Halim ile Selim

Mutluluk ormanından çok uzaklarda bir balıkçı köyü varmış. Bu köyde yaşayanların arasında iki balıkçı kardeş varmış. Abi balıkçı olan Halim evli barklı zengin çocukları olan biriymiş. Kardeş Selim de evliymiş ama Allah onlara çocuk vermemiş. Karı koca çok iyi kalpliler imiş fakir oldukları halde herkese yardım ederlermiş. Kazançları azmış ama gönülleri zenginmiş.

Aslan Kral

Bir varmış bir yokmuş, iki varmış ama nedense üç yokmuş kaybolmuş. Şimdi biz sayıları bırakalım da masal ülkesine gidelim. Masal ülkesinde bulunan mutluluk ormanında bütün hayvanlar uyum içerisinden yaşarlarmış. Hepsini idare eden ormanlar kralı aslanmış. Aslan bütün haşmeti ile ormanda dolaşır adaletli davranır kimseye haksızlık yapmaz ve yaptırmazmış.

Hayat

Ela gözlerinde dizi dizi yaş, Döküldü kirpikten yavaş yavaş. Geride bıraktığım yıllara dönüp baktım, Biraz  hüzün , biraz sevinç... Bahtım kara mıydı ak mıydı Bilemedim.

Şans Tersine Dönerse (2)

Kamyon şoförü tonton bir amcaydı. Söylediğine göre onun da çocukları vardı. Hâline acıyan adam Kaya'yı en yakın benzin istasyonuna götürdü. Morluklarına ilaç sürdü. Karnını doyurdu. Olanı biteni sordu. Kaya başından geçen her şeyi anlattı. Kamyoncu, Kaya'ya,

Şans Tersine Dönerse (1)

Kaya, ailenin haşarı ve şımarık çocuğuydu. Annesi ve babası evlat sahibi olmak için senelerce uğraşmışlar tam ümidi kestikleri anda Allah onlara bir evlat vermişti. Bu yüzden Kaya’ya asla "hayır" denmez her istediği alınır ve yapılırdı. 

Hulki Bey ve Ailesi (2)

Mualla çok güzel bir kaplumbağaydı. Süse gezmeye çok meraklıydı. Bahçenin dışarı açılan kapısına  gidip,

Şükür

Zaman mekân anlamını yitirdi, Dönen bir çarkın içindeyim sanki, Dönüyorum dönüyorum, Neredeyim ne haldeyim bilmiyorum, Döndükçe dağılıyor kayboluyorum

Hulki Bey ve Ailesi

Hulki Bey ve karısı Necmiye Hanım kiralık ev ararken çok yorul muşlar. Tam vazgeçecekleri sırada çıkmaz sokaktaki havuz evini fark etmişler.

Kara Boncuk

Bugünkü masalımız Mutluluk ormanının yakınındaki Şenlik Köyünde geçiyor. Şenlik köyünde yaşayan ailelerden birinin oğlunun adı Kara boncukmuş. Çok çalışır arkadaşları ile iyi geçinirmiş. Eğlenceli neşeli bir çocukmuş.

İstanbul

Sabah sessizliğini bozan martı sesi vapur düdüğü Boğazda şıpırtılar var birde ezan sesi İstanbul uykuda küçük bir çocuk gibi Yorgun sakin telaşsız

Gürültücü Komşular

Mutluluk Ormanında yaşayan Köstebek Nuri ile komşusu Kırk ayak Nazlı birbirlerinden hiç hoşlanmazlar hoşlanmazlarmış.

Mimozalar

Sarı güzellik dalgası sararken tabiatı Bahar meltemiyle gelir güzel kokuların Ellerdeki mimozalar süslerken vapurları

Deli

Meslektaş olan Ömer Baba ve Câhide Anne birkaç sene arayla emekli olunca yıllardır hayalini kurdukları şeyi yapmaya karar verdiler. Hayâl ettikleri şey İstanbul’un karmaşâsından kaçmaktı. Onlar güzel anlaşan birbirlerine saygı ve sevgiyle davranan tatlı bir çiftti. Etrafları ile ilgili sorunlara pratik çözümler bulurlardı. Bu yüzden sevilir ve sayılırlardı. Yakın çevrelerindekilerde onlara Ömer Baba Câhide Anne derlerdi.

Yaşlanmak mı? O da ne?

Bana göre yaşlanmak biriken anı ve deneyimlerin ürünlerini toplamak gibi bir şey. Kendim için konuşmam gerekirse çocuklarımın büyüdüğünü görmek, torun torba sahibi olmak.

Çocuk Gözüyle

Termal deyince aklıma kocaman rengarenk ortancalar, ardından ormandaki dumanlı dere ve yağmurdan sonra duyulan o güzel koku geliyor.  Çocuk hafızamda bunlar orayı rüyâ alemine çeviriyordu. Bunları yazarken gözüm yağan kara takıldı. Kar tipiye dönmüştü. Birden kahve saatimin geldiğini fark ettim.  Canım kahve içmek istedi. Yalnız içmeyi sevmem aslında… Mutfağa yöneldim, tam o sırada kapı çalındı.

Bana Göre "Şu Evlilik Dedikleri"

İki kişinin aile olmak, birlikte yaşamak isteklerinin kanunlar önünde gerçekleşmesine evlilik deniyor.

Kara Sevda

Onur özel bir şirkette muhasebe müdürüydü. Hafta sonuyla birleşen bayram tatili ona güzel bir dinlenme fırsatı vermişti.  Fakat işlerin yoğunluğundan rezervasyon yaptıramamıştı. Sonuçta birkaç arkadaşına tembihte bulunmuştu.

Melahat

Bir varmış bir yokmuş, gidelim hep birlikte masal diyarındaki mutluluk ormanına. Bugün tarla faresi Melâhat‘ın başından geçenleri anlatacağım. Tarla faresi Melâhat gezmeyi çok sever hiç evde durmazmış. 

Kukla

Elimi yakarken sıcak kestaneler   Uçuş uçuş yağan karda   Yürümek çok hoşuma gider   Beynimde oluşur   Ümitler vadeden çeşit çeşit düşünceler   Avuçtaki kar taneleri gibi   Her biri bir tarafa savrulur   Erir kaybolur gider   Ümitlerle hayallerle beslenen   İsteklerimiz yarınlardan   Vesile olsun hayırlara temennisiyle   Sürüp gidiyor.   İnsan bu çelişkiler yumağı   Bir yanı ister bir yanı nefret eder   Önündekiler dururken   Mutluluğu hep uzaklarda arar     Gönlümüz görür gözümüz görmez   Karnımız doyar ruhumuz doymaz     Ne güzellik yetiyor ruhu doyurmaya   Ne de parayla alınıyor mutluluk huzur       Tanrının yazdığı kader kitabına göre İnsan hayatını Kaderinin kuklası olarak yaşar

Orman Okulu

Masal Ülkesinde bulunan Mutluluk Ormanındaki hayvanlar barış içinde mutlu yaşarlarmış. Ormandaki hayvanlar okul çağına gelinceye kadar birçok şeyi yuvalarında annelerinden öğrenirlermiş. Kuşlar uçmayı, ördekler yüzmeyi... Ama ilk öğrendikleri şey anneleri olmadan yuvadan çıkmamak ve annelerinin sözünü dinlemekmiş.