Yeni bir âdet türedi. Bâzı cenâzeler öteki dünyâya alkışlarla yolcu ediliyor. Bildiğimiz kadarıyla alkış yaşayanın yaşayana, hayatta olana iltifatıdır. Alkış bir dünya takdiridir. Sahneye çıkan sanatkâr, kürsüye çıkan politikacı ve hatip hep alkış bekler. Bir tiyatronun, bir konserin son sahnesi alkışlarla kapanır ve alkışlarla açılır.
Şu lâfa bakın: "Türkçe onun (Mehmed Âkif'in) kaleminde en sâde ve bununla berâber en beliğ bir şiir dili olmuştur..."
KOCAELİ KIRIM TATARLARI DERNEĞİ tarafından, Kırım’da sünnet şöleni etkinliğine bizde davet edildik. Bu Sünnet merasimi de yine kalabalık bir heyetle gerçekleşti.
‘’Mutlu bir hayat yaşamak istiyorsanız! Hayatınızı bir amaca bağlayın, kişilere veya olaylara değil…’’ (Albert Einstein)
Muhafazakâr âilelerde yeni yıl, duvardaki takvimin değişmesinden başka bir mânâ ifâde etmiyor. Onlar yeni yılı çılgınca kutlayanlarla ilgilenmiyorlarsa, mâsum toplantılarla yılbaşı kutlamaları yapanları da anlayışla karşılayabilirler. Böylece huzur ve sükûnun devamına katkı sağlamış olurlar. Toplumumuzun buna ihtiyacı var.
Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da oynanması gereken 2023 süper kupa finali takımların sahaya Atatürk’ün resminin bulunduğu tişört ve flamalarla çıkma isteğinin Suudi makamlarınca engellenmesi üzerine yapılamadı. Takımlarımız ö zel u ç akla ge ç vakit d ö nd ü ler; havalimanında binlerce vatandaşımız kendilerini büyük coşkuyla karşıladı.
Türk ülkeleri başta olmak üzere, bütün Müslüman ülkelerin şehirleri, Yunan ve Roma şehirlerinden ayrı bir gelişme gösterirler.
“Kitaplarda dostlar gibi az fakat iyi seçilmiş olmalıdır”.
12.Yüzyılda Haçlı ordularının en şiddetli saldırılarının olduğu zamanlarda, Şam bölgesindeki Türk Devletinin Sultanı olan Nureddin Mahmut Zengi Atasungur, Dinimize bağlı, kahraman ve aynı zamanda Efendimiz'e can-ı gönülden bağlı bir sultandı.
PKK’lı teröristlerin 22 ve 23 Aralık akşam karanlığında iki geçici üs bölgemize yaptığı saldırıda 24 saatte 12 Mehmetçik şehit oldu, biri ağır 12 yaralımız var. Saldırının yapıldığı ve sınırımıza 30 km uzaklıktaki 740 ve 753 rakımlı tepelerin bir yanında İran diğer yanında Kandil bulunuyor. Sınırımızdan uzak yerlerde bu tarz üsler kurulmasının stratejik amacı PKK’lıların bölgeye geçişlerini engelleyecek güvenli bir sınır hattı oluşturmaktır.
87 yıl önce bu gündü, hafif kar yağışı altında Beyazıt Camii’nin musallasına çıplak bir tabut konulmuştu.
12 kınalı kuzumuzun cenaze törenlerini TV ekranlarında gözyaşlarıyla izliyoruz. Al bayrağa sarılan tabutların başında imamlar “Hakkınızı helal ediyor musunuz “diye soruyor.
Okumak ve yazmak; iki muhteşem fiil’dir. Belki, fiilin hâl’e dönüşmüş, zevk ve aşk ile birleşip aynîleşmiş durumudur, düşünmek lâzımdır!..
Adnan İslamoğlu daha önceki “Kuyu” romanında ülkücü gençlerin 12 Eylül müdahalesi öncesindeki dramını, yuvarlandıkları karanlık kuyunun derinliklerinde su yılanlarından kurtulma çabalarını anlatıyordu; romanın başkahramanı Yusuf, bir yandan devlet adına kendisinden istenen hizmetleri canı pahasına yerine getirmek için uğraşıyor, diğer yandan kuyudan çıkabilmek için incecik bir “defne dalı” na tutunuyordu.
Teknolojide yaşanan hızlı gelişmeler, çağımızda yeni bir ihtiyacı gündeme getirdi: Değişim.
Gazze’de yaşanan insanlık dışı soykırım sahnelerini ilk izlediğimizde, önce şaşırdık, yadırgadık, adeta kanımız dondu. İnsanlığımızdan utandık. Biz utandıkça, yerdikçe, ağladıkça İsrail daha da azıttı.
Tarımla uğraşanlar bilir. Başağın ne olduğunu ve nasıl toplandığını. Sadece bizim Kocaeli köylerimizde değil, araştırdığımda Anadolu’muzun her yerinde Başak toplamak bir ihtiyaç veya bir gelenek.
Yazıma,Tanzimat Edebiyatı’nın önemli şâir ve ediplerinden olan Muallim Nâci (1850-1893)’nin bir beytiyle başlıyorum: “Erbâb-ı teşâur çoğalıp şâir azaldı. Yok öyle değil şâirin ancak adı kaldı”
1960’lı yılların ikinci yarısıydı; 1967 falan. Profesyonel gazeteciliğe başladığım İstanbul Cağaloğlu Babıali’de Sabah’ta çalışıyordum. Şerefefendi Sokaktaki devlete ait Güneş Matbaacılığın ikinci katında idi gazetemiz. Maruf yazarlarımızı burada tanıdım. Mesela Eşref Edip, Necip Fazıl ve Osmanlıların son dönemindeki aile dramalarını romanlaştıran Münevver Ayaşlı ve nihayet Sezai Karakoç.
Büyük Osmanlı döneminden, Küçük Cumhuriyet dönemine geçişin sancılı yıllarında, başşehirlik işlevleri İstanbul’dan Ankara’ya taşınır.