Sırrını çözemediğimiz hayat yolculuğunda lezzetleri darmadağın eden ölüm hakikatiyle her an yüzleşmekteyiz. İnsanın var oluşundan beri üzerinde düşünülen, kitaplar yazılan, çareler aranan, şiirlerle anlatılmaya çalışılan, acı veren ve korkutan bu gerçek karşısında aciz kullar olarak yolculuğumuza devam etmekteyiz.
Yazılarımı genelde hep siyasi ve devletin bölünmez bütünlüğü konusunda yazıyorum. Bugün birazda sevgiden bahsedeyim istedim. Sevgi insanın en ince, hassas ve vicdan hislerinin meydana getirdiği merhamet ve şefkat duygularının bir esedir.
Dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar, korku yönetimleri güçlerini savaşlarla korumaya çalışırlar. Yirminci yüzyılın ırkçı devletleri gibi, sözde demokratik olan yönetimler, savaşlarla güçlerini korumaya önem verirler. Onlar hem ülke içinde hem ülke dışında uzlaşmacı olmaktan önce, çatışmacı olmaya özen gösterirler. Onların çevrelerinde bahar rüzgarları değil kış rüzgarları eser, başarıları silahsız güçlerinden daha çok silahlı güçlerine dayanır.
“Bana okuduğum kitapların en güzelinin hangisi olduğunu sorarsanız, söyleyeyim: Annemdir.”
Değerli okur: Aşağıda okuyacağınız gerçek bundan tam 37 yıl önce KKTC’de Anneler gününde yaşanmış bir olayı, ana yüreğinden taşan duyguları anlatır. Boşuna dememişler ‘’Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar’’ diye…
*Öğrendim ki... Gerektiğinde ‘ hayır ’ demeyi bilmeliyiz. Kırmadan, gücendirmeden... *Ulaşılamayacak kadar uzakta olanların takdir görmesi kolaydır.
“Gezi Olayları”, toplumun bütün kesimlerinin içinde yer aldığı ve ülkemizin bütün kentlerine (Bayburt ile Bingöl hariç) yayılan yakın tarihimizin en önemli ve em geniş katılımlı toplumsal hareketlerindendir. Toplumun çevre konusundaki duyarlılığının doruk noktasına çıktığı bu olaylara, devletin resmi açıklamasına göre 3,6 milyon kişi, resmi olmayan tahminlere göre 7,5 milyon kişi katıldı. Bu olaylar sırasında biri polis olmak üzere 8 kişi hayatını kaybetti, toplamda 10 bine yakın kişi yaralandı, yüzlerce kişi tutuklandı, bunlardan 120'den fazlası hakkında dava açıldı.
En büyük zevkimiz kesip biçmek… “Bu kadındır, bu yavrudur.” demedik. Sonu gelmişti insanın… Lâkin Seni kulsuz bırakmak istemedik. Arif Nihat Asya
Yazıma bütün Müslümanların bayramını kutlayarak başlamak istiyorum. Yüce Allah insanlara huzur, saadet, sevgi ve hoşgörü versin kimse kimseyi aldatmasın. Savaşlar bitsin, kavgalar bitsin, kimse kul hakkı yemesin, kimse kimseye üstünlük taslamasın.
Bu bölünme, bu paramparça olma kimin eseri? Nasıl bir bölünme, niçin? Ve kimlere yaradı?
“Bаyrаmlаr, milli ve dini duyguların, inançların, örf ve adetlerin uygulanıp sergilendiği, bir toplumda millet olmа şuurunun şekillendiği, kuvvetlendiği günlerdir.” Teknolojinin baş döndüren yenilikleri, insanoğlunu şaşırtmaya devam ederken, aynı zamanda O’na büyük kolaylıklar da sunmaktadır.
Oğuz Çetinoğlu: Her Ramazan ayında idrak etmekte olduğumuz o mübârek günlerin hikmetleri, faziletleri hakkında söyleşir, okuyucularımıza iletirdik. Bu yılki sohbetimiz, Ramazan gününe denk geldi. Klasik bir soru ile başlayayım: Oğuz Çetinoğlu: Her Ramazan ayında idrak etmekte olduğumuz o mübârek günlerin hikmetleri, faziletleri hakkında söyleşir, okuyucularımıza iletirdik. Bu yılki sohbetimiz, Ramazan gününe denk geldi. Klasik bir soru ile başlayayım:
Geçen hafta İstanbul’un göbeğinde Taksim’de altı Pakistanlının dört turisti fidye almak amacıyla kaçırmaları, karşı karşıya olduğumuz sığınmacılar sorunumuzu bir kere daha gündeme getirdi. Yakınlarının konuyu polise yansıtması üzerine turistler üç gün sonra kaçırıldıkları evde bulunup kurtarılıyorlar.
Başlık olarak kullandığım bu cümlenin Türk milliyetçileri için geniş anlamı; “ne Amerika ne Rusya ne Çin, her şey insanlık için” şeklindedir. Türk milliyetçileri saldırgan ırkçı düşünceyi kabilecilik anlayışının bir sonucu olarak görür, bu nedenle de ilkel bulur…
Dinimiz müsamaha dinidir. Bakmayın siz bazı kişilerin “Cennet Çavuşu “kesilmesine… Her şeyiyle apaçık ortadadır dinimiz. En güzel kapısının adı da müsamahadır. Hiç suiistimale ihtiyaç bırakmayacak kadar geniş bir müsamaha. Ramazan ayındayız, misali oruçtan verelim. Bir gün birisi geldi, büyük peygamberimizin huzuruna ve aralarında mealen şu konuşma geçti:
Türkiye Cumhuriyeti anayasasının 6. maddesi egemenliğin kayıtsız, şartsız millete ait olduğunu. Hiçbir şekilde devredilemeyeceğini emreder. Türk milleti hiçbir zaman esaret altında yaşamamıştır. Bunun için Atatürk; “Bağımsızlık Türk milletinin karakteridir” demiştir.
Ramazan ayının son günlerindeyiz. Ekonomik sıkıntılar iftar sofralarını vurmuş olsa da âdet haline gelmiş iftar davetleri de hız kesmeden devam ediyor. Etkili ve yetkililer, siyasi partiler, tuzu kuru olanlar gösterişli iftar sofraları ve seçkin davetlileriyle iftarlarını açıp Hakk’ın rızasını kazanacaklarını zannede dursunlar; bir kısım gönül insanları da fakir fukara ile iftar etmenin, onlara sıcak yemek götürmenin heyecanı içerisinde Hakk’ın rızasını kazanma gayretindeler. İşte bu sorumluluk düşüncesi ile hareket eden ve iftar sofralarına anlam katan gönüllü bir hizmet, yaklaşık 15 yıldan beri Aşağı Mumcu Camii tarafından hiç aksatılmadan yürütülmektedir.
“Binlerce kilit olsa, her kilit gök genişliğinde olsa, anahtar dişi gibi olan, iki üç tatlı söz, onların hepsini açar.” Mevlâna
1918 yılının sonbaharı başlarken, emperyalist güçlerin ilk büyük hesaplaşması olan Birinci Cihan Savaşı’nı hangi tarafın kazandığı belli olmuştu; biz kaybeden taraftaydık. Müttefiklerimiz Almanya, Avusturya ve Bulgaristan’ın Eylül ayında mütareke yapmaları üzerine biz de bu maksatla birkaç kanaldan girişimler başlattık.
İddia: Söz konusu yabancı sözcüğün dilimizdeki karşılığı olduğunu bilmek, yeri geldiğinde de o sözcüğü yeğlemektir yapabileceğimiz.