Atatürk zeki, akıllı ve büyük bir kumandan, büyük bir insan, değerli bir devlet adamı ve ileri görüşlü, pratik bir politikacıydı. Bir teorisyen veya ideolog değildi. Buna özenmedi de. Batı’daki gelişmelerden geri kalmış olan toplumumuzu köklü bir değişikliğe uğratmak, Batılılarla aradaki mesafeyi kapatmak ve Osmanlı devlet adamı ve idârecilerinin 250 yıldan beri yapmak isteyip de yapamadıklarını kısa zamanda yapmak istiyordu. Aslında bunu yapmak için yeni bir ideolojiye de ihtiyaç yoktu.
Ispanak, çocukluğumuzda zorla yediğimiz, yetişkinliğimizde sevmeye başladığımız, yaşlılığımızda en çok sevdiğimiz sebzedir. Ispanağı sevmeyen ağzına sürmeyen çocuklara “Temel Reis “ çizgi filmi izletilirdi. Temel Reis, rakibi karşısında zora düştüğünde Ispanak konservesini açar midesine indirir ve bir anda pazıları şişer rakibini perişan ederdi. İşte bunu gören çocuklar bir nebze olsun ıspanağa sempati duyardı.
İstanbul’un en dindar semti olan Fatih’te bir aile dramı yaşandı. Maddi sıkıntı yaşayan dört kardeşin siyanür içip hayata veda etmeleri yoğun ülke gündemi içerisinde kısa bir haber olarak geçti.
Şehirler ve kuruluşlar, herşey sürekli değişir. Şehirlerin ve kuruluşların, zaman içinde değişmelerine direnilmez. Çünkü, zamanı gelmiş bir doğum gibi, zamanı gelmiş bir değişimin önünde hiçbir güç duramaz. Bu yüzden, değişime karşı durulmaz, değişim yönlendirilir. Değişimi yönlendirmede ana ilke: Değişerek gelişmek, gelişerek değişmektir. Dünyada bir kuruluş, bir şehir, ne kadar değişirse, o kadar gelişir.
Kudüs’ün yeniden Müslümanların eline geçmesi Avrupa’daki Haçlıların ve özellikle de Papa Üçüncü Clemens’ın hiç hoşuna gitmemişti. Gerçi Kudüs’teki Hıristiyanlar kendi krallıklarından daha rahattılar. Ayrıca o yöredeki diğer Hıristiyan yönetimleri ki bunların en önemlileri; Hatay Prensliği ve Trablus (Şam) Kontluğu aynen görevlerinin başındaydılar; başlarına buyruk, kimseye hesap vermeden kendi egemenlik alanlarında hükümlerini sürdürmekteydiler. O kadar ki; kendi yörelerindeki Müslümanları çeşitli baskılarla göçe bile zorluyorlardı.
Kıpçaklar, 1068'de Rus knezlerinin müttefik kuvvetlerini yenerek güney Rusya sahasına yerleştiler. 1080'lerde Balkaş gölünden Tuna nehrine kadar uzanan topraklara Kıpçak Eli/Komania deniliyordu.
Dr. Metin Eriş Bey’in Başkanı olduğu KÜLTÜR KONSEYİ’nin tertip ettiği Mehmet TURGUT’u Anma Toplantısında Yaptığım Konuşma: (26 Eylül 2019 Perşembe, İstanbul Ticaret Odası Merkez Binası)
Türkiye'de ve dünya da bir sürü gelişme yaşanıyor. Hoş bunlar her zaman olur. Ancak bu gelişmeler gün gelir ortaya bir sonuç çıkartır. Biz de eğer bu sonuçları öngörememişsek başımıza her gelene razı olmak zorunda kalırız.
Milli Kurtuluş Savaşı’nın zaferle sonuçlanması üzerine, 29 Ekim 1923 de kuruluşu tüm dünyaya ilan edilen Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu, 29 Ekim’den 9 ay önce 16 Ocak 1923 de Kocaeli İzmit’te, Atatürk tarafından basın ve kamuoyu ile paylaşılmıştı.
Esad Rejimi, ülkesinin bağımsızlığını, bütünlüğünü ve hâkimiyetini korumak maksadıyla ve Rusya ile İran’ın desteğini alarak ABD’nin desteklediği bölücü terör örgütlerine karşı savaşıyor.
Suriye’nin çok kısa târihi: Suriye toprakları târihî süreç içerisinde İbrâniler, Aramiler, Asurlular, Babilliler, Persler, Makedonyalı İskender, Romalılar ve Bizanslıların hâkimiyeti altında kaldı. Bu dönemde Suriye halkı Putperest idi. Suriye, Hz. Ömer döneminde (634-644) Müslüman Arapların eline geçince, bölge halkı Müslüman oldu.
Türkiye Verimlilik Vakfı tarafından düzenlenen “Verimlilik ve Teknoloji Fuarı” 31 Ekim Perşembe günü ATO Kongre ve fuar merkezinde gerçekleştirilen açılış programı ile başladı
Hayatı yaşanır kılmada zor olan, düşünce ve eyleme sürekli yeni boyutlar kazandırmaktır. Zoru gerçekleştirmenin, toplumu dönüştürmenin yolu, mutlaka iktidar olmaktan geçmez. Çünkü mutlak iktidarlar, toplumları mutlaka körleştirir, mutlaka sağırlaştırır, mutlaka dilsizleştirir. Tarihin her döneminde açıkça gözlendiği gibi, iktidar olmadan da iktidar olunur. Dünyanın neresinde olursa olsun, kültürler iktidar olmadan iktidar olarak, hem devletleri, hem de milletleri uzun ömürlü kılar.
15 Temmuz 1974… Kıbrıs adasında Yunan Cuntası destekli bir askeri darbe gerçekleşmiş, adanın her yanında kanlı olaylar yaşanmaktadır. Bu arada ‘Türk Kasabı’ lakaplı Nikos Samson, ‘Helen Cumhuriyeti’ adıyla yeni bir devlet kurulduğunu ilan etmiştir.
Geçen sayımızda ‘önümüzdeki sayıda Kudüs’te buluşalım’ demiştik’ ya, hoşa gidecek bir buluşma değil ama tarihi gerçeklerle de yüzleşmek zorundayız.
Kazakistan’da Stalin tarafından katledilen Kazaklar anısına yapılan müzede, belgesel çekerken acı ve korkunç vahşeti yeniden yaşadık.
Kalkınmasını tamamlamış, refah toplumu olma yolunda hızla ilerleyen ülkeler; alternatif enerji kaynakları arayışlarını yıllar önce başlattılar. Alternatif enerji kaynakları; nükleer, güneş, rüzgâr, jeotermal, deniz, hidrojen enerjisi olarak belirleniyor.
1876 yılında Kanun-u Esâsiye(Anayasa)’nın kabul edilmesinden sonra 19 Mart 1877 târihinde ‘ Meclis-i Mebusan ’ adı ile açılan mecliste 120 milletvekili vardı. 23 Nisan 1877 târihinde Rusya, Osmanlı Devleti’ne savaş ilân edince Meclis, kendisine verilen yetkiye dayanarak Sultan İkinci Abdülhâmid Han tarafından kapatıldı.
Ahıska Türkleri, Gürcü asıllı Sovyet diktatörü Stalin tarafından sürülmüştür. Sürgünün sebepleri üzerinde dururken Stalin'in Gürcülüğünün de hesaba katılması gerekir. Zira Gürcistan, bugün olduğu gibi, eskiden de Türkiye'nin kuzeydoğu topraklarında hak iddia etmekteydi. Stalin'i böyle bir karara yönelten amillerden biri de bu olmalıdır. Nitekim sürgünden hemen sonra Gürcü profesörleri bir beyanname yayınlayarak Kars, Ardahan, Artvin, Rize, Tortum ve Bayburt 'u istemişlerdir.
Müstakbel Almanya imparatoru Arşidük Ferdinand yüz bin kişilik ordusuyla Kanije önlerine geldi. Ordusunda Almanlardan başka İtalyan, Papalık, İspanyol, Malta ve Fransız birlikleri de vardı. Bu ordu, yeni bir haçlı ordusuydu adetâ... Ayrıca orduda 47 ağır top vardı. Bu kuvvetlerin karşısında; Kanije Beylerbeyi Tiryaki Hasan Paşa kumandasındaki dokuz bin asker ve yüz küçük kale topu ile kalplere sığmayan coşkun bir iman vardı.

