İnsanoğlu, her canlı gibi doğar, büyür ve ölür. Yaratıcımız her birimize ne kadar nasip ettiyse, o kadar yaşarız. Ancak, bize bahşedilen bu yaşantı beyaz bir sayfa iken, kendi irademizle, dış çevre faktörlerin etkisiyle, duygularımızla, heyecanımızla, ürettiklerimizle, paylaştıklarımızla, sabrımızla, çalışkanlığımızla, cesaretimizle, olaylara bakış açımızla, problemlere yaklaşım tarzımızla etc, o beyaz sayfayı renklendiririz.
Yapabildiğimizin en iyisini yaptığımız zaman, hangi işi yaparsak yapalım ondan zevk alırız. O zaman sonuçlar olumsuz olsa da, olumsuz duygular uyandırmaz. Hatalarımızdan ders alır ve yeni bir yol denemiş oluruz. İşimizi başkalarının onayını almak veya ödül almak için değil, zevk almak için yaparız.
Bu konuda Anooshirvan Miandji ne diyor? Önce, Anooshirvan Miandji kim mi? İran’lı bir öğretim görevlisi. Hem de Bilkent Üniversitesi’nde Farsça öğretmeniymiş.
İncil'de “Önce söz vardı” ifadesi ile yüce Kur’an’da “Bütün insanlara güzel sözler söyleyiniz” (Bakara 83) ayetinin verdiği mesajın farkında mıyız?
Son günlerde hayatımızın yavaşlatılması ile ilgili ciddi tartışmalar yapılmaya başladı. Bunun büyük ölçüde sebebinin, bazı ünlülerin “Şimdiki aklım olsaydı, şunlara daha çok vakit ayırırdım, şunlara hiç vakit ayırmazdım” ile başlayan keşkelerden oluşan, özeleştirilerinin temel teşkil ettiği düşüncesindeyim.
Her gün vermiş olduğumuz kararlar ve yapmış olduğumuz şeyler dört sebebe dayanır: Göze hitap ettiği için, kulağa hitap ettiği için, duygulara hitap ettiği için ve akla hitap ettiği için… İnsanlar göze, kulağa ve duygulara dayalı kararlar alıyorlar. Aklına dayanarak karar veren insanların toplam nüfusa oranı % 5’i geçmez… (Woodsmall, s. 200).
Kullandığınız her sözcükle bir anlaşma imzalarsınız. Hem kendinizle, hem karşınızdaki ile ve hem de tüm evrenle! Bir insan gelecekte ne yaşayacağını merak ediyorsa Bugün ne konuştuğuna baksın.
Dürüst olmak, özü sözü bir olup hile ve iki yüzlülükten uzak, erdemli davranışlar sergilemek demektir. Dürüstlük, insanî değerleri çürümemiş her toplum ve kültürde “adamlık nişanı” olmuştur.
Sağlıklı, başarılı ve mutlu olmak isteyen kişi, hayatını büyük bir amaca adamak zorundadır.
ABD'li ünlü komedyen George Carlin'in ilginç önerileri var: 1. Zorunlu olmayan sayıları çöpe atın. Yaş, kilo, boy...
Sorunlar baş gösterdiğinde, genellikle sorunlara bakış açımız daralmaktadır. Tüm dikkatimiz, bu sorunlar hakkında endişelenmeye yönelir ve bu tür zorlukların sadece bizim başımıza geldiğini düşünürüz. Bu durum kişiyi, sorunu daha da zorlaştıran bir tür kendini yıpratmaya götürmektedir.
En Büyük Dostlarımız Tebessüm İyi niyet Çalışmak
Gerçek uzmanlık için sihirli sayı 10 bin saattir. Bu 10 bin saat yaklaşık 10 yıl alıyor. Beynimiz ancak 10 bin saatlik sürede bilmesi gerekenlerle kaynaşabiliyor.
Mutlu olabilmemiz için mutluluk hormonları olarak bilinen serotonin, dopamin, oksitosin ve erdorfin hormonlarını iyi yönetebilmemiz gerekir. Mutluluk bu dört hormondan geliyor. Bu mutluluk hormonlarını doğal yöntemlerle salgılayabilir ve stres hormonu olarak bilinen kortizolü en alt seviyeye çekebiliriz.
Kaliteli yaşamın en önemli unsurlarından birisi de, hayatın birkaç yönüne değil, tüm yönlerine odaklanmasıdır. Geçmişine, geleceğine ve en önemlisi de bu gününe bakmasıdır
• Zihinsel ve duygusal acılar yalnızca bütünün bir parçasına sabitlendiğinde olur. İç dünyana bakışını ne kadar genişletirsen, gördüğün şeyden o kadar az rahatsız olursun.
Kaliteli yaşamın en önemli hırsızlarından birisi stres iken, en önemli polislerinden birisi de fırsattır. Stres, günümüzde bir çok bireylerin kıskacına girdiği çok önemli bir olumsuzluktur.
İnsanlık büyük bir tekâmül baskısı altında bulunmaktadır. Tekâmül, insan ırkı olarak varlığımızı sürdürmenin en önemli yollarından biridir. İnsanlık olarak gelişmek, olgunlaşmak, ilerlemek zorundayız.
Biraz önce bir televizyonun haber kanalında ruh sağlığı yasa tasarısı ile ilgili görüş paylaşıyorlar. Biri erkek diğeri kadın iki Psikiyatri Profesörü konuk. İkisi de ülkemizin sahasında en kıymetli değerleri ve bütün toplumumuz tarafından tanınan değerli bilim insanları.
İnsanlar genel olarak dışarda(dış dünyada) ne olduğuyla ilgileniyor. İçinde olan bitenlerle gereği kadar ilgilenmiyorlar. Bu süreçte kendilerini ihmal ediyorlar. Bu sebeple pek çok insan sorunlar altında eziliyor.