Adını Kocaeli ve Marmara bölgesi Fatih’i ve Kocaeli, Sakarya Kocaali ve Düzce Akçakoca’ya adını veren Gazi Akça Koca’dan alan çok önemli ve örnek kültürel etkinlikler düzenleyen Akça Koca Platformunun İstanbul Bostancı sahilinde düzenlediği ilim ve bilim adamları vefa ödülü toplantısı Özbekistan konulu konferansla başladı.
O sırada ülkeye yeni gelmiş olan ve hiçbir yerde fazla kalamayan iki arkadaş davulların sesini duyarlar. İki uyanık arkadaş bunu bir fırsata çevirmeyi düşünmüşler. Aralarında konuşup konuşup bir plan yapıp anlaşmışlar. Ertesi gün kralın belirttiği saatte saraya giden kafadarlar diğer…
Sanat, güzelle duygulanma, nefret, yaratma, güzeli görebilme, sevinç, öfke benzeri duyguların çeşitli yollarla gösterilmesidir. Sanatı oluşturan veya icra edenler hayatın güzel ve mutlu yanını görebilen kişilerdir. Filozoflar sanatı, temel ihtiyaçlardan sonra gelen zorunlu ihtiyaç olarak gördü.
Rahmetli eşimin bundan on altı sene önce yazdığı satırlar, bugün daha da önem kazanmış gözüküyor.
Engelli olmak bir hastalık değil bir insanlık halidir. Toplumsal faktörlerin etkisiyle engelliler, eğitim, ulaşım, fiziksel çevre ve koşulların uyumsuzluğu, rehabilitasyon alanlarının kısıtlılığı nedeniyle, istihdama katılamamakta, toplumsal yaşamın dışında kalmaktadırlar.
Mesnevi ile Mukaddime ile yoğurulan toplumların kültüründe, insanın üretime uzak durması ve sermayenin üretimin dışında kalması istenmez. Yuvarlanan taşın yosun tutmadığı gibi, çalışan ve üreten insan yoksul düşmez. Nasıl işleyen demir parlarsa, üretimde değerlendirilen sermaye de getiri sağlar. Bu yüzden bir ülkenin, üretim gücünü büyütmede, sermaye önemli olmakla birlikte, hiçbir zaman yeterli olmaz.
Bir varmış bir yokmuş evvel zaman içinde kalbur saman içinde pire berber; deve tellal iken Masallar Ülkesinde SÜSLÜ KRALLIK diye bir yer varmış. Burayı idare eden kral Süslü hem çok süslü hem şımarıkmış ama bir o kadar da temiz kalpliymiş eğlenceyi de çok sever miş.. Sarayın bahçesinde dolaşırken yardımcısına,
*Öğrendim ki... Hiçbir belâ, hiçbir musibet yoktur ki daha büyüğü olmasın. *Beynelmilelciler ne Avupahdır ne Asyalı. Ne Hıristiyan’dır ne Müslüman ne de Mûsevi... Onlar hem suda yüzen, hem havada uçan hem de karada sürünerek gidebilen garip yaratıklardır.
1982 Anayasası darbe döneminde yapılan referandumda % 92 oranında “evet" oyuyla kabul edilerek yürürlüğe girdi. Bu yüksek oy oranında uygulanmakta olan sıkıyönetim şartlarının, askeri yönetimin, siyasi yasakların büyük payı vardır. Sonraki yıllarda yüz otuzdan farklı madde değiştirilerek “darbe dönemi Anayasası” gölgesinden kurtulmaya çalışılsa da başarılı olunamadı. Yeni bir anayasa yapılması konusu ve buna bağlı olarak demokrasi sorunumuz hala ülke gündeminin ilk sıralarında yer alıyor.
İstiklal Caddesi’ndeki terör saldırısında, patlayıcıyı getiren Ahlam Albashir dahil olayla ilgileri belirlenen 50’den fazla şüpheli tutuklandı. Albashir ile karı-koca görünümüyle dört ay tekstil atölyesinde barınan bu eylemdeki ortağı henüz yakalanamadı. Bulgaristan’a kaçtığı söylense de izi bulunamadı. Bu terör olayı çeşitli yönlerden üzerinde titizlikle durulması gereken özellikler taşıyor.
Türkiye’de 1981’den beri, her yıl 24 Kasım günü, “Öğretmenler Günü” olarak kutlanıyor. 24 Kasım 1928 tarihi, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün “Millet Mektepleri’nin Başöğretmenliği”ni kabul ettiği gündür. Ülkemizde üniversite hocalarını da öğretmen olarak saydığımızda yaklaşık bir buçuk milyon öğretmen, eğitim ve öğretime katkı sağlamaktadır.
*Öğrendim ki... İnsanlar, gıda alış / verişine, aç iken gitmemeli, tok iken gitmeli. *Karşılaştığı hâdiselerden ders almayanlar, ottan farksız yaratıklardır. Merkep bile bir defa düştüğü çukura ikinci defa aslâ düşmez.
24 Kasım her yıl “öğretmenler günü” olarak kutlanıyor. Mesleğin devasa sorunlarının üzerinde durmak, çözüm yolları aramak, ilgilileri, sorumluları uyarıp yönlendirmek yerine her yıl en yetkili ağızlardan birbirinin benzeri cümlelerle kutlama mesajları duyuluyor; altı bomboş övücü sözlerle öğretmenlerin kalbi kazanılmaya çalışılıyor.
Öğrenci başarısını etkileyen en önemli okul değişkeni “öğretmen niteliği” dir. Nitelikli öğretmenler sayesinde, düşük ve yüksek gelirli ailelerin çocukları arasındaki başarı açığı, büyük ölçüde kapanır. İyi öğretmenler, öğrencileri için daha büyük hedefler koyma eğilimi gösterirler ve sürekli olarak gelişme yolları ararlar. Bu sebeple, eğitimde öncelikli olarak ele alınacak sorun, nitelikli öğretmen yetiştirmektir.
Sosyal bir varlık olan insan, düşüncelerini paylaşacağı, fikirlerini özgürce tartışacağı, içini dökebileceği özetle; konuşabileceği ve nefes alacağı ortamlara ihtiyaç duymaktadır. Ülke genelinde kahvehaneler ve kıraathaneler bu fonksiyonu bir miktar yerine getirmiş olsalar da her türlü düşüncenin özgürce konuşulduğu ve hoşgörü içinde tartışıldığı ortamlar ne yazık ki şehirlerde pek fazla bulunmamaktadır.
‘’10’ların İzleriyle Türkiye’’ isimli kitabımı; insanı mükemmel bir görüş açısı ile anlatan, bilginler bilgini ve tasavvuf âlimi, Büyük Mevlana’nın o güzel gönül sesini yansıtan: ‘’Eğer bir gün, büyük bir derdin olursa; benim büyük bir derdim var deme! Derdine dönüp, benim büyük bir Rabbim var de…’’ cümlesi ve divan şairimiz Baki’nin, her faninin bu yalan dünyaya veda ettikten sonra nasıl anlatılacağını tanımlayan o güzel seslenişi ile bitirmiştim:
O kadar çok çeşidi ve anlamı var ki! Adeta anlamı da çeşidine göre değişiyor. Sevgi duygu mudur his midir? Herkesin anlayış, yaşayış ve başkasına aksettirilmesi de kendine göre çeşitlilik gösterir. Bu kavramı cahil insanın anlayıp da anlayışı farklıdır. İlim irfan sahibi olan birinin aktarışı daha farklı olacaktır. Bir ilahiyatçının ya da bir filozofun anlatışı da kendi için de farklı hissedilir. Ben normal bir insanım sadece kendimce düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.
Ebedî âleme intikalinin 10. yılında hasretle andığımız Turan Yazgan gerek bilgi hazinesi, gerek insan sevgisi ile dolu yüreği, çalışkanlığı, tevâzu âbidesi şahsiyeti ile emsaline az rastlanan kâmil insandı. İkokulu Eğirdir’de okudu. Ortaokula Ankara’nın Cebeci semtinde, amcaoğlunun yanında başladı, İstanbul’da Vefa Lisesi’nde bitirdi. 1955 yılında Kastamonu Lisesi’nden, 1959 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nden mezun oldu.
Toplumu siyasi tartışmaların odağına koyarak yapıyorlar siyasilerimiz münakaşalarını. Öncelik mevcut gücü, makamı, imkânı, unvanı, fırsatı muhafaza etmek, sahiplenmek ve otoriteye zarar getirmemek. Ayrıca lider deyince de otoriter anlayış hep öne çıkıyor, liderin söyledikleri adeta yanlış da olsa kutsanıyor. Kavgasız, sataşmasız, müzakeresiz günümüz geçmiyor. Oysa “nerede kalmıştık?”
İnsanlar ekonomi ve kültür alanındaki kitapları okurken, kuru bilgilerle doldurulmuş olanları değil, şiir dizeleriyle, özlü sözlerle, kısa fıkralarla zenginleştirilmişleri, daha çok severler.