda bulunmak zorunda değilsiniz.
İslâmiyet’in Kur’ân-ı Kerîm’den ayrılmayan değişik yorumları, Kaynağını Uluğ Türkistan’da Ahmed Yesevî’den (1093-1166) alan sevgi ırmağı; Hacı Bektâş-ı Velî (1209-1271), Sarı Saltuk (1369-1429), Yunus Emre (1238-1328), Geyikli Baba (1275-1350), Somuncu Baba (1331-1412) ve Hacı Bayram-ı Velî’den (1340-1430) oluşan kolları ile bizi kuşatıyor. Bu kaynaşmada, kendisi için tehlike vehmedenler, Türkiye Müslümanlarını, Sünnî - Alevî diyerek bölmeye çalışıyorlar. Bölücülere karşı Sünnîler ve Alevîler birleşmeli. Nerede? Diye sormaya gerek yok. Birleşme yeri bellidir ve tektir: Alevî - Sünnî çatışması çıkarmak isteyenlerin karşısında birleşilecektir. Bu birleşme, gerçekte ‘ aslına dönüş’ olacaktır. Çünkü başlangıçta hiçbir ayrılık - gayrılık yoktu. Birdik, birlikteydik.
Güzel vatanımızda yaşayan ve yaşamaya devam etmekte kararlı olanlar; farklı gruplara, değişik düşünce ve yorumlara değil, farklılıkların ayrılıklara dönüşmesine karşı çıkmalılar. İslâmiyet’in farklı renk tonlarının zenginliğimiz, dilediğimizi seçme hürriyetimiz olduğunu bilmeliler.
Allah kelimesi Arapça bir sözcük olup; evreni yaratan ve yöneten en yüce varlık, yaratıcı kudret anlamında olup ilah kelimesinden türemiştir. Kelime aslında ilah idi. Daha sonra bu kelimenin başına (el) takısı getirilerek (el-ilah) şeklini almıştır. Zamanla bunun telaffuzu Allah şekline dönüşmüştür. Bu kelime bugünkü Türkçemizle (Allah) tarzında söylenmektedir. Allah kelimesi yerine “Tanrı”, “Çalap” kelimeleri ya da herhangi bir dildeki bir isim da yaratıcı için kullanılabilir. Ancak, Kur’an-i Kerim’deki kullanılış şekli ile (Allah) tarzında söylenmesi Müslümanlar için daha güzel bir davranış olur.
Milletler, iktisâdî savaş yanında; belki de ondan daha hızlı, ondan daha yaygın, ondan daha tesirli ve hattâ hepsinden daha ‘vahşî’ bir kültür mücâdelesi vermektedir.
Prof. Dr. SADIK KEMAL TURAL: 1946 yılında Kırıkkale’de doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini doğduğu şehirde yaptı. Fark derslerini vererek Samsun İlköğretmen Okulu’nu bitirdi. DTCF’de başladığı yükseköğrenimini, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde tamamladı.
İranlılar tarafından ‘simurg’ Araplarca ‘anka’ biz Türklerde ise ‘zümrüd-ü anka’ olarak bilinen bir kuş cinsidir. İslâm tasavvuf ve sanatında geniş çaplı olarak yer alır. Efsânelere göre Kafdağı’nın tepesinde yaşamaktadır, çok parlaktır ve ona bakanların gözü kamaşır. Ayrıca insanlar gibi düşünür ve konuşur.
Prof. Dr. Sadık K. Tural: 820-920 yılları arasında Asya’daki Türk topluluklarından oluşan nüfusun büyük çoğunluğu İslâm dinine girdi. 1100 yılı sonlarına kadar, İslâmî kavram ve terimlerin bir kısmı Türkçe kelimelerle karşılandı. Meal ve tefsir çabalarında Türkçenin öz gücünden yararlanıldı.
BİR OKUYUCUMUN GÖNDERDİĞİ MEKTUP: ORMANLARIMIZI YUNAN-PKK YAKIYOR! İKTİDAR-MUHALEFET BAKIYOR! İÇİŞLERİ BAKANI NERDE?! MİT, NE YAPIYOR?!
Prof. Dr. Sadık K. Tural: Kelimelerin yazımı , seslerin yazıda gösterilmesi öncelikle, o dilin alfabesinin imkânlarının da yer aldığı, ortak tercih, mutlak sayılan mutabakat demektir. Alfabesinin bir sonucu olarak, Alman dilinde Ş sesi tek harf/işaret ile gösterilmemekte iki yolla yazılmaktadır: 1. sch =ş, 2. sp(şp), st(şt)... C sesi, dsch ile karşılanmaktadır: Hodscha... Ç sesi ise, tsch olmak üzere dört işaretten oluşan bir telaffuzun karşılığı olan kelimeler kurmaktadır: Deutsch (Alman ve Almanca), Deutschland (Almanya)... Arap dilinde birden fazla S sesi ve işareti bulunur ve bu sesleri karşılayan sad, sin, peltek s üç ayrı işarettir. Z sesi için de durum aynıdır: Zel, zı, zad... Fransızların üç ayrı E’si olduğunu, İngiliz ve ABD’nin de sh=ş olarak kullandığını söyleyip bir genelleme yapabiliriz:
Karamürsel 1950’ lere kadar merkez ilçe nüfusu üç bin, köyleri ile yirmi bin nüfuslu bir ilçemizdir. 1920 lerdeki milli mücadelede önemli hizmetleri vardır.
Dr. Sırtlı: Ormanlarımız yurdumuzun olmazsa olmazıdır. Maalesef orman varlığımız hem alan bakımından ve hem de bölgeler arası dağılım bakımından yeterli değildir. 20 milyon hektar Ormanlık alanımızın 10 milyon hektarı açık alan ve bozuk ormandır. Yâni bizde orman alanı %25 gözüküyor.
Prof. Dr . Sadık K. Tural: O ğuz Beyefendi, Allah’ın insanın beş duyusuna güzel olanı arama, güzelliğe yönelme özelliği koyduğunu siz iyi bilirsiniz; göz, kulak, burun, dil veya cilt denilen organların, güzel olarak etiketlediği olaylar, durumlar, varlıklar vardır. Seslerin, kokuların, tatların, görüntülerin, dokunmaya bağlı uyarımların bir kısmı güzel, bir kısmı vasat, bir kısmı sıradan, bir kısmı ham veya çirkindir.